Çizmesini ve kabanını giyinen ağabeyim av için hazırdı. “Deniz dalgalı, yaban ördekleri dereye çıkacaktır.” Dedi.
Kardeşim, “Akşama av eti yiyeceğiz desene.” Dedi. Av konusunda ağabeyime güveniyordu. “Tüfeğini hazır etmesin, mutlaka avlanır. Çulluk, kara tavuk veya yaban ördeği ilgili av hayvanıydı. Her insanın kendine has kabiliyeti vardır. O av olayını çok iyi başarır.” Dedi. Bu arada ağabeyim de arkadaşına seslendi.
Alaca karanlık çökmeden dereye inmeleri ve tüfeklerini ateşlemeleri gerekiyordu. Çünkü eriyen kar suları yolları yürünmez hâle getirmişti. Özellikle batak yerleri ve taşları aşmak dereye inmenin esasıydı. Bu engelleri geçmek de maharet isterdi.
Ağabeyim ve arkadaşı gözlerini ve kulaklarını dört açtılar. Ağaç dalları arasından dereyi gözetlemeye başladılar. En küçük bir ses ve hareketi takip ettiler. Kanat çırpma, gagalarını çarpma gibi seslere dikkat kesildiler.
Derenin suları kabarıktı. Çünkü tüm bahçelerden aşağı akan sular dereyi besliyordu. Ağaçlardaki kuş sesleri durmak bilmiyordu. Ördekler de koyun kaval dinler gibi kuşları dinliyordu. Bu sesler ördekleri sakinleştiriyordu. Çünkü doğal bir ortam oluşuyordu.
İnanılmaz bir gün yaşıyorlardı. Yaban ördeği sürüsü karşılarındaydı. Kimi çevresinde yem arıyor, kimi dinlenirken arada da oynaşıyorlardı.
Tüfekleri çifteydi. Ağabeyim “Kaçan bile zor kurtulur.” Diyordu. Ördeklerin karşı taraftan kendi taraflarına gelmelerini bekliyorlardı. Tüfeğini doğrultmak için biraz daha yaklaşmaları gerekirdi Heyecanlıydılar, soluk almada dahi zorluk çektiler. Çınar ağacının arkasına saklanmışlardı. Öyle ki, uzansalar ördekleri yakalayacak gibiydiler.
Rüzgâr dereye doğru esmeye başlayınca kuşların kokularını alacaklarından tedirgin oldular. Tüfeklerini ateşlemeye hazırdılar. Alaca karanlığın çökmesi yakındı. Çalılar arasından kara tavuk öterek kalktı. Bu hareketliliğe ördekler aldırış etmediler. Avcılar büyük heyecan yaşamaya başladılar. Soluk alışverişleri sıklaştı. Bu kadar çok sayıda yaban ördeğini ilk defa görüyorlardı. Arkadaşı, inanılmaz bir gün. Bu kadar ördeği bir arada görüyorum. Kendilerini karanlık bir dehlizde sandılar. Nerede ise kendilerini kaybedeceklerdi.
Ağabeyim bu kadar sabır da çok dedi ve tüfeğini doğrultup ateşledi. Ördeklere yakındılar ve onlar da bir arada idiler. Ağabeyim dereye doğru eğildi ve suda kaç tanesinin serili olduğuna bakmak istedi. Ördeklerin hepsi kaçmıştı. Ağabeyim şaşkın ve üzgündü. Yılların avcısıyım böyle bir durum yaşamadım derken nerede ise ağlayacaktı.
Sürekli konuşuyordu. Nasıl oldu diyerek, nasıl ateş ettiğini arkadaşına tanımlıyordu. Tekrar aynı olayı açıklamak duygusuna kapılıyor ve tekrar açıklıyordu. Avda hiç kuşun arkasından bakmadım, bu defa ördeklerden nasıl canlı kaldı fark etmedim. Arkadaşı böyle bir kuş sürüsüne rastlamayız, acele ettin. Sanki ördekleri korkutmak için düzen kurduk. Tüfeğim denenmişti, ava doğrultmak yeterliydi.
Evin yolunu tuttuklarında her hâllerinden üzgün oldukları belliydi.
Kardeşim ağabeyi diyerek koştu. Ördekler nerede taşıyamadınız mı? İkisi de süt dökmüş kedi gibi bir süre sessiz kaldılar. Biraz sonra ağabeyim kendini korumaya çalıştı.
“Ördekleri karşıma aldım, rüzgâr bizden yanaydı. İyice yanaştılar tüfeği doğrulttum. Nişan aldım ve tetiği çektim. Çift patlamasını sağladığım hâlde, bir tanesinden tüy dahi dökülmedi.”
Bu arada kardeşim olayı ağabeyimden yana yapardın ederdin gibi abartılı sözler sarf ediyordu.
Arkadaşı gittikten sonra da ağabeyim, olayı tekrar anlattı. “En az dört tane elimde olmalıydı.” Dedi.
Kardeşim onu teskin ederken, laf atmaya devam ediyordu.
Bu olaydan üç gün sonra ağabeyim görev yerine gitti. Bir akşam kuzinenin başında babam patates pişiriyordu. Kardeşim kimseye söylemeyin bir şey anlatacağın dedi. Ağabeyimin tüfeğindeki fişekleri kuru sıkı ile değiştirdim. Belli ki ağabeyim acele edecek ve silahını ateşleyecekti. Öyle de oldu ve ördekler korkarak kaçtı. O güzelim hayvanların korunmasını sağladım, memnunum, dedi.
Bu açıklama üzerine o kadar güldük ki inanılmaz. Ördeklerin bir kısmı yavru, sen onları vuracaksın, dayanamadım. Kardeşime de şaşırdık kaş ile göz arasında nasıl değiştirdin demekten kendimizi alamadık.





















