Çevresine baktı, soluklandı. Ceketini düzenledi, kaldırıma çıktı. Biraz yürüdü ve aniden geri döndü, karşıya göz gezdirdi. Mısır tarlasına dönmüş saçlarını taradı. Ceplerini tekrar aradı ve aynayı çıkarttı, baktı ve yerine koydu.
Gözleri kızarmış, sırtı hafif kamburlaşmıştı. Yüzünün elmacık kemikleri çıkmış ve derisi kırışmıştı. Elleri hafif yollu titriyordu. Yüzündeki gülümseme belirtisi kayboldu. Durağa yaklaştı, saati sordu. Ona saati söyledim ve geç mi kaldın?
Günler bitmedi, yarın gidersin, dedim.
Bir yere gideceğimi nereden biliyorsun.
Geç kaldığın saati sormandan belli oluyor, dedim.
Acı çekmeyen, üzüntünün ne olduğunu anlamaz. Paranın kıymetini kazanmayana sormak gerekmez, dedi.
Ne demek istediğini anlamadım ama bazıları acı çeker, hissettirmez. Gizli kalmayı marifet sayar, dedim.
Bu kadar sözden sonra, nereye gideceğinizi söyleyecek misin?
Kafamızı çıkmaz işlere soktuk. Ne kadar gereksiz olduğunu da biliyorum. Fakat tutkum, haline geldi, bir türlü peşini bırakamıyorum, dedi.
Tutku iyi sonuç vermez. Nedeni aklı kısıtlar, kişiyi hissi düşündürür. Hataları görememe olarak bilinen karmaşık duygular yaşarsın. İşinden çok şey bırakırsın, dedim.
Doğru söylersin, at gibi parlamış durumdayız Bakalım nereye çarparak duracağız, dedi.
Çaresiz bir duyguya kapılma, umutsuzluk yaratır ki, karşılaşabileceğin, en büyük geri dönüşü olmayan yola girmiş olursun.
Kurum müdürü olarak, bu kadar sıkıntılara rağmen hala dinç görünüyordu. Zaten gününü gün etmiş ve bedenen ezilmemişti. Gamsızlığı, kök salma olarak kullanmıştı. Çıkılmaz bir olayın içine girmiş olmalı ki, daha farklı yönlere geçmek istiyordu.
Çaresizliği acıya dönüşmüş fakat farkında değildi. Maddi kaygısı artmış, sele kapılmış ve deryaya gidiyordu. Deryayı görmüş sevinçten, içi hoplamıştı. Derya ile buluşmayı ve her tarafının morarmasını şimdiden kabullenmişti.
Dalgalara sürüklenişini, acılar şeklinde algılıyordu. Köprünün altından geçip dalgaların gürlemesini duyduğunda uyanmış olacak ki, “Define çukuru,” dedi.
Acıların göbeğinde, uydurduğunuz yalana ilk inanan olarak, dalgaların sesiyle kendine geldin. Hayallerinde yüzüyor ve sam yeli, suratını yalıyor. Fakat yalan çukuruna yaklaşmak istemiyorsun. Çünkü hayallerin gerçek dışı çıkacak ona üzüleceksin. Önce bir eylem ortaya koydun ki, duygularını oynatıyor ve haz alıyorsun.
Doğanın gerçeklerine dönmelisin. Duygularını değil, aklını kullanmalısın. Anlamsız sözlere artık kulağını tıkamalısın. Somut taleplere yönelmelisin. Elinde avucunda ne varsa gittiğinde, hayatının her saniyesi dayanılmaz acılarla başına kakılır.
Yaşadığın çirkefliği, hislerinle çözmeyi deneme, onu akıl laboratuvarına almalısın. Heyecana kapılmadan, doğrulamalısın. Halbuki sel sularının bulanık olduğunu bile göremeyecek durumdasın.
Hislerine esir olmuşsun. Esaret altında kalmaya dayanacak gücü bulamayacağın günler yakın, farkında mısın? Bakıyorum da bu sene her halinden çöktüğün anlaşılıyor. Yazık oluyor, çocuklara ailene. Eskiye özenip ailenle mutlu günlerde yaşamalısın. Başına bir aksaklık gelirse, çok yazık olur. O zaman seni define çukuru değil, başka bir çukur, temizleyecektir.
Körük havasıyla kor halinde kalıyorsun, farkında mısın?
Bana baktı, nereden rastladım, görmeden geçseydim, diye düşündü.
Büyüğümsün ailene dönmelisin, mutlu günlerinde, bağına bahçene güllerinle yaşamalısın, dedim. Onu bırakmadım ve şehir müzesine gittik. Antika eşyalara baktık, günümüz çok güzel geçti.
Müzede, boyunun ölçüsünü alarak, eve dönmelisin, dedim.
Bir hafta evden çıkmamış ve kendime geldim, demiş.
Hikâyeyi anlatan arkadaş, benim olayı kısalttığımın farkına varacaktır. Olayın kahramanı bir kurumda müdürmüş.
Hasan TANRIVERDİ























