Giriş: Halkın Sonsuzluğu, Devletin Gerekliliği, Yönetimin Geçiciliği
Devlet, insanlığın ortak aklıyla yoğrulmuş en büyük kolektif eserdir. İnsan toplulukları tarih boyunca güçlü olanın tahakkümünden, zayıf olanın korunmasızlığından, keyfilikten ve kaostan kaçmak için devlet denilen ortak yapıyı kurmuştur. Devletin özü, gücün değil düzenin, kişinin değil kurumun, hevesin değil adaletin, kabile bağının, belli çıkarcıların değil uzlaşının, korkunun değil güvenin üzerine kuruludur.
Ne var ki her çağda, devlet ile iktidar arasındaki çizgi bulanıklaştırılmıştır. Krallar, hanedanlar, tiranlar, ideolojiler ve modern siyasal iktidarlar; kendilerini devlet yerine koymaya çalışmışlardır. Bu çaba, tarihin en büyük yıkımlarının kaynağı olmuştur. Çünkü devlet bir kişinin elleriyle değil; halkın ortak iradesiyle, kurumların sürekliliğiyle, hukukun tarafsızlığıyla ve ahlaki ilkelerle ayakta durabilir.
İktidar geçicidir; devlet kalıcılıktır.
İktidar bir dönemdir; devlet bir ömürdür.
İktidar bir el değişimidir; devlet bir uzlaşıdır.
Devleti yeniden ahlaka, hukuka, rasyonaliteye, kurumsallaşmaya, toplumsal uzlaşıya, ekonomik adalete, vicdana ve ortak ideallere bağlamayı yazınlarımızla hedefliyoruz. Bu doğrultuda hem tarihsel hem modern hem de teolojik perspektiflerden yararlanarak ideal devlet anlayışını çerçevelemeye çalışıyoruz. Böylece geleceğe yardımcı olmayı ve bu çabanın bir hizmet niteliği taşımasını amaçlıyoruz.
1. Devlet ve İktidarın Ayrımı: Çöküşün Önlenmesi
Tarihin bütün büyük düşünürleri, devletin çürümesinin her zaman aynı noktadan başladığını söyler: iktidarın kendisini devlet yerine koyması.
Eflatun’a göre yöneticinin erdemsizliği devletin çökmesinin başlangıcıdır.
Farabi’ye göre faziletli bir lider yoksa faziletli şehir kurulamaz.
Konfüçyüs, yöneticinin ahlakı bozulursa halkın güveninin çökeceğini söyler.
Nizamülmülk, adaletsiz yöneticinin ülkeyi yağmaya açacağını anlatır.
Makyavel bile, güç kullanmanın sınırının devletin bekası olduğunu vurgular.
Kur’an’da yönetim emanettir:
“Allah size emanetleri ehline vermenizi emreder.” (Nisa 58)
Bu, devlet ile iktidarın ayrımının kutsal temellerinden biridir:
Yönetici emaneti devralan kişidir; devletin sahibi değildir.
İncil’de İsa şöyle der:
“İçinizde en büyük olan, hizmetkârınız olsun.” (Matta 23:11)
Bu da otoritenin bir “sahiplik” değil, bir “hizmet” olduğu öğretisidir.
Devlet yönetimden büyüktür.
Devlet bir kurumlar bütünüdür.
Devlet; hukuk, denge, kontrol, gelenek ve ortak yükümlülüklerin uzun ömürlü düzenidir.
Devlet, iktidarın gölgesi değil; halkın ortak ışığıdır.
Gölge değişir, ışık kalır.
2. Meşruiyetin Temelleri: Ahlak – Hukuk – Uzlaşı
Bir devletin meşruiyeti üç sütun üzerine inşa edilir:
2.1 Ahlaki Meşruiyet
Kur’an, yöneticinin ahlakını devlet düzeninin temeli olarak görür.
“Adaletli olun; bu takvaya daha yakındır.” (Maide 8)
Ahlak, yöneticinin özel tercihleri değil, yönetim ilkesidir.
Konfüçyüs, devletin liderin ahlakının gölgesi olduğunu söyler.
İncil, gücü bir sorumluluk olarak görür:
“Kim çok şey verilmişse, ondan çok talep edilecektir.” (Luka 12:48)
Ahlak kaybolduğunda devlet, soğuk bir mekanizmaya döner; hukuk kağıt üzerinde kalır.
2.2 Hukuki Meşruiyet
Hukuk, devletin vicdanıdır.
Kur’an’ın en güçlü yönetim ayetlerinden biri:
“İnsanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmedin.” (Nisa 58)
Adalet hem kurumsal hem bireyseldir.
Adalet yalnızca mahkeme duvarlarında değil, vergi politikasında, bürokraside, ihalede, eğitimde, ekonomide, toplumsal ilişkilerde görünür olmalıdır.
İncil’de adalet, merhamet ve doğruluk birlikte anılır.
Hukuk sert değildir; adaletli ve vicdanlıdır.
