İnsanların birilerini veya bir şeyleri kullanarak haksız yere menfaat sağlaması, her çağ ve kültürde farklı şekillerde yaşanmış bir durumdur. Bu insanlık tarihi boyunca da devam etmiş bir yanlış uygulamadır. Maddî veya manevî her şeyi menfaat aracı hâline getiren istismarcılar, ahlâk dışı bir anlayışın temsilcileridir. İstismarın en ağır şekli ise, dinin ve dinî değerlerin kötüye kullanılmasıdır.
Yüce Allah kitabı Kur’anı Kerim’de buyuruyor: “Vay o kimselere ki, elleriyle Kitab’ı yazarlar, sonra da onu az bir karşılığa değişmek için, “Bu, Allah’ın katındandır” derler. Vay ellerinin yazdıklarından ötürü onların haline! Vay kazandıklarından dolayı onların haline!”
Tarih boyunca birçok kişi ve grup, dinin insanlar üzerindeki etkisinden faydalanarak çeşitli kazançlar elde etmişler, din tüccarlığı yapmaktan çekinmemişlerdir. Bu kişi ve gruplar, kimi zaman ayet ve hadislerin anlamlarını çarpıtmış, kimi zamanda bilgili olmadıkları halde dini kullanmış, bazen de onları kendi art niyetlerine alet etmişlerdir. Dini ve dini değerleri yanlış yorumlayarak toplumları kandırmışlardır.
Bu manada, Resûlüllah’ın uyarısına rağmen onun vefatından sonra İslâm tarihi boyunca ortaya çıkan pek çok siyasî ve itikadî grup, kendi uygulamalarını meşrulaştırmak ve fikirlerini hâkim kılmak amacıyla âyetleri kendi kafalarına göre yorumlayabilmişlerdir.
Hadisler ise çok daha fazla istismara uğramıştır. Menfaat elde etmek isteyen bazı kötü niyetli kimseler ile İslâm’a zarar vermek isteyen kişi ve gruplar tarafından hadisler uydurulmuş, Allah Rasûlü’ne (s.a.s.) söylemediği sözler isnat edilmiştir.
Daha da ilginç olanı, bazı dindar kimseler bile insanları iyiliğe teşvik ve günahlardan sakındırma adına Rasûlüllah’a (s.a.s.) söylemediği sözler atfetmekten çekinmeyip hadis uydurmuşlardır.
Halbuki yanlış bir davranışı ondan daha yanlışı ile düzeltmek; dini, dinen yasak olan bir şekilde sevdirmeye çalışmak doğru değildir. Sapkınlığın başka bir örneğidir. Nitekim Allah Resûlü bir hadislerinde sözlerini istismar etmek isteyen kimselere şu uyarıyı yapmıştır: “Her kim benim adıma bilerek yalan söylerse, cehennemdeki yerine hazırlansın.”
Allah’ın kitabını, peygamberini veya dinini çıkarlarına alet etmek isteyenler dün olduğu gibi bugün de aramızdadırlar. Dine aykırı olan birçok şeyi yapan ve bundan kazanç elde edenler, bilinçsiz insanları sömürenler hiç de azımsanacak sayıda değildir.
Bu istismarcılardan bir kısmı, insanların doğrudan Allah’a yönelmelerini engellemekte, kendilerini aracı olarak göstermekte, halkın samimi inançlarını ve çaresizliklerini sömürdükleri gibi âdeta Allah’ın merhametini ve tövbeleri kabul etme vasfını da istismar etmektedirler.
İslâmî değer ve kavramları istismar eden bu fırsatçılar, değişik isimler, yayınlar ve çağrılarla İslâm’ı anlatıyor gibi görünen birçok kişi ve grup aslında şahsî çıkarlarına hizmet etmektedirler. Dine davet ettiklerini iddia eden bu kişiler, aslında müslümanların saf ve temiz duygularını sömürüyorlar.
İslâm’ın temel kaynaklarına ters düşen, akla ve mantığa aykırı asılsız safsatalarla, hikâyelerle, rüyalarla, sahte sevap vaatleriyle insanları aldatmakta, paralarını, evlatlarını, zamanlarını, hatta hayatlarını çalmaktadırlar. Din istismarı konusu, bugün İslâm ümmetinin birlik ve beraberliğini tehdit eden ciddi bir güvenlik meselesi haline gelmiştir.
İstismarı önlemek için yapmamız gereken en doğru şey, dini doğru bir şekilde gerçek kaynağından öğrenmek, kendimizi yetiştirmek ve sahip olduğumuz en büyük nimetlerden olan aklımızı iyi kullanmaktır. Yüce Rabbimiz Kitabında şöyle buyuruyor: “Şüphesiz, Allah katında yeryüzünde yürüyen canlıların en kötüsü, akıllarını kullanmayanlardır.”
(Enfal Süresi Ayet:22) Bize düşen şey İslamı kaynağından öğrenmek istismarcılara ve din tüccarlarına fırsat vermemektir.




















