Türkiye’de çevre kirliliği çok yaygındır, bunun başında ağır sanayi ve inşaat sektörü gelmektedir, burada bizzat gözlerimle gördüğüm iki örnek vermek istiyorum. Nisan ayında hanımımla Türkiye turu yaptık. Ağrı’nın Doğu Beyazıt ilçesinde İshak Paşa Sarayını ziyaret ettik. Çok açık konuşmak gerek bizim şehir, kasaba ve köylerimiz genelde temiz değildir, ancak ben Doğubayazıt kadar kirli bir ilçeye rastlamadım desem yalan olmaz. Dönüşte Karabük’ten geçerek Safranbolu’da konakladık. İnternet’te baktığımızda Safranbolu’nun safran çiçeği yere göğe sığdıramıyor, bu çiçeğin çok güzel ve şifalı olduğunu biliyoruz, ancak Karabük’te ki demir çelik fabrikası o bölgede resmen zehir saçıyor, orada yaşayan halkın buna hiç ses çıkarmadan nasıl dayanıyor ve kabul ediyor halâ anlamış değilim. Bu kadar kirli olan çevrede çiçeğin sağlıklı yetişmesi mümkün mü?
Biz bir ağaç kesildi diye yalandan da olsa dünyayı ayağa kaldırabilecek bir kudrete sahibiz. Söz konusu vatan millet olduğunda nara atmasını iyi biliriz. (Eğer çevremizi korumak için dürüstçe ağacın kesilmemesini savunuyorsak buna amenna derim ve eğer vatanımızı, milletimizi samimi bir şekilde savunuyorsak buna da asla itirazım olmaz. Böyle hassas olmayı çok doğru buluyorum.) Ama bizi her gün toz duman içinde bırakan caddelerdeki pisliği ve ağır metalleri “Atın ölümü arpadan olsun” misali kuzu kuzu yutacak bir ferasete de sahibiz. Biz Müslüman toplumuz diye mangalda kül bırakmayız ama çevreyi pislik içinde bırakır gideriz, ağır hasta olduğumuz zamanda bu kaderimizdir, Allah öyle istedi vs. diye safsatalarla kendimizi kandırırız, Allah öyle demez Allah öyle birşey istemez. Allah senden tedbir benden de takdir der. Çevremizi kirleten ve bizi zehirleyen faktörleri koyun sürüsü gibi kabul edersek sonucuna da katlanmak zorundayız. Bunun kaderle falan alakası yoktur.
Daha önce bahsetmiştim, bağışıklık sistemimizin %80’i bağırsaklarımızdadır, bu günlük olarak bakteri ve mantarların yanı sıra büyük miktarlarda proteinler ve yağlarla uğraşmak zorundadır, buna çevre kirliliği ve her türlü kimyasalın yanısıra radyasyonu ve ağır metalleri de eklersek sinir sistemimiz çok ağır bir şekilde hasar görüyor, organizmada biriken ağır metaller bizi er yada geç ağır hasta yapıyor.
İnflamatuar bağırsak hastalığı olan hastalar beyinde görüldüğü gibi genellikle multiplskleroza da benzer lezyonlara sahiptir, bu örnek immünolojik olarak enflamatuar bir bağırsak beyin bağlantısı olduğunu göstermektedir, bozulmuş bağırsak florası diğer vücut dokularını çevresel toksinlere karşı daha hassas bir hale getirir.
Güç ve para sağlık koşullarını belirlediği için iyileşmenin sonuçları hüsrandır, çünkü hastaneler ve doktorlar hastaların idareci ve yöneticisi haline gelmiştir.
Pek çok çevresel toksin sinir zehirdir, kanserli hastalıkların 3/2’si çevresel toksinlerden kaynaklanmaktadır, kanser nadiren genlerdedir, genelde %5’i geçmez.
