Yazar Portal | Turkiye Interaktif Kose Yazarı Gazetesi
Cuma, Aralık 5, 2025
  • Giriş Yap
  • Ana Sayfa
  • Köşe Yazarları
  • Künye
  • Yayın İlkeleri
  • Yazar Müracaatı
  • Kurumsal
    • Misyon
    • Yayın Grubumuz
    • Logo
    • Reklam Tarifesi
  • Yazar Girişi
  • E-Posta
Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
  • Ana Sayfa
  • Köşe Yazarları
  • Künye
  • Yayın İlkeleri
  • Yazar Müracaatı
  • Kurumsal
    • Misyon
    • Yayın Grubumuz
    • Logo
    • Reklam Tarifesi
  • Yazar Girişi
  • E-Posta
Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
Yazar Portal | Turkiye Interaktif Kose Yazarı Gazetesi
Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
Anasayfa Yazarlar Cahit KARAÇ

Bizim Memiş Yere Düşen Aklını Arıyor (II)

Cahit KARAÇ Yazar Cahit KARAÇ
01 Ekim 2012
Cahit KARAÇ
0
401
Paylaşma
5k
Görüntülenme
Facebook'ta PaylaşTwitter'da Paylaş
Bizim Memiş, bir gün dedi ki, ya ağabey bu dünyada kim çok akıllıysa, onun aklı hep şeytanlığa çalışıyor. Kim de az akıllıysa o da hep melek olmaya uğraşıyor.
Bu dünyada hiç mi insan olmaya çalışan yok dedi.

Ne yapacaksın dedim.

Onlardan birisini, kendime örnek alıp, bende onun gibi yaşamak istiyorum da onun için sormuştum dedi.

Arkasından da bu kadar çok insan var. Bunlar arasında, bu gün bana örnek olabilecek hiç insan örneği yok mu? demişti.

Bende neden olmasın Memiş, istemediğin kadar çok var dedim. Hani dedi. Bende ona her anne baba kendi çocuğuna güzel birer örnektir dedim.

Onun için sen her şeyden önce kendine, kendi ananı babanı örnek al. Dedim. Demesine de daha sözüm bitmeden aman ağabey sen ne yapıyorsun dedi. Yok yok.. Onlar olmaz, dedi. Neden dedim. Çünkü bizleri bu gün bu hale getiren zaten onlar değil mi? dedi.

O an ben de çok şaşırmıştım. Çünkü bu gün yaşayanlar arasından topluma doğru dürüst örnek olabilecek birisini açıkçası bende bilmiyordum.

Onun için hemen, daha o uyanmadan, tez davranıp, madem öyle. O zaman sen kendine, Hz. Muhammed’i örnek al, dedim. Daha lafım biter bitmez, yok yok… abi, O, da olmaz, dedi.

Neden dedim. Çünkü onu görmüyorum ki, kendime örnek alayım dedi. Bende onu görmen gerekmez. Onun yaptıklarını yapman yeterli dedim.

O zaman da ağabey ben Okuyup yazma bilmiyorum. Cahil adamın biriyim. Birkaç bilen arkadaşım var. Onlarda okumayı sevmiyorlar. Onun için bizler hayatı yaşarken ciddiye almıyoruz. Onun içinde hiçbir şeyi düşünüp dert etmeden yaşayıp gidiyoruz.

Ya ağabey hani sen bana güzel bir insanın canlı örneğini gösterecektin dedi. Cehaletimden her zaman ben her şeyi bilirim diye övünürdüm. O anda Memiş tarafından iyice köşeye sıkıştırıldığımdan kaçacak yerim kalmamıştı.

Bir ara, kendimi söyleyip kurtulayım diyecektim ki, birden yutkundum. Aklıma onca yediğim halt, onca pislik geldi. Bunları benden gayri bilen yoktu, ama vicdanım rahat değildi. Utancım yüzüme vurmadan, Ben de suskundum.

Daha sonra dedi ki, ağabey insan kendini, kendi gibi olanlara daha yakın hisseder. Onlara benzeyip onlar gibi yaşamak ister. İşte bu yüzden okuma alışkanlığım hiç olmadı. demişti.

Peki ne olacak şimdi senin halin dedim. O da, ne olmuş ki halime abi, böyle gelmiş böyle gider dedi.

Arkasından da, Hani eskiden tenekelerle su taşıyan eşekler varmış ya! Sahibi olmayınca suya boş gider, boş gelirlermiş. Bizlerde tıpkı onlar gibi boş gelip boş gideceğiz. Ama bazen de boş olduğumuzu gören uyanıklar olursa, onlarda çevirip üstümüze binerler dedi.

Peki senin güzel yaşamak için hiçbir gayretin, hiç bir çaban olmayacak mı? dedim. Ve ekledim. Allah sana akıl vermiş. Onu ne yapıyorsun. Dedim.

O da neymiş ağabey. Bu akıl dediğin şey yenir mi, içilir mi, bu yaşıma gelinceye kadar hala hiç yiyip içmedim onun için tatlı mı, acı mı hiç bilmem dedi. Ve ekledi, yalnız bir kere daha adını duymuştum her halde, o nasıl bir şeydi, ağabey.

Ben de ona o (akıl), ihtiyacın olduğu zaman çalışır. Seni varıp ulaşmak istediğin her yere, her şeyden önce çabuk ve sağlıklı bir şekilde götürüp getirir, demiştim. Tıpkı ihtiyacın olduğunda çalıştırıp kullandığın araba gibi bir şey deyip devam etmiştim. Akıl kafada, çalıştırıp kullanmadığın zaman evinin altındaki kapalı otoparka çekilmiş bir araba gibi boş durur demiştim.

