Temizlenip yağlanması uzun sürmedi. Elmanın dalında sallanıyordu. Kardeşim, böyle bir kuşu her mevsim görmediği için “Göçmen kuş” dedi. Göçmen kuşlar toplu hareket ederler, dedim. Kardeşim, sürüsünü kaybetmiştir.
Yazık sürüsünü mü kaybetti. Kafamı kaldırdım ve kuşu; sığırcık veya kara kuşa benzettim. Onlara benziyor, ama kanatları ve vücut tüyleri kahverengiydi. Yanımıza indi ve çimler arasında bir şeyler aradı. Biz de sessizce izledik. Ararken, gagasının arasında mısır tanesiyle tekrar dala çıktı.
Kardeşim, ekmek kırıntıları dökseydik dedi. Göçmen kuş tekrar çime indi ve aramaya başladı. Durgun havada hareketli kuş dedim. Güneşin batmak istemesine aldırış etmedi. Tepelerden gri bir bulut seri hâlde geldi. Göz yaşlarını bırakmadı. Çevre sulanmadı ve dere çağlamadı.
Sebzelere can suyu gerekiyordu. Çöl bitkilerine benzemeye başlamışlardı. Sebze ve çiçeklere su gerekiyordu.
Kardeşim kaşla göz arsında mısır unundan hamur yaptı. Elmanın altına bıraktı. Göçmen kuş hemen atladı ve yemeye başladı. Kardeşim “Aç kurt” gibi dedi.
Bu toklukla kazanacağı enerji onu her yere taşır dedik. Çiçekliğin kenarından göçmen kuşu izledik. Ürkek ve yorgun bir durumu vardı. Kederliydi, sessizliği, hiç ötmemesinin nedeni de aç olması belki de çektiği yabancılıktı.
Kardeşim bu defa ağacın dibine su bıraktı. Göçmen, hemen ağacın dibine koştu ve suyu içti. Aramızda dostluk başlamıştı.
Akşam karanlığı çökmeye başlamıştı. Göçmen kuş dalın biraz daha ucuna yaklaştı. İyice yerleşti. Peşinden uykuya dalmıştır. Yoldan aşağı gelen yolcuya sessiz ol ki kuş ürkmesin, dedik.
Ağaç dalı güçlü olduğu kadar, hassastı da. Tekdüze bir griliği kabullendi ve göçmeni sevdi.





