Bir daha bu konuya değinmek istiyorum ve umarım şehirlerimiz bu meseleyi anlar ve kavrarlar, sürekli meyve ve sebzelere püskürtülen sözde ilaçlar özde zehir saçan kanserin baş nedenidir, bu zehrin başında glifosat (Glyphosat) gelmektedir, bu bağlamda çok güncel bir konuya değinmek gerek. Bursa büyükşehir belediye başkanı Alinur Aktaş basına yaptığı açıklamada:
“Bursa büyükşehir belediyesi, yaz aylarında halk sağlığını tehdit eden en önemli faktörlerden biri olan sivrisinek ile mücadele çalışmalarını 93 araç, 336 ekipman, 10 veteriner hekim, 13 ekip sorumlusu ve 235 sertifikalı personel ile 17 ilçe de kesintisiz bir şekilde sürdürüyor”
Bu açıklamanın iyi niyetle yapıldığını var sayalım, o zaman burada ciddi bir bilgisizlik söz konusu, istediğiniz kadar ilaçlama yapın, sinekler yok olmuyor, ancak insanlar zehirleniyor, on binlerce çeşit sivrisinek vardır, bunlar ilaç ile yok edilmez. Bu asla mümkün değildir, halkımız bu konuyu çok ciddi bir şekilde sorgulaması gerek, bu ilaçlamanın arkasında yatan neden nedir? Birileri hem bizi zehirliyor hem de vurgun yapıyor, bu haksız sistem her zaman bunu yapıyor, bizi zehirler ve daha sonra bunu bizim iyiliğimiz için yaptıklarını söylerler.
Bursa büyükşehir belediyesi ve bütün şehirlerimiz yazın sinek sorununu kökten çözmek istiyorlarsa yapacakları en iyi hizmet çevre kirliliğini önlemektir. Aylar önce TRT haberlerinde duymuştum Özellikle Bursa’nın Yıldırım ve Kestel ilçeleri çevre kirliliği konusunda Dünya ortalamasının üç misli üstündeymiş, bu korkunç bilanço Dünyada birçok devletin bütçesinden fazlasında gelire sahip olan Bursa belediyesi için kabul edilemez.
Artarak sağlığımızı çok ciddi tehdit eden faktörler arasında içme suyu ve yiyeceklerin hormonlar veya hormon benzeri maddelerle içilmesi zorunluluğudur, ayrıca çevresel toksinlerden kaynaklanan beyin kirliliğinin artması sonucu zihinsel bozulma ve nöredejeneratif hastalıklar günden güne artıyor.
Civa arsenik ve kurşun çok hızlı bir şekilde sinir hücresinde B12 vitamininin tıkanmasına neden olur. Civa biyolojik, ruhsal fonksiyonları baskılar ve bağışıklık bozukluklarına yol açabilir, ayrıca civanın sebep olduğu şikâyetler iştahsızlık, nörolojik rahatsızlıklar, kol ve bacakların duyusal rahatsızlıkları, titreme, işitme ve görme kaybı, yorgunluk depresyon, duygusal kırılganlık, hafıza bozuklukları, bilişsel işlev bozukluğu ve nöromüsküler bozukluklar bulunmaktadır. Hatta saçtaki civa seviyesi kalp krizi riskini arttırabiliyor. Aşağına vereceğim kaynaklarda civa vardır.
– Diş metalleri (amalgam)
– Kirli deniz balığı
– Hemoroid merhemi
– Cilt aydınlatmak gibi kozmetik kremler
– Çeşitli aletler termometreler elektroplar ve piller
– Fosil yakıtlar
– Bazı gübreler
– Kağıt, selüloz
– Altın sektörü
Alerjiler vücudun genellikle uyumsuz maddeden kurtulmaya çalıştığı bağışıklık sisteminin aşırı reaksiyonlarıdır, alerjiler hayatımızı tehdit edici koşullara yol açabilir.
Kan dolaşımındaki artan toksinler sinir hücrelerine çok hızlı bir şekilde zarar verir. Yetersiz kötü beslenme ve fiziksel aktivite eksikliği nedeni ile 15 yaşındaki gençler bile diyabet hastası olabiliyor, otistik insanların sayısı 3’e katlandı. Sistemin yetiştirdiği doktorlar çocuklara bile depresyon ilaçları yazıyor, bu vahşeti önlemek zorundayız. Depresyon ilaçları diğer birçok ilaçlar gibi insanları bağımlı bir hale getirmek ve ömür boyu hasta etmek için veriliyor.