Peki ağabey akıl dediğin şeyi sen hiç kullandın mı? Kullanmak için ehliyet falan gibi bir şey de gerekli mi? Bu güne kadar sen kullanıp ta hiç faydasını gördüğün oldu mu? Sen gördünse ben de senden öğrenip kullanayım be abi. Belki, faydasını ben de görürüm demişti.

O kadar işten konuşuyordu ki, onun o saflığı karşısında şaşkına dönmüştüm. Yine de Allah’a şükretmekten kendimi alıkoyamadım. Çünkü iyi ki, bu kadar çok saf insanın bir arada yaşadığı bir memlekette, hiç olmazsa her şeyimiz yarım yamalak ta olsa bu güne kadar iyi kötü sağlıklı kalıp yaşamayı başarmıştık diye düşünüp sevinirken sanki asırlar önce bir kıyıya atılmış, adeta orada paslanıp kalmış bir metal yığınına dönmüştüm. Kabus gibi üzerime çöken bu sözlerden oluşan kara cehalet içindeki sis dumanı karşısında benden de umut kesilmiş gibiydi.

Bu umutsuzluk içinde derin bir düşünceye dalmıştım ki, Memiş’in, Gözünün yağını fener yapayım. Ne olur anlat bana, şu akıl işini, dediğini yıllarca kapalı kalmış bir esirin yalvarışı gibi algılıyordu kulaklarım. Sesteki titreyiş ve ürkeklik umutsuz bir adamın adeta yalvarışı gibiydi. Onun bu içten attığı bu cılız çığlığı zor duyup zor algılamıştım.

Onun için ben de ona Allah’ın tüm insanlığa bir lütuf olarak vermiş olduğu aklı, sen hiç kullanmadığın için demokrasilerde benim de kullanmamın hiçbir yararının olmayacağını söylemiştim…

Bizim Memiş, bir gün dedi ki, ya ağabey bu dünyada kim çok akıllıysa, onun aklı hep şeytanlığa çalışıyor. Kim de az akıllıysa o da hep melek olmaya uğraşıyor.
Bu dünyada hiç mi insan olmaya çalışan yok dedi.

Ne yapacaksın dedim.

Onlardan birisini, kendime örnek alıp, bende onun gibi yaşamak istiyorum da onun için sormuştum dedi.

Arkasından da bu kadar çok insan var. Bunlar arasında, bu gün bana örnek olabilecek hiç insan örneği yok mu? demişti.

Bende neden olmasın Memiş, istemediğin kadar çok var dedim. Hani dedi. Bende ona her anne baba kendi çocuğuna güzel birer örnektir dedim.

Onun için sen her şeyden önce kendine, kendi ananı babanı örnek al. Dedim. Demesine de daha sözüm bitmeden aman ağabey sen ne yapıyorsun dedi. Yok yok.. Onlar olmaz, dedi. Neden dedim. Çünkü bizleri bu gün bu hale getiren zaten onlar değil mi? dedi.

O an ben de çok şaşırmıştım. Çünkü bu gün yaşayanlar arasından topluma doğru dürüst örnek olabilecek birisini açıkçası bende bilmiyordum.

Onun için hemen, daha o uyanmadan, tez davranıp, madem öyle. O zaman sen kendine, Hz. Muhammed’i örnek al, dedim. Daha lafım biter bitmez, yok yok… abi, O, da olmaz, dedi.

Neden dedim. Çünkü onu görmüyorum ki, kendime örnek alayım dedi. Bende onu görmen gerekmez. Onun yaptıklarını yapman yeterli dedim.

O zaman da ağabey ben Okuyup yazma bilmiyorum. Cahil adamın biriyim. Birkaç bilen arkadaşım var. Onlarda okumayı sevmiyorlar. Onun için bizler hayatı yaşarken ciddiye almıyoruz. Onun içinde hiçbir şeyi düşünüp dert etmeden yaşayıp gidiyoruz.

Ya ağabey hani sen bana güzel bir insanın canlı örneğini gösterecektin dedi. Cehaletimden her zaman ben her şeyi bilirim diye övünürdüm. O anda Memiş tarafından iyice köşeye sıkıştırıldığımdan kaçacak yerim kalmamıştı.

Bir ara, kendimi söyleyip kurtulayım diyecektim ki, birden yutkundum. Aklıma onca yediğim halt, onca pislik geldi. Bunları benden gayri bilen yoktu, ama vicdanım rahat değildi. Utancım yüzüme vurmadan, Ben de suskundum.

Daha sonra dedi ki, ağabey insan kendini, kendi gibi olanlara daha yakın hisseder. Onlara benzeyip onlar gibi yaşamak ister. İşte bu yüzden okuma alışkanlığım hiç olmadı. demişti.

Peki ne olacak şimdi senin halin dedim. O da, ne olmuş ki halime abi, böyle gelmiş böyle gider dedi.

Arkasından da, Hani eskiden tenekelerle su taşıyan eşekler varmış ya! Sahibi olmayınca suya boş gider, boş gelirlermiş. Bizlerde tıpkı onlar gibi boş gelip boş gideceğiz. Ama bazen de boş olduğumuzu gören uyanıklar olursa, onlarda çevirip üstümüze binerler dedi.

Peki senin güzel yaşamak için hiçbir gayretin, hiç bir çaban olmayacak mı? dedim. Ve ekledim. Allah sana akıl vermiş. Onu ne yapıyorsun. Dedim.

O da neymiş ağabey. Bu akıl dediğin şey yenir mi, içilir mi, bu yaşıma gelinceye kadar hala hiç yiyip içmedim onun için tatlı mı, acı mı hiç bilmem dedi. Ve ekledi, yalnız bir kere daha adını duymuştum her halde, o nasıl bir şeydi, ağabey.

Ben de ona o (akıl), ihtiyacