Güneş, gülüşü ile akşamı karşılamaya hazırlandığı bahar gününde, muhabbetin demi bir başka lezzetli oluyor. Böyle anlarda ebruli gün batımı gökte kandil gibi asılı kalsın istiyorum. Yüzlerde derinleşen mutluluk çizgileri insanı sükûta zorluyor olsa da içimde pusuya yatmış coşku var. Ne güzeldir bu haller. İşte böyle vakitler yaşamanın delilidir sanki. Durur düşünürüm, mutlak insan ömrünün bir yerlerine bu huzurdan bulaşmış, efkârı hafızasında yerini almıştır.
Balkonumdan manzaranın büyüsünü seyrederken aklımdan onca düşünce ve hatıralar geçiyor. Bir fincan kahvenin kokusuna bazen hüznü, bazen neşeyi yaren ediyorum.
İnsanlar gam badesinin sarhoşluğunda, hakikatten mahrum olsalar da, gün gelir mutlu olmanın bir başka halini küçücük bir çocuktan öğrenir diye düşünüyorum. An gelir şöyle bir silkinir, ruhunda gizlenmiş sessiz özlemleri duyarlar. Tıpkı benim gibi.
Betonlaşmış şehrin görkemli yalnızlığında etrafımdakileri unutarak, kendimle baş başa kalıyorum.
Doğum, yaşam ve ölüm! Koca bir ömür dediğimiz şeyin hepsi topu topu üç kelime. Bazende başlangıç ve bitişi diyerek ikiye de indirdiğimiz oluyor. Bütün sır bunların arasındaki yaşamda. Yahut yaşanamayanda…
Gün batımına yakın vakitte gözümün nuru, yıldız yüzlü torunumla yağmurun yıkadığı temiz kaldırımda el ele yürüdüğümüz günü düşünüyorum. Arada bir türkü söylemeyi de ihmal etmediğimiz o güzel anlar nasıl da kıymetlidir.
Etrafımızda yakaladığımız komiklilerden çok kendi uydurduklarımıza gülüyor, doyasıya eğlenmenin tadını çıkarıyorduk. Şamatamızı duyanlar gülümseyerek bize bakıyor, sonra da hoş bir edayla yanımızdan geçip gidiyordu. Bana dönerek. “O kadar mutluyum ki, şimdi burada mutluluktan ölebilirim.” dedi. Önce içim ürperdi, “O nasıl söz?” diyerek kırmadan konuyu değiştirdim. Dokuz yaşında bir çocuk sokakta basit bir yürüyüşten aldığı keyfi ne güzel anlatmıştı.
Mutluluğun en paha biçilemeyeni bir çocuğun saf ve temiz yüreğinde gizliymiş.
İkimiz de yorularak eve dönmeye karar verdiğimizde, binanın içinde evlerden sızan yemek kokuları bizi karşıladı. “Ne güzel kokuyor. Biliyor musun ben akşamları apartmanın içinden gelen bu kokuları çok seviyorum. Bir de ramazandaki pide kokusuna bayılıyorum.” , “Sana neyi çağrıştırıyor?” dediğimde “Huzuru.” Cevabını verdi. Şaşkınlığıma yenik düştüm o an. “Bu çocuk bu yaşta ne bilir bunları.” diye aklımdan geçirdim. “Yaz akşamlarında bahçede oynarken yemek kokuları yayılıyor her yana, işte o zaman diyorum ki ne güzel herkesin evi mutluluk dolu.” Sözünden sonra bana susmak düştü. Aklım torunumun dediği “Huzur” kelimesiyle çalkalanıp durdu. Bu yaşta bunu fark etmek ne güzel şeydi.
Büyüyünce masallarda olduğunu düşündüğümüz güzel, insana yakışan hal, meğer bir çocuğun elindeymiş. Mesele o eli tutup, o gönülü görmekteymiş. Küçük dediğimiz o yürek meğer ne büyük hazineymiş.
Güneş, ertesi güne hazırlanmak için ağır ağır ufuk çizgisinden veda ediyor güne. Gökyüzünün gizemli güzeli ay, vakurla tahtına kurulmayı bekliyor. Ben ise gönlüme yayılan muhteşem duygunun sarhoşuyum.
Huzur… Efsunlu güzel duygu, hayat vitrininden, “Gel beni bul.” diye sesleniyor.
Ona varmak için can yağmur olup toprağa düşmeden bir çocuğun elinden tutarak dolaşmalı sokakları.
AYBE.09.03.2016/ANKARA
Övünmeden gururlanmadan edemeyeceğim. Eminim siz de “Hakkındır.” diyeceksiniz. Türk edebiyatı ve dahi birçok alanda Görkemli...
Ankara’ nın eskiden lüks olan semtinin dar ve yokuş sokağında kamyonu park edecek yer arıyorlardı....
Sokağa çıkmak üzereyken birden kapı açıldı, avluya babam girdi. Bu saatte geleceğini beklemiyordum. Çok erken...
Şehitlerimiz gök kubbemizin sönmeyen yıldızları, cennetin kapılarıdır. Huzurlarına vardığımda bambaşka duygularla selamlıyorum onları. Bazen Sakarya’...
Gecekondu mahallesinin harap sokaklarında hayaller kurarak yürüyordu. Çıplak ayaklı çocuklara çorap, yıkılmaya yüz tutmuş...