Rüzgâr, yazlık evimizi adeta uçuracaktı. Hatta çatıdan gelen seslere göre uçmaya ramak kalmıştı. O sesler gecemi kâbusa çevirdi. Gölün altı üstüne gelmiş, kayık ve botlardan eser kalmamıştır. Düşüncesiyle günün ilk ışıklarıyla evden çıktım. Bot ile karşı yakaya gitmeye çalıştım. Yanımda kürek yoktu, elime kürek nereden geçmişti. Sise aldırmadım. Tepelerin esintisi, sisi gölün üzerine dağıtmıştı.
Karakuşlar dal uçlarını sarsmıştı. Sesleri gölün çevresine yetiyordu. Ördek, yavrularını yiyecek aramaya çıkartmıştı. Köpeklerden dolayı, kenara yaklaşmalarını istemedim. Balıkçılar, kayığı bağlayıp dışarı çıkmaya çalışıyorlardı. Göl kenarındaki atıklar suyun akarına uçmuşlardı. Göle yukarıdan gelen su, akarından azdı. Fakat gölün suyu azalmıyordu. Akar tarafından çatlak olduğu için göle “Çatlak göl” deniyordu.
Çam kütükleri arasından, bahçeye çıktım. Bir iki yazlığın çatısı uçmuş, bahçe çıtaları kırılmıştı. Bahçede gezinenleri tanımadım, “Çatı ustaları” Dedim. Kulübelerindeki köpeklerin sessiz kalmaları dikkat çekiciydi.
Bahçenin köşesinde, küreğin üzerine oturmuş, bastonunun ucuyla toprağı eşeleyen, dedeyi gördüm. Fakat tanımadım. Obanın yaşlılarından olsa gerekir dedim. Dede, başında kalpak, sırtında palto ve ayaklarında istiklal savaşından kalma çizmelerle, efeler gibiydi. Tam bir Osmanlı paşası dedim. Yanına yaklaştım, öksürdüm, dönüp bakmadı. Bir şeyler mırıldanıyor fakat anlaşılmıyordu.
Başını öteye çevirdi, “Tepeler ısınmadı” dedi. Dikenli tel paltoma takıldı, ayağa kalkamadım, akşamdan beri, burada oturuyorum, dedi.
Evin baş tarafında gürültü olunca uyandım. Rüya görüyordum, dedim. Heyecanla kalktım. Rüzgâr, uçan çatılar ve kırılan bahçe çıtaları doğru muydu? Merakımı gidermek için, göle doğru yürüdüm. Hiçbir değişme yoktu. Kayıklar ve botumuz yerindeydi. Ördekleri de bulamadım.
Kıyılarda gezinen balık göremedim. Erken olabilir, dedim. Arkadaşlar kayıklarını kenara almışlardı. Güneşten korumak için üzerlerini örtmüşlerdi. İki tane iri köpek suya geldi. Su içtiler, kuyruk sallayarak geri döndüler. Boğazlarında zincir vardı.
Kürek evin arkasındaydı. Şaşkındım. Ayrıca gördüğüm “Dede” kimdi. Dedeyi sormaya başladım. Obadakilerden, mantıklı bir cevap alamadım.
Güneş ışınları etkili olmaya başlamıştı. Dışarı çıkmadım. Gölün üzerindeki sis kalkmıştı. Karakuşların da sesleri kesilmişti. Gölün yakınındaki çam kütükleri diye bir şey yoktu. Gölün kenarını da atıklar istila etmemişti.
Gezgin dedenin oturduğu yerde taşlar vardı. Dikenli teller sağlamdı. Kardeşim gezgin dede için, efsaneye göre orman ve göl çevresini bekler özellikle ormana zarar verdirmezmiş, dedi.
Kardeşime bu bilgiyi nerden öğrendin diye sormadım.
Çatlak göl, vadinin kolyesi gibiydi.





















