Geçen gün gazetelerde Las Vegas’a yeni yapılan kumarhanenin (yanlış okumuyorsunuz) beş milyar dolara mal olduğunu yazıyordu. Gazete ballandıra-ballandıra anlatıyor, öve-öve bitiremiyordu.
Bu arada yine bir iki gün önce bir yerde Amerika’daki Kızılderililerle ilgili bir yazı okudum. Her ikisi bir araya gelince “fikirleşmeden” edemedim.
Malum olduğu üzere eskiden Amerika kıtasında Kızılderililer yaşarlardı. Kızılderililerin doğa ile bütünleşerek yaşadıklarını, hayat felsefelerinin doğaya saygı üzerine kurulu olduğunu biliyoruz..Beyazlar Amerika’ya ayak bastıklarında sözde” vahşi Kızılderilileri” medeni yapmak(!) için canlarını dişlerine takıp var güçleri ile bu konuda mücadele ettiler.Kızılderililer sonunda medeni beyazların zagonuna dayanamayıp yeryüzünden hicret ettiler. Şimdi “medeni Amerika” etnik gurupların kültürlerine saygı duyulması gerektiği inancıyla (!) Kızılderili’lere varın istediğiniz gibi yaşayın demekte. Amerika halkının bu alicenaplığını kısa bir not olarak kaydettikten sonra konumuza dönelim.
Ben sözü dönüp dolaşıp Ermenilere getirmeyeceğim, yukarıda Las Vegas’tan bahsetmiştik, benim işim onunla. Medeniyeti dünyaya nam salmış Amerika halkı Kızılderili kültürünü yok ettikten sonra yerine ikame ettiği kültüre bir bakalım. Ya da uzun uzadıya anlatmaktansa bir cümle ile özetleyelim.”Dünyaya bir kere geldin ve bu fani dünyadan ne kadar faydalanabilirsen, ne kadar zevk alabilirsen o kadar kardır. Çok çalışan çok zevk almayı hak eder”.
Bu hafta yazımı uzun tutmayacağım ve sizi birkaç dakika düşünmeye davet edeceğim. Kızılderililerin doğanın da bir ruhunun olduğu, dolayısıyla her varlığa saygı gösterilmesi gerektiği gibi son derece insani duygularla yüklü bir kültürü yok edip yerine tabiatı ve insanları sömürmek üzerine kurulu bir kültürü ikame etmek her halde insanoğlunun en bedbaht işlerinden biri olsa gerek değil mi?
Ve son bir-iki soru daha, “yere göğe sığdırılamayan bu medeniyetin geldiği yer neresi ve şu anda vardığı yer neresi?”