Dünyaca ünlü psikoterapist Nathaniel Brandon kitabında sorunlu olan psikoterapistler ile ilgili şöyle bir tespitte bulunur:
“Psikoterapi öğrencilerine bu hikâyeyi anlatıyorum; Hindistan’da bir aile herhangi bir sorunla karşı karşıya kaldığında psikoterapistlere gitmezler, çünkü köylerde psikoterapistler çok nadir görülür. Bir köyde ailelere çok yardım eden bilge bir adam varmış. Bir gün baba ve anne 9 yaşındaki oğulları ile birlikte ona giderler. Baba ‘usta oğlumuz harika bir çocuk ve onu çok seviyoruz, ama korkunç bir problemi var, dişlerini ve sağlığını mahvetti, sürekli tatlı yiyor, onunla tartıştık suçladık, azarladık hiçbir şey yardımcı olmadı, tonlarca şeker tüketmeye devam ediyor, bize yardım eder misin?’ Babanın bu isyanına bilge adam şöyle cevap verir; ‘Eve gidin ve iki hafta sonra gelin’ der. İnsanlar köyde böyle bilge birisiyle tartışmaz ve aile ona itaat edip iki hafta sonra tekrar geliyorlar, bilge adam diyor ki evet şimdi devam edebiliriz, çocuğun babası şöyle diyor ‘Lütfen bize söyler misiniz neden bizi geri gönderdiniz ve iki hafta sonra geri gelmemizi istediniz? Bunu daha önce hiç yapmadınız’ Bilge adam şöyle cevaplıyor. ‘İki haftaya ihtiyacım vardı, çünkü bende çok tatlı yiyorum, bu problemle kendim yüzleşmeden ve çözmeden önce oğlunuza baş edemezdim’ der”
Bu hikâye bütün psikoterapistlere örnek olmalıdır, önce kendi sorunlarını halletsinler sonra başkasının sorunlarını, tabi burada bütün psikoterapistleri aynı kefeye koymayalım, elbette iyi ve dürüst psikoterapistlerimiz de var.
Tekrar konumuza dönecek olursak Alzheimer artık sadece yaşlılarda değil 50 yaşındakileri giderek daha fazla etkiliyor, vitamin eksikliği Alzheimer hastalığı için çok önemli bir risk faktörüdür.
Çevresel toksinler mitokondri enerji üretimini etkiliyor bundan dolayı detoksifaksiyon performansına bir sınırlama getiriyor.
Besin eksikliği beyin kimyasında bilinçaltı değişikliklere ve zihinsel performansını tetikleyebilir. Baş ağrısı yorgunluk kilo kaybı, koordinasyon ve düşünce bozuklukları kurşunla ilişkilidir.
Davranış bozukluğu dikkat eksikliği hiperaktif sendromu ve otizm yaşayanlarda çoğu zaman saçtaki alüminyum değeri fazladır, Türkçede buna “Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu” (DEHB) denir. Genelde aynı anda çinko eksikliği de tespit edilir, böbrek hastalığı veya diyaliz hastalığı olan hastalarda yüksek alüminyum tespit edilir. Günlük yaşamında kullanılan deodorantlardaki alüminyum kirliliği birden fazla kimyasal duyarlılığı tetikler. Aşağıda vereceğim kaynaklarda alüminyum vardır.
– Gastrik asit bağlayıcı mide ilaçları
– Füme peyniri
– Terlemeyi önleyici deospreyler
– İçecek sular
Alüminyuma maruz kalanlar erken belirtileri yorgunluk baş ağrısı ve azalmış fosfat seviyeleridir.
