İnsanoğlu makinelerin en kralını üretir, ürettiği makineler ile seri bir şekilde ‘mal’ üretirler. Yapay zekâ ise günümüzde insanlığı esir almaya başladı. Bir taraftan insanları işsiz bırakırken, diğer taraftan gelecekte karınca gibi üretecekleri askeri robotlarla insanlığın sonunu da getireceklerdir. Tıpkı, insanın kurdu, insan olduğu gibi!
Biz bu konuyu bir kenara bırakalım, yapay zekânın gündemde olduğu ve uzayla uğraştığımız bir ortamda “Dünya neden cahil insan üretiyor?” sorusunun yanıtını bulmaya çalışalım. Herkes süper bilgili olduğu zaman dünya nasıl olurdu? Krallar o zaman çıplak mı gezerdi? Patronlar, daha mı az sömürürdü? Veya bilgili olanlar, kapitalizmin çarkı içinde hemen istedikleri işi bulabilirler miydi? Kısacası, dünya adaletli mi olurdu?
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki Moon, yaptığı bir açıklamada, dünya genelinde 750 milyon insanın okur-yazar olmadığını, bunlardan 115 milyonun genç olduğunu belirtmişti. Bir tarafta bilimle donanımlı insanlar diğer tarafta ne yazık ki, cahil insanlar topluluğu! Ve bu tip insanların, insanlığa ve dünyaya yaptığı zararları hiç hesap ettik mi? Onları trafikte, oy verirken, kadınlara şiddet uygularken, ekonominin içinde boğuşup bir hırsız olduklarında veya uyuşturucu baronluğu ile satıcılığında görebilir miydik? Veya onlar, hayatı yalnızca midelerinden ve cinsel organlarından ibaret olduklarını mı zannediyorlardı? Sorular öylesine çok ki…
Dünyamızın yaşı ne kadardı? Bilim der ki, 4,54 milyar yıl. Müslüman ve Hristiyanlık der ki, 7000 bin yıl. Bu arada dünyanın en yaşlı fosilinin Grönland’ın tortul kayaçlarında bulunduğu ve yaşının ise 3.7 milyar yıl olduğu hesaplanmış. Yine modern insana ait en eski fosillerin Fas’da bulunduğu ve yaşının ise 300 bin yıl olduğu evrimini de gözler önüne seriyor. Yine Yuval Noah Harari’nin “ Sapiens – İnsan Türünün Kısa Bir Tarihi” adlı kitabında ilk insanların 75 bin yıl önce Kuzey Afrika’dan Avusturya Kıtası’na doğru yolculuk yaparak dünyaya yayıldıklarını yazmıştır. Bu ikirciklik, dinle bilim arasında sürekli tartışılıp duracak dünya var olduğu sürece…
İnsanlar, hep doğa ile mücadele ederek yiyecek aradılar, barınma ve enerjiye ihtiyaçları oldu. Köy, kasaba ve şehirler kurdular. Sanayiye daldılar ve bunu yaparken bilimden yararlandılar. Yararlanırken siyasi sistemleri buldular. Sistemleri bulurken, zenginlik ve fakirlik de iyot gibi açığa çıktı. Ancak dünya nüfusunun neredeyse 7’de 1’i neden cahil kaldı? Veya cahil bırakıldılar? Ve neden genelde birbirini sömürmeye, kandırmaya hatta öldürmeye odaklandılar? Yıllar boyu hiç durmadan savaştılar. Beyinlerini bilgilerle donatacaklarına midelerini donattılar. Sonuçta, bunlar kimlerin işine yaradı? Siyasetçiler bu tiplerden nemalandılar mı? Elbette iyi nemalandılar ve nemalanmaya da devam ediyorlar ne yazık ki!
Her toplum, kendi bünyesinde cahil bırakıldığı durumlar farklılık gösterebilir. Bizde Osmanlı’da 30 milyonluk nüfusta okuma-yazma oranları %20’lere kadar düşmüştü. Anadolu Türkiye’sinin nüfusunun 9-10 milyon olduğu bir ortamda 1897 yılı istatistiklerinde bu oran %10’un altında imişti. Zaten matbaanın 250 yıl sonra Türkiye’ye girmesinden de belliydi. ( ‘Gök Kubbenin Altındaki Gerçekler’ adlı öykümü okursanız bu konuyu daha iyi anlayacağınızdan eminim. http://ertugrulerdogan.com/kisa-oykulerim/gok-kubbenin-altindaki-gercekler/)
Okuma-yazma oranlarının düşüklüğünde Osmanlıdan sosyolojik ortamı devralan Cumhuriyet, kuruluşundan itibaren eğitime önem vermiş ve yıllar ilerledikçe de eğitimin önemi gittikçe artmıştır. Özellikle cahilliğin belini kırmak için açılan Köy Enstitüleri, siyasi oyuna kurban edilerek Menderes Hükumetince ABD’nin de isteği ile 27 Ocak 1954 yılında kapatılmıştır.
Neyse ki, günümüzde okuma-yazma oranları % 98’leri aşmış olsa da, bu kez, eğitimli insanların dünya kültüründen uzak olması düşündürücü bir hal almıştır. Artık malum sosyal medya hayatımıza iyiden iyiye girdi. Buralardan izlediğimiz sokak röportajlarında tuzak sorulara yem olan kişilerin yanıtlarını gördükçe, şu teknoloji çağında neden hâlâ bu tip insanların olması da düşündürmüyor değil!
İsterseniz sorular ile bunlara verilen yanıtlara bir göz atalım.
Genç muhabir, mikrofonu genç yaşlı demeden uzatıyor. “Japonya nerede? Diye, bir soru soruyor. Avrupa’da diyen oluyor. Alaska ve Afrika’da diyenler bile çıkıyor.
Bir başka soruda Muhabir, “Kaç Halife Vardır?” diyor. Otuz iki diyen bile çıkıyor. Muhabir nelerdir? Diyor, eveliyor, geveliyor, biraz da sırıtıyor. Öylece duruyor. Hık.. mık… Yine yanıt yok!
Bir amcaya soruyorlar, “En son ne zaman kırmızı et yedin?” Muhabir bir türlü yanıt alamıyor. Birkaç kez soruyor. Sonunda amca ancak anlayabiliyor. Şöyle yanıt veriyor. “Ben Arapça bilmem. Kırmızı ameliyat mı?”
Ortaya yine bir soru. “İftarı hangi şehir önce açar?” Adamın birisi, “Tuzla, hurmayla, zeytinle…” diyor. Belli ki epeyce acıkmış! Bir başka amca, Almanya, Karabük, Konya, Sivas… Diye aklına gelen illeri sıralıyor… Japon tipli birisi araya giriyor. Belli ki Türkçe biliyor. “Iğdır” diyor.
“Kana kırmızı veren madde nedir?” sorusuna “Meyve Suyu, vişne suyu” diyenler oluyor!
“Üç aylardan ikisinin adını söyler misiniz?”! diyor muhabir. Yanıt gecikmiyor, “Şubat ve Mart.”
“Mısır Piramitlerinin Türkiye’den kaçırıldığı söyleniyor. Bunun hakkında neler söylemek istersiniz?” diye soran Muhabirin sorusuna gençler öyle yanıtlar veriyor ki, şaşırır kalırsınız! “Türkiye’de kalması daha iyi olurdu.” , “Neden kaçırıyorlar ki, güvenlik olması gerekir.” “Kaçırılmasına gerek yok. Gümrükten bağlantısı olabilir. Belki havaalanı veya karayolundan kaçırabilirler.” , “Kötü bir şey! Böyle yapanların cezalandırılması lazım.” diye yanıtlar veriyorlar!
Kız Muhabir, yetmişine yaklaşan bir amcaya soruyor, “Mutluluğun formülü nedir?” Adam önce soruyu anlamada güçlük çekiyor. “Ney, ne mutlu? Anlamadım ki” diyor. Ve ardından patlatıyor esas yanıtı. “Onu benimle karı bilir, sen ne bilecen ki!”
Yine genç bir kız soruyor, “Aile içi şiddet hakkında ne düşünüyorsunuz?” Bir kadın “Vallah ben yeni gelmişem.” Hele bir adam var ki, karısına hem şiddet uyguladığını söylüyor, hem de kadınlara bu yapılır mı? diyor.
Bir başka soruda, “Amerika’daki Özgürlük Heykeli’ni ülkemizden kaçırmışlar. Ne dersiniz?” Muhabir okullarını da soruyor gençlere. Birçoğu da üniversite diye, yanıtlıyor. Genç bir kız, “Bunun hastası olanlar var. Bunlar helikopterle kaçırılır.” Bir kadın, “Bunu düşününce insanın gülesi geliyor. Demek ki, çok komik bir durum olsa gerek. Parayı çalan kılıfını hazırlamış. Gümrükten geçirilmesi gerçekten çok komiktir.”
Soru şu, “Kayseri Hayvanat Bahçesi’ne Dinozor getirilsin mi?” Ne yanıt ararsanız var. Kızın birisi, “Değişiklik olur. Korumaya almak lazım.” Bir başka genç kadın, “Getirilmeli, çocuklarımız için iyi olur.” Bir başkası, “Eğlenceli olur.” diyor.
Şu soruya bakın, bir de verilen cevaplara! Yanıtları verenlerin birçoğu da üniversite öğrencileri!
“CHP’nin önemli isimlerinden İsmet İnönü, referandumda “Evet” dediği için partiden ihraç edildi. Bu konuda siz ne diyorsun? Sence demokratik mi?”
Genç bir delikanlı, “CHP’ye baktığımda demokrasiyle çelişiyor. Sadece söylemler var.” Muhabir, “Başka partiye geçmeli mi?” Delikanlı gülüyor. “Bu saatten sonra geçse ne olur geçmese ne olur.”
İşletmede okuduğunu söyleyen bir genç, “Bence doğru değil. Herkes düşüncesini söylemede özgürdür. İhraç edilmesi lazım.”
Kırşehir’de Edebiyat Fakültesi’nde okuyan bir kız, “Yanlış bence. İnsanın kendi fikrince hareket etmeli.”
Hukuk Fakültesi Üçüncü sınıfta okuyan bir genç, “Doğru değil, herkesin demokratik hakkı olmalıdır. Partinin içinde olmadığım için bilmiyorum.”
İşte yurdumun biraz olsun mürekkep yalamış kesimi! İçinde okumayan da elbette var. Ve bu insan manzaralarından dünyada milyonlarca var!
Bir de hiç okumamış, kültürden haberi olmayan, yalnızca kulaklarına gelen yalan dolanlarla hayatını devam ettirenler var ki, onlar verdikleri oylarla bir ülkenin, hatta dünyanın gidişatını olumsuz yönde etkilemektedirler.
Bizler teknolojinin en son ürünlerini üretebiliyoruz ancak, sanat ve eğitimle donanımlı bir insan üretemiyoruz. Asıl meselemiz bence bu! Aslında illüminati dünyaya böyle buyuruyordu! Benim dayattıklarımı izlesin ve okusun. Benim dediklerimi yapsın! Yoksa tu kaka olurdu insanoğlu!
Ertuğrul ERDOĞAN
Onaltıekimikibinonsekiz