2.3 Toplumsal Uzlaşı
Devlet bir uzlaşıdır; aynı hedeflere yönelmiş insanların ortak sözleşmesidir.
Kur’an bunu “şura” ile tarif eder:
“Onların işleri aralarında danışma iledir.” (Şura 38)
Farabi’nin faziletli şehrinde uzlaşı ortak iyinin arayışıdır.
Eflatun’un adalet teorisi, toplumun her katmanının uyumu üzerinedir.
Modern demokrasiler ise bu uzlaşının kurumsallaşmış şeklidir.
Uzlaşı çökerse kurumlar çöker; kurumlar çökerse devlet susar.
Korku, yokoluşun başlamasıdır.
3. Kuram – Kural – Kurul: Devletin Üçlü Mimari Yapısı
Bir devlet düşüncesiz (kuramsız), kuralsız ve kurulsuz yaşayamaz.
3.1 Kuram (Devlet Felsefesi)
Devlet fikrinin merkezinde şu sorular vardır: Adalet nedir? Hak ve özgürlük nasıl korunur? Güç nasıl sınırlandırılır? Devlet nerede durur, birey nerede başlar?
Eflatun, adaleti erdemlerin uyumu olarak görür.
Farabi, mutluluğu devletin amacı sayar.
Avusturya Okulu, ekonominin özgürlüğünü devletin görevi sayar.
Kur’an; adaleti, emaneti ve şurayı devletin değer temeli olarak gösterir.
3.2 Kural (Hukuk ve Normlar)
Hukuk, kuramın hayata geçmiş hâlidir.
Ahlak soyuttur; hukuk somutlaştırır.
İdeal devlet, hukukun herkes için tek olduğu devlettir.
Devlet, tabii hukuka ne kadar yakınsa o kadar adildir.
3.3 Kurul (Kurumlar ve Güçler Ayrılığı)
Kurumlar; yargı, yasama, yürütme, bağımsız denetim organları, yerel yönetimler, sivil toplum, akademi, güvenlik teşkilatları gibi yapıların tümüdür.
Bir ülkede yönetici kişiler güçlüyse ve kurumlar zayıfsa, devlet çökmüştür.
İdeal devlet, tam tersidir:
Kurumlar güçlü, kişiler sınırlıdır.
4. Ekonomi: Devlet ve Halkın Ortak Ürettiği Refah
Ekonomi devletin motorudur.
Refah bir toplumun huzurunun, adaletinin ve güveninin temelidir.
Kur’an ekonomik dürüstlüğü defalarca emreder:
“Ölçüde ve tartıda adaletli olun.” (Rahman 7–9)
“Mallarınızı aranızda haksız yollardan yemeyin.” (Bakara 188)
Ekonominin temel ilkesi: şeffaflık, hakkaniyet ve serbestliktir.
Avusturya Okulu’nun katkısı: Mises ve Hayek ekonomide devletin görevinin; rekabeti korumak, mülkiyet hakkını güvenceye almak, şeffaf kurallar koymak, girişimciliği teşvik etmek olduğunu söyler.
Devletin görevi refahı dağıtmak değil, refahı üretmek için ortam yaratmaktır.
Ekonomik Eşitlik = Başlangıç çizgisi
Ekonomik Özgürlük = Yarışın kendisi
Devlet fırsat eşitliğini sağlar; yurttaşlar özgürlük içinde kendi yolunu çizer.
5. Kur’an’da Yönetimin Beş Temel Prensibi
İslam hukukunda “devletin korunması gereken beş temel amacı” Kur’an’a dayanır: Canın korunması , Aklın korunması, Malın korunması, Din/vicdan özgürlüğü, Ailenin ve toplum yapısının korunması
Bu değerlerin tümü yönetimin ahlaki çerçevesini oluşturur.
6. İncil’de Yönetim, Hizmet ve Güç Ahlakı
İncil, liderliği bir hizmet görevi sayar.
“Hizmet eden en büyüktür.” (Matta 23:11)
Güç bir hak değil, bir sorumluluktur.
Toplum bir beden gibidir; her parçası birbirini tamamlar.
Bu yaklaşım, modern devletlerde sosyal dayanışma, kamu hizmetleri ve toplumun bütünlüğü ilkeleriyle örtüşür.
7. İdeal Devlet Tasavvuru: Bütün Geleneğin Buluştuğu Nokta
Büyük düşünürler, kadim gelenekler, kutsal metinler ve modern siyaset bilimi aynı noktada buluşur:
Devlet, adaletin kurumsallaşmış hâlidir.
Devlet, tabii hukuku yaşayan adil bir bahçe olunca ideal devlettir.
İdeal devlet: bireyi özgür kılar, haklarını korur, fırsat eşitliği sağlar, refah üretir, gücü sınırlar, hukuku üstün tutar, şeffaflığı, hesabı ve rasyonaliteyi zorunlu kılar, halkın ortak vicdanının bir kurumu olur.
8. Halk ve Devlet: Ortak Yaşamın Konsensusu
Devlet, halkın üzerinde yükselen bir kule değildir.
