Annem, Ayşe Kıyak, 1926 doğumluydu. Takvimler, Türkiye Cumhuriyeti’nin henüz ayakları üzerinde durmaya çalıştığı, köklü bir değişim rüzgarının estiği günleri gösteriyordu.
Cumhuriyet, sadece siyasi bir rejim değişikliği değil, aynı zamanda ilim ve fen üzerine kurulacak yepyeni bir toplum hayaliydi. Ancak bu hayalin, ülkenin en ücra köşelerine ulaşması, Annemin kuşağının tanıklık ettiği gibi, kolay olmadı.
Atatürk’ün başlattığı eğitim seferberliği ile yeni okullar açılıyor, çağdaş dersler müfredata giriyordu. İnsan vücudunu öğreten anatomi, yaşamı inceleyen biyoloji, maddenin sırlarını çözen kimya…
Köyden kente, her çocuğun bu pencerelerden dünyaya bakması ana hedefti. Fakat tam bu noktada, değişime direnen bir duvar yükseldi.
Annemin kuşağından dinlediğimiz o çarpıcı anekdot bu direncin ne denli absürt ve acımasız olabildiğini gösteriyor. 1930’lu, 35’li yıllardan bahsediyorum; köyleri, kapı kapı gezen değişime direnen çevreler, halkı yeni okullara karşı kışkırtıyorlardı.
Halkın cehaletini istismar ederek yaydıkları o dehşet verici propaganda, günümüzden bakınca inanılmaz geliyor: Köylerde kapı kapı gezerek:
“Sakın ha çocuklarınızı yeni açılacak okullara göndermeyin! ‘Kedi köpek’ okutulacak!”
Yeni Cumhuriyet’in aydınlanma meşalesini taşıyan bu okullar, doğal olarak gerici çevrelerin temel hedefi idiler. İşte o dönemde, modern bilime karşı yürütülen savaşın özeti buydu. Biyoloji ve anatomi gibi dersler yani insanı ve yaşamı anlamanın temel yolları aşağılayıcı bir ifadeyle çarpıtılarak halka sunuluyordu.
Buradaki ‘kedi köpek’ ifadesi, sadece bir küçümseme dili değildi. O dönemdeki bazı inanışlara göre, kediye veya köpeğe dokunmanın ya da bastığı yere basmanın dinen günah veya temizliği bozucu sayılabildiği bir ortamda, bu propaganda halkın en derin dinî hassasiyetlerini istismar etme amacı taşıyordu.
Amaçları; bilimi, halkın gözünde “günah işlenen bir yer” gibi göstererek, okulların korkutucu ve “sapkın” olduğu algısını yaratmaktı.
Aslında bu, sadece bir ders adının çarpıtılması değildi; bu, aklın ve sorgulamanın karanlığa karşı verdiği mücadelenin ta kendisiydi. Yeni Türkiye’nin istediği akleden, sorgulayan, fenni bilen bireylere karşı, korkuyla sindirilmiş ve biat eden bireyler yetiştirme çabasıydı.
Annemin kuşağı, bu ağır baskı ve yanlış bilgilendirme ortamında büyüdü.
O zorlu günlerden bize miras bıraktığı tek şey ise net bir öğüt oldu. Bu anekdotun bende yarattığı derin etkiyle, bizler dört kız ve bir erkek kardeş olarak, annemizden sürekli şunu duyduk: “Okuyun, okuyun, aydın insan olun.”
Annem, bize sadece bir anı anlatmıyordu; o dönemde bilime ve fenne karşı kurulan hurafelerin tuzağının ne olduğunu göstererek, bizi o tuzağa düşmemeye çağırıyordu. Onun bizden istediği aydınlık, sadece yüksek diplomalardan ibaret değildi.
Sorgulayan, aklın yolundan giden ve hurafelere geçit vermeyen cesur bir zihne sahip olmamızdı.
O zorlu yıllarda bilimin kapısını aralamak için direnen her çocuğun gösterdiği azim, bugün bizim omuzlarımızdaki en değerli mirastır. Bize düşen, annemizin kuşağının yaktığı o bilgelik meşalesini söndürmeden, her türlü cehalet ve çarpıtmaya karşı eğitimin ve aklın kalesini savunmaya devam etmektir. Onların mücadelesi, bizim aydınlanma yolumuz oldu ve bu yol, nesiller boyu devam etmelidir.
Nezahat Göçmen
Eğitim seferberliğini başlatan Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’e ve annem Ayşe Kıyak’a rahmet ve saygıyla.

























skolastizm kötüdür,
geneleksel skolastizm daha kötüdür,
geleneksel dinsel skolastizm ondan da kötüdür.
cehalet, geleneksel din ve fakirlik bir araya gelince bağnazlık iktidar olur.
Değişime her zaman için direnç olmuştur.
Farklı bir fikrimiz var ise toplum öncelikle yapamazsın der ve alay eder. Sonra düşman olur, engellemeye bile çalışır. Daha sonra hala devam ettiğimizi görünce ve başaracak gibi isek alkışlamaya başlar. Bu insanlığımızın bir tekerrürüdür.
Değişim devam etmektedir ve bu kez direnenler başkalarıdır.
Değişim ihmallerimiz sonucu birike birike kaçınılmaz olduğu zamanlar sıkıntılı olabilir. Bu nedenle değişime yol vermeli, her an, tüm fikirlere açık olarak, etkenleri etkilenenlerle değerlendirerek…