Bir zamanlar dostumla konuşurken geldiğimiz noktada, bir kavrama hangi bakış açısı ile yaklaştığımız önemli, demiştik. İstersek iyiliğini ispat edebiliriz, istersek kötülüğünü. Bu mümkün.
Durum böyle olduğu halde, bazen, bazı duygularımızı, olgularımızı, zararlarını düşünerek yok sayma eğilimini gösterebiliyoruz. Oysa ne kadar kötü olursa olsun, nedeni, nasılı, niçini ele alınmadan köşeye fırlatılarak geçilemez, geçilmemeli. Grupçuluk mesela. Vardır ve irdelemeden, değerlendirmeden, etkilerini, dayanağını görmeden yolumuza devam edemeyiz.
Grupçuluk bir ihtiyaçtır. İnsanlığımızda bunun karşılığı var. Ait olma, tamamlanma, emniyette hissetme, kabul görme, motive olma… Herhangi bir grupla ilişkisi olmadığını söylenenler bile birçok gruba dahildirler. Aile, iş veya özel arkadaşlar… Bir köşe yazarını okuyanlar, ses sanatçısını dinleyenler… Gözlük takanlar – takmayanlar, kısa – uzun boylular, sarışın – esmer olanlar… Ve daha bir sürü kritere göre farkında olsak da olmasak da aldığımız – verdiğimiz her nefesimiz grupçuluğumuzdan izler taşıyor olabilir.
Nasreddin Hoca’yı biliriz. En meşhur hikayelerinden birisi, eşekten düşmedir, hatırlarız. Bu nedenle kendi hikayelerimden anlatayım isterseniz. Belim ağrımaktaydı. İşyerinde bir arkadaşa serzenişte bulunmuştum. Derken diğeri girmişti araya. Herkes şikayetçi imiş meğer. Böylece belimin ağrısı geçivermişti. Ve diğeri. Yaşanan bir süreçte arkadaşlarım benden öne geçmişlerdi. Onların gündemleri değiştiği için kendimi çok yabancı hissetmiştim. Ve onlarla bir araya gelmeye hevesim kalmamıştı.
Evet, aynı düşüncelere, hedeflere, hassasiyetlere, sıkıntılara, çözümlere sahip insanların bir araya gelmeleri kadar doğal bir şey yoktur. Bu olmalı. Hatta desteklenmeli, teşvik edilmeli. Bireylerin maddi, manevi sağlıklı yaşamları böylece mümkün olabilir. Tabii ki, toplumların da. Ancak bundan sonrası ciddi irdelenmeli.
Bahsetmeye çalıştığım şey, içe kapalı topluluklardır. İnsanlar, gerçekten hepimiz için, hep birlikte mutlu mesut yaşanılası bir baharın özlemi ile bir araya gelmiş bile olabilirler. Ve dahası, gerçekleyebilmek üzere çoğunluğun göze bile alamadığı fedakarlıklar yapmış olsunlar. Diğerlerinin duygularına, düşüncelerine saygı gösterilmediği sürece asla başarılı olamazlar. Burada şöyle bir kritere de dikkat etmekte fayda var. Saygılı olduğumuzu iddia edebiliriz ancak bu ve benzeri olguların söylemlerle gerçeklenmesi mümkün olmuyor. Öncelikle düşünce dünyamızda var olmalı. Yaptıklarımızı vazifemiz bilmek mesela. Veya diğerlerinin yapmadıklarını bilmemek, neler yaptıklarını gözetlememek…
Diğer toplulukları ele almaya gerek bile yok sanırım. Menfaat birliktelikleri veya çözümsüz söylemlerle zaman harcanan ortamlar.
Bu anlamda, fareler üzerinde yapılan bir deneyi hatırlayalım. Ortam, yaşam için müsaittir, yiyecek, içeçek sıkıntısı yoktur. Kedi vb düşman dış etkenler bulunmamaktadır. Buna rağmen, zaman ilerledikçe doğurganlık azalmış, agresiflik artmıştır. Sonuçta fare kolonisi yok olmuştur. Deney defalarca tekrarlanmış ancak sonuç değişmemiştir.
Tüm insanların aynı düşüncelere sahip olduğunda, ki bunun mümkün olup olmadığını tartışmak bile istemiyorum, dünyanın çok daha yaşanılası bir yer olacağına inanıyorsak aldanıyoruz. En temel motivasyonumuz en iyiye, en güzele ulaşmak olsaydı belki milyonlarca yıl süren etkileşimle tüm insanların benzer yaşam felsefesine sahip olması beklenirdi. Ciddi fedakarlıklarla kurulan medeniyetler yıkılmazdı. Demektir ki başka faktörler var.
Grupçuluk, çözümsüzlüğün en temel nedenlerinden birisidir. Tesadüf diyemiyorum ama öyle bir şey bizi bir araya getirmiştir. Bir arayış, bulduğunu sanış. Bir dostun yürek ısıtan atmosferi veya ortak bir düşmanı(!) alt etme gayreti. Masumane ancak BİZde kaldığımızda hapishanemiz. BENe geçmenin önünde engel.
Demek istediğim şey şu ki, her ne kadar bir gruba mensup olsak da o grubun tüm özelliklerini taşıdığımızı iddia edemeyiz. Bu anlamda ele alındığında düşman gördüklerimiz düşman bile olmayabilir. Tartışabilmeliyiz, taban tabana zıt olsa bile fikirlerimiz. Ancak ikna etmek için değil. Kendimizi geliştirebilmek olmalı amacımız. Ve, düşüncelerimizi gerçeklemek üzere gayret etmek, kendimize karşı sorumluluğumuz. Gerektiğince grubumuza hatta kendimize rağmen.