Devlet, halkın birlikte ördüğü bir dokudur.
Kur’an’ın ifadesiyle yönetim bir emanettir.
İncil’in ifadesiyle yönetim bir hizmettir.
Farabi’nin ifadesiyle yönetim bir fazilettir.
Eflatun’un ifadesiyle yönetim bir bilgeliğe dayanır.
Nizamülmülk’ün ifadesiyle yönetim bir adalet mekanizmasıdır.
Avusturya Okulu’nun ifadesiyle devlet, özgürlüğün koruyucusudur.
Halk ise: bir arada yaşama iradesinin kaynağıdır, devletin meşruiyetinin sahibidir, kurumların devamlılığının güvencesidir, devletin sonsuzluğunun taşıyıcısıdır.
İdeal devlet = halkın adalet talebinin kurumsal bedenidir
Bu nedenle devlet ve halk ayrılmaz bir bütündür.
Devlet halkın; halk devletin yüküdür, sorumluluğudur, ortağıdır.
9. Faziletli, Adil Devletin 20 İlkesi;
Adalet
Hukukun üstünlüğü
Güçler ayrılığı
Şura ve danışma
Şeffaflık
Hesap verebilirlik
Liyakat
Ahlaki yönetim
Kurumsallık
Özgürlük
Fırsat eşitliği
Mülkiyet hakkı
Girişimcilik özgürlüğü
Sosyal haklar
Ekonomik şeffaflık
Toplumsal uzlaşı
Vicdan özgürlüğü
Toplum güvenliği
Bilime ve rasyonaliteye bağlılık
Ortak ideallerin korunması
Bu ilkeler, hem Kur’an’ın hem İncil’in hem de insanlığın bütün düşünce mirasının kesişimindeki ideal devlet modelini oluşturur.
10. Sonuç: Adaletin Devleti, Halkın Ebediyeti
Devlet bir gölge değildir; ışığın kendisidir.
Gölgeler değişir, ışık kalır.
İktidar değişir, devlet sürer.
Kişiler gelir geçer; kurumlar kalır.
Heves biter; ilke kalır.
Devletin sonsuzluğu yönetimde değil, halkın ortak vicdanındadır.
Devlet bir kişi değildir.
Devlet bir idealdir.
Devlet, halkın birlikte yürümeyi kabul ettiği yolun adıdır.
Ve adalet…
Devletin nefesi, toplumun kalbidir.
Adaletli bir devletin ve bilinçli bir halkın kuracağı yeni çağın temeli, geçmişin deneyimlerinde, bugünün gerçeklerinde ve yarının umutlarında yatar. Devlet, bir kişinin keyfine veya geçici iktidarlara bağlı bir gölge değildir; halkın ortak iradesi, kurumsal düzeni ve hukukun üstünlüğüyle ayakta duran bir ışık, bir emanettir.
İdeal devlet, tabii hukuku yaşayan, adil ve uyumlu bir bahçe gibidir. Bu bahçede her bireyin hakkı, canı, malı ve geleceği korunur; ekonomik adalet ve fırsat eşitliği sağlanır; şeffaflık ve hesap verebilirlik temel ilkeler olarak işler. Devlet, hevesin değil ilkenin; zorbalığın değil hukukun; gürültünün değil uzlaşının eseridir.
Kur’an’ın adaleti, İncil’in hizmet anlayışı, Eflatun’un bilgeliği, Farabi’nin fazileti, Nizamülmülk’ün düzeni, Konfüçyüs’ün erdemi, Makyavel’in realizmi, Hayek’in özgürlüğü ve modern hukukun evrenselliği bizi düşünce ile kucaklayan bir ortak konsensus tepesinde buluşturuyor. Bu düşünceler, ideal devletin temelini oluşturma hevesimi adımlamamıza yardımcı oluyor. . Bu devlet, halkın yaşam hakkını, özgürlüğünü ve refahını güvence altına alırken; kurumların sürekliliği ve rasyonel, denetlenebilir otorite sayesinde kalıcı bir yapı sağlar.
Bizler, bu anlayışla; devleti ahlaka, hukuka, rasyonaliteye, kurumsallaşmaya, toplumsal uzlaşıya, ekonomik adalete ve ortak ideallere bağlayarak; halk ile devletin eşit ve karşılıklı sorumlulukla şekillendiği bir gelecek için çalışma arayışımızı sürdürme emelindeyiz. Adalet, erdem ve akıl temelleri üzerinde yükselen bir toplumun, bütün bireyleri kapsayan, refah ve güveni koruyan bir devlet inşasının çağrısını yapmak gayesindeyiz.
Adaletli devlet, halkın ortak ışığıdır. Bu ışığı büyütmek, korumak ve nesiller boyunca sürdürmek, hem tarihsel bir sorumluluk hem de geleceğe bırakılacak en değerli mirastır.
Biz bu devleti kurabiliriz.
Adaletle, hukukla, akılla, ahlakla, vicdanla ve uzlaşıyla.























