Şartların elverişli hale geldiğini düşünen odaklar,
CIA ve RAND Corp.’da planlanan projeyi, bilim adamı diye pazarlanan ‘Yahudi Albert Einstein’ adını taşıyan Enstitü’ye ihale ederler.
CIA ve RAND Corp.’da planlanan projeyi, bilim adamı diye pazarlanan ‘Yahudi Albert Einstein’ adını taşıyan Enstitü’ye ihale ederler.Washington Post yazarı Michael Dobbs’ın makalesinde yazdığına göre, önce lider kadroları Budapeşte Hilton Otel’inden eğitimden geçirilmişti.
Daha sonra çok sayıdaki Sırp’ı, gizlice toplayarak eğitimlerden geçirdiler. Eylemci gruba ‘direnişçi’ anlamında ‘otpor’ adını vermişlerdi.
Bilinçaltına saldırılan, büyü dâhil çeşitli yöntemlerle etki altına alınan bu kitleye, bir gece de ülkenin her yerine ‘O bitti’ (Gotov Je) yazan 2,5 milyon posteri astırttılar.
Projeyi, ABD’nin Sırbistan Büyükelçisi Richard Miles yönetiyor, finansmanını ise ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı (USAID) sağlıyordu.
Ana stratejilerini ‘arı peteği’ gibi birbirine yaslanmış savaş taktikleri olarak belirleyip,
gizli eğitimlerde ‘diktatör rejimi’ devirmek için; korkunun üstesinden gelme, grevler örgütleme, simgelerle iletişim kurma gibi teknikler öğretilir.
Hemen her küresel pisliğin içinde yer alan RAND, projesini Cengiz Han’ın ‘kaos stratejisi’ne dayandırır.
Özel ajanlar ve çok iyi eğitilmiş işbirlikçiler, zamanın tüm teknolojisiyle donatılır. Ellerine istemedikleri kadar dolar sıkıştırılır.
Polis ve askeri bertaraf etme stratejileri ile donatılan ajanlar ve yereli iyi bilen piyonlara destek için, CNN, kameralarını en kritik yerlere yerleştirmiş pusuda beklemeye geçer.
Birinci ve ikinci körfez savaşında ve ‘gezi kalkışması’nda da gördüğümüz CNN kameraları, yönetmenin perde komutuyla toz duman olan ülkeden anında canlı yayına geçer. Olup biteni tüm dünya şaşkın bakışlarla capcanlı izler! İşler istendiği gibi neticelenir.
Tiyatro turneye hazırdır. İkinci kez Gürcistan’da, üçüncü olarak Ukrayna’da sahne alır.
Son olarak Irak ve Afganistan deneyimleri hayli maliyetli, bir o kadarda başarısız. İtibarları ise yerle birdir. Ayrıca tüm dünya bu yöntemlerden çok rahatsızdır.
* * *
‘Silahsız devrim’ olarak adlandırılmaya başlanan yeni projenin sorumluluğu, Pentagon’dan tanınan Andrew Marshall’a verilir.
İşler yolundadır artık!’ Büyü, denenen her yerde tesirini gösterir.
Kapitalizmin kutsal mekânlarından Davos’ta, Erdoğan’a kumpas kurulur. İki Siyonist’in arasında sıkıştırılan Erdoğan, beklenmedik bir şekilde ‘One Minute’ deyiverir.
Bununla yetinmeyen Erdoğan, İsrail’i tarihte ilk kez yüksek sesle ‘terör devleti’ ilan eder. Kendilerini yeryüzünün tanrıları ilan eden teröristler, bunu savaş ilanı sayarlar.
İşte bu, Abdulhamid Han’a teklif edilip, Cennet Mekân Sultan’ın reddettiği hadiseden bu yana meydana gelen ilk en büyük meydan okumadır.
Bütün bunlar, iblis tarafından yönetilen ‘tanrıların gazabı’ için yeterli sayılır. Keşke iş bu kadarla bitse…
One Minute ile kumpas bozulmuş, olaylar tüm dünyada Erdoğan’ın lehine işlemeye başlamış… Bu yetmezmiş gibi, Erdoğan birde ‘Mavi Marmara’ya izin veriverir.
Bütün bunlar yetmezmiş gibi, Mursi’yi destekler, İran’ın nükleer girişimini çözmeye çalışır, Afrika’ya açılır, Çin’den füze almaya kalkar, Güvenlik Konseyi’ni sorgular, IMF’e olan borcunu tasfiye edip milletçe esarete son verir, Kürt sorununu çözmeye kalkar, Gazze’ye destek sunar…
Bu kadarla sınırlı olmasa da, görüleceği üzere ‘günah galerisi’ hayli kabarmış, infaz vakti yaklaşmıştır.
Medya tarafından servis edilen propagandaları bilgi sanan ve bundan beslenen Türk kamuoyu, sıcak gündemleri tartışmaktan, iblislerin derin planları ve bunların planlandığı odakları/inleri görmekten hayli uzak!
İnsanlığın başına çorap ören çok sayıda gizemli yapıdan söz edebiliriz. Ancak (iktidar çevrelerinin bile pek üzerinde durmadığı) en tehlikelilerinden Dünya Ticaret Örgütü ile Tavistock’tan söz etmenin şimdi tam vakti…
DTÖ, 1 Ocak 1995’de kurulmuş dünya ticaretini yöneten küresel bir mafya. 160 dolayında ülkeyi esir almış, üçayaklı çivi stratejisine sahip insanlığı köleleştiren örgütü.
Ne yazık ki, Türkiye, DYP-S/CHP hükümetinde bu mafyanın 21 bin sayfalık tuzaklarla dolu sözleşme ve dokümanlarını, TBMM’de müzakere etmeden 1 saatte onaylar.
Tavistock ise hakkında az şey bilinen, enstitü görünümlü son derece tehlikeli bir ‘yeraltı örgütü!’ Bu ve benzeri yapıları tanımadan, bu ülke hatta insanlık üzerinde tezgâhlanan oyunları anlamamız hayli güç.
Büyü ve hipnoz tekniklerini çok iyi bilen ve kullanan gizlilik örtüsüne bürünmüş bu sözde enstitü, futbol gösterileri ve özellikle yabancı müzisyenlerin konserlerinde bilinçaltına yönelik derin mesajlarla yepyeni isyankâr bir nesil yetiştiriyorlar. Bu kötülük halkasına, -en çokta Türkiye’de tüketilen- psikiyatrik ilaçları da eklemeden geçmemek gerek.
RAND’ın projesine büyük katkı sunan Tavistock, süreci “isyankâr histeri” diye de tanımlanan “sivil toplaşma ve isyan kalkışması” şeklinde değiştirerek geliştirir.
Adına ‘gezi’ denilen ilk kalkışma hüsranla son bulmuştu. Daha önce yazdığımız gibi ‘2. Gezi’ olan ‘dershane histerisi’nde, bahsettiğimiz küresel aktörlerin rol almadığını söylemek ne kadar mümkün?
Nihayetinde büyüyen ve güçlenen yapılar, karşıt yapılar için her zaman tehdit unsuru haline gelebilirler. Şu an Erdoğan hükümeti ve dolayısıyla Türkiye’nin durumu tamda böyle değil mi?
Erdoğan’ı tasfiye etmek isteyen yerli ve yabancı aktörler, büyüdüğüne inandıkları Gülen Hareketi’ni tasfiye etmek istiyor olamazlar mı? Bu yüzden de hükümete savaş ilan ettirmeleri mümkün değil mi? Bugün Türkiye’de, Gülen Hareketi’nden başka iktidarla savaşabilecek başka kim var? Gölgesinden korkan muhalefet mi yoksa?
Hareket mensuplarının maşa olma ihtimali olanları bir tarafa, samimi olanları, gaza gelip, kinlerinin akıllarının önüne geçmesiyle olup biteni göremiyor ve kendi kendilerinin parçalanmasına hizmet ediyor olamazlar mı?
Herkes için önyargılardan sıyrılıp akli selim olma vakti çoktan geçmek üzere.
Allah (c.c.) encamımızı hayr eyleye!
