Açlık.. Sefalet…Yoksulluk… Çaresizlik… Nüfus azlığı…
Yetersiz Askeri mühimmat…
Ve kazanılan yüzyılın ZAFERİ… Aslında kısacık bu özet bile anlayanlar için şükran duyulması, minnet duyulması için yeterli!
Çoğumuzun atası bu topraklarda parmağını, elini, kolunu, gözünü değil; tüm bedenini kaybetti ve hatta şehadetinden tanınmaz parçaları ile toprağa karıştı ve ailesine sadece şehadet haberi ancak verilebildi!
Belki çoğuna bu haber bile verilemedi!
Kayıplar listesinde, şehit olarak sadece ve sadece adı geçti!
Ve uğruna canını, kanını vererek o günkü ailesini, vatanını kurtarmakla kalmadı, bugün üzerinde mesut, mutlu, bahtiyar, özgür yaşayan biz torunlarına EMANET bıraktılar!.
Henüz 15-16 yaşlarında olmalarına rağmen, postalsız, günlük ayakkabılarıyla büyük bir cesaretle, silah kuşanan, düşmana karşı duran, mermisi bittiğinde süngüsü ile hayatta kalma mücadelesi veren ceddimizin bugün EMANETİNE ihanet içerisinde isek (!) yazıklar olsun, lanet olsun bize!
Yazıklar olsun çünkü; kolay kazanılmadı. Kan vardı. Gözyaşı vardı. Korku vardı. Endişe vardı. Hasret vardı. Acı vardı. Hele hele hepsini bastıran açlık, yoksulluk vardı. Mühimmat yetersiz, alacak para yoktu para! Nüfus az, cepheye gönderecek eli silah tutan insan sayısı azdı.
Amma kararlıydılar. İmanlıydılar. İnançlıydılar. Esaretin ne olduğunu biliyorlardı. Esir düşmektense ölümü yeğlediler. Evde çaresiz kalan aileyi, düşman ayakları altına veremeyecekleri toprakları, vatanları vardı.
Ne yapıp edip, düşmana galip gelmeliydiler.
Yavan ekmeğe (ki zaman zaman bunu da bulamadan aç yattılar) talim ettiler. Duru suya bulanmış bir kaşık çorbayla karınları yarı tok sarıldılar silaha, kazdıkları hendeklerde yattı, sabahın erken saatlerinde Allah Allah diyerek düşmana saldırdılar.
Mühimmat, silah araç ve gereçleri bol, asker sıkıntısı çekmeyen, sırt sırta vermiş ittifak kurmuş düşman karşısında, sadece Allah’a güvenmiş, Allah’a inanmış, amma komutanlarını dinleyen, emir ve yasaklarıyla hareket eden, geride bıraktığı ailesini düşünen az sayıda silahlı kuvvetleriyle bütünlük içerisinde hareket eden ASİL, SOYLU, YİĞİT, GÖZÜNÜ BUDAKTAN ESİRGEMEYEN ecdadımız vardı.
Annelerimiz, ninelerimiz, bacılarımız, dedelerimiz, hatta kundağına ıslanmasın diye mermiler sarılmış bebelerimiz vardı.
Bugün ezanlarımızın sesi arşı alaya çıkıyorsa, bayrağımız yurdun her noktasında nazlı nazlı dalgalanıyorsa, her karış toprağında zulüm, işkence, yasak yok ve özgürlük şarkıları, türküleri rahatlıkla söylenebiliyorsa işte bunu 104 yıl önce verilen, kanla ve canla yıkanan ve de ŞEREF & ŞANLA taçlanan Çanakkale Zaferi’ne borçluyuz.
Onun için Çanakkale Zaferi; Vatandır, Türkiye’dir, Dindir, İmandır, Vazgeçilmezimizdir, Topraktır, Adımızdır, Canımızdır, Ecdadımız olduğu kadar, bugünümüzdür, yarınımızdır, geleceğimizdir. İlelebet namusumuzdur.
Ben tüm günümü, günün anlam ve önemini idrak eden televizyon kanallarını, basını, sosyal medya kutlamalarını, anmalarını, makam mevki sahibi, idareci, yönetici sıfatlarında ki kişilerin mesajlarına ayırdım. Okudum, okudum, okudum ve defalarca duygulandım, ağladım, şükran dileklerimi sık sık tekrarladım, bu vatan, bu topraklar uğruna, Büyük ve tek lider Mustafa Kemal ATATÜRK başta olmak üzere, o gün olduğu gibi bugün, uğruna şehadet şerbetini içen, tüm şehitlerimize rahmet diliyorum, minnet duyuyorum, şükran duyuyorum, önlerinde saygıyla eğiliyorum.
İhanet içerisinde olanlara, akıllarına bile getirmeyenlere, bu vatanı gökten zembille kendilerine sunulmuş sananlara, vefasız davranana, aslını inkar edenlere, “olmasaydı da olurduk” diyerek ATATÜRK ve silah arkadaşlarına küfreden, saygı duymayan vatan hainlerini de lanetliyorum.
Mustafa Kemal ÖZGÜRSOY


