Toplumumuz her zaman temizliği İslâm’la özdeşleştirir, temizlik imandan gelir deyip aslında doğruyu anlatıyoruz, ancak istisnalar dışında pratikte maalesef kendimizi avutmaktan öteye gitmeyiz, İslâm düzen ve temizlik bakımından ne kadar örnek olduğunu August Bebel “Hz. Muhammed ve Arap İslam Kültür Dönemi” adlı kitabında daha da çok açık görürüz. August Bebel bu kitabı 1883’te bu günün İslâm’a karşı önyargısından çok uzakta olduğu bir zamanda yazmıştır. August Bebel bu kitapta 8.yüzyılda İspanya Kurtuba’da ki İslâmi dönemi hakkında yazıyor ve İslâm olmadan batının medeniyeti yaşaması mümkün olmayacağını anlatıyor ve şöyle diyor:
“Kurtuba görkemli ve büyüklüğü yönünden Bağdat ile rekabet edecek durumdaydı, kentin 28’den fazla banyosu 100.000 den fazla konutu ve bir milyondan fazla nüfusu vardı. Bu nüfusun 130.000’i ipek dokumacılığıyla uğraşırdı, yollar taşlarla döşenmişti ve gezinti yerleri akşamları sayısız fenerlerle aydınlatılır, Guadalkivir nehrinin kıyısında gece fenerleri ışığında saatlerce gezilebilirdi. Bundan 700 yıl sonra Londra’da tek bir sokak feneri bulunmadığı gibi, Paris’te kötü ve el verişsiz hava koşullarının egemen olduğu durumlarda insanların büyük bir sefalet içinde çırpınmaları kaçınılmazdı, aynı tarihlerde Berlin adı sanı bilinmeyen küçük bir taşra kentiydi.”
August Bebel, o sırada Hristiyanların ne kadar kirli olduğunu ve temizliği yalnızca Araplara borçlu olduklarını açıklıyor. Bunu şu şekilde tarif ediyor:
“Adetlerinden biri, Arapları çağlarındaki Hristiyanlardan ayırdığı gibi, onlara büyük bir avantaj da sağlıyordu, Temizlik âdetiydi bu. Araplar nereye yerleşirse yerleşsinler, ilk iş olarak geniş, halka açık hamamlar kuruyorlardı, oysa aynı dönemlerde Hristiyanlar için pislik ve tiksindirici artıklar içinde yaşamak, Tanrı’nın hoşuna gitmenin belirtisi sayılmaktaydı. Hristiyan azizleri ve kendini dine adamış kimseler özellikle pislik ve kir içinde, börtü böcekle birlikte hayvan gibi yaşamayı, Tanrı’nın gözüne girmenin bir yolu sanıyor, ot yiyerek beslenmekten geri kalmıyorlardı. Yıkamak ve üst baş değiştirmek dünyaya dönük çabalar sayıldıklarından, günahın da belirtisiydiler”
Ayrıca August Bebel, Arapça çeviriler olmadan Avrupalıların Aristoteles ve diğer Yunan filozoflarını okumayı hayal edemeyeceklerini yazıyor.
Avrupa 100 yıllardan beri Müslümanlığı örnek alarak bugüne geldi, ancak biz elimizdeki bu değerin kıymetini bilmeden yerimizde sayıyoruz.
Tekrar konumuza geçecek olursak, Detoksifaksiyon için enerjimizin %80’ine ihtiyacımız var.
Beslenmeyle ilgili tavsiyeleri yağlar karbonhidratlar ve protein değil, odak noktası doğada bulunan kaynaklardır, özetlemek gerekirse sebze ve meyvelerdir. Sebze ve meyveler kan lipitlerini düzenler ve diyabet riskini azaltır, deniz börülcesi vücuttaki kimyasalları atmak için çok etkileyicidir. Bunlar sadece bir kaç örnektir. Detoksifaksiyon tedavisi sırasında nörolojik semptomlar hızla azalır, brokoli karaciğer detoksifaksiyonunu hızlandırır.
Bağırsakları onarmak için en iyi yöntem %99.9 arıtılmış ve toz haline getirilmiş kükürttür.
Çevre kirliliği ve sonucunda ağır hasta olanlar hakkında daha çok yazılabilir, ancak konunun fazla uzamaması bakımından kısa kesmek zorundayım, çevre kirliliği ve ona sebep faktörler ucu açık bir konudur, başka bir yazıda bu konuya tekrar geri döneceğim ve ağır metallerden nasıl kurtulacağımızı yazacağım.
https://www.youtube.com/watch?v=A4AlP_2OSjU&t=12s