Kuşak değişiminden bahseden yazıları gazetelerde, dergilerde okuyorum. Kuşaklar o kadar hızlı değişiyor ki, takip edemiyorum. X, Y, Z arka arkaya yeni kuşaklar çıkıyor.
Bele sarılan yün kuşaktan başka bir şey bilmeyen benim gibi insanların bunları anlaması çok zor, bunu biliyorum. Ben aralarında 5 yaş bulunan iki yetişkin çocuk sahibi bir ebeveyn olarak çocuklarım hangi kuşak grubuna giriyor doğrusu bilmiyorum. Şu ana kadar bunu hiç düşünmedim.
Kuşak farkını milli eğitimde gördüm. Kızımdan beş yaş küçük olan oğlum eğitim görürken idealist öğretmen sayısının ne kadar azaldığını gördüm, üzüldüm ama elimden bir şey gelmedi. Sadece oğlumun eksik bilgilerini tamamlaması için özel çaba gösterdim.
Doktorlar da farklıydı. Kızımın ve ilk yaşlarındaki doktoru ilaç yazmayı pek sevmiyordu. Kan değerlerine bakıp, ilaç yazardı. Çoğu zaman ilaçsız, basit önlemlerle tedavi ederdi.
Sonra ilaç yazmayı çok seven, 6 ay içinde röntgen çektirdiniz mi? Diye sormayan doktorlarla tanıştım. Tedavi için az da olsa hastane–muayenehane zincirine girmeyen doktorları ve devlet hastanelerini tercih ettim. Başarılı oldum mu? Diye sorarsanız cevabım; KISMEN olacak.
Kızımı büyütürken hiçbir doktor yatıştırıcı, sakinleştirici hap önermezken, oğluma lise ve üniversite yıllarında bu tür ilaçlar doktorlar tarafından yazıldı.
Olayın vahametini yıllarca Hürriyet ve Milliyet gazetelerinde köşe yazarlığı yapan Metin Münir’in Milliyet gazetesindeki yazılarından öğrendim. Yazdığı yazılar beni aydınlatırken, ilaç tekellerini rahatsız etmiş olacak ki, Yıldırım Demirören Milliyet gazetesini satın aldığında “Alo, Fatih” hattı hemen devreye girdi ve Sayın Metin Münir gazeteden atıldı.
Metin Münir’in suçu neydi diye sorarsanız, “çok büyük” diye cevap veririm. Metin Münir yazılarında “Kolesterol ilaçlarının bir işe yaramadığını, Sağlık Bakanlığı’nın, SGK’nın boşu boşuna milyarlarca lira bu ilaçlara ödediğini” delilleriyle yazdı. Ülkemizde ilaç tüketimi nüfus artış hızının birkaç katıdır. Bu hiç araştırılmıyor, niye?
Metin Bey sadece kolesterol ilaçlarını yazmakla yetinmedi. Bir kısım doktorların neredeyse önüne gelen hastaya sakinleştirici, yatıştırıcı ilaç yazdığını, bunun faturasının milyar doları bulduğunu ve uyuşturucu bağımlılığının yolunun açıldığını ima etti.
Sayın Metin Münir’den başka bu konuları irdeleyen bir köşe yazarının olmaması çok acı. Demek ki konu çok hassas, el yakıyor ve kimse dokunamıyor. Bu konuya dokunan yanıyor.
Düne kadar gelişmemiş, sadece esrar ve afyon bilen, uyuşturucu sorunu yok denebilecek bir ülkeydik. Şimdi maşallah çok geliştik. Esrar demode oldu, eroin, morfin, kokain yaygınlaştı. Paran yoksa daha ucuzu var, bonzai. Bunları alacak yeri bilmiyorsan, git sakinleştirici yazdır.
Bir başka sorun kapımızda. ABD kökenli ilaç firmalarının kampanyaları ilerisi için çok tehlikeli. Geçmişte tencere, tava satan firmaların yaptığı gibi toplantılar düzenleyip vatandaşları ömür boyu vitamin kullanmaya teşvik ediyorlar. Üstelik tanıtılan vitaminler eczanelerde satılmıyor. Amaçlanan insanları bu ilaçları kullanmaya ikna edip ölene kadar günde üç beş çeşit vitamin kullanmalarını sağlamak. Tabip odalarını, Eczacılar odasını göreve çağırıyorum. Oysa ülkemizde hazır gıda tüketimi çok şükür az, vitamin ihtiyacımızı doğal yollarla karşılayabiliriz. Doğalı ve doğrusu bunun olduğunu tıp otoriteleri söyleyip, yazıyorlar.
Vakit geçmeden bu konuyu eğilelim. Bir vatandaş olarak Sağlık Bakanlığı, tabip odaları ve ecza odalarını göreve davet ediyorum.
Ekrem Hayri Peker
Kimya Mühendisi

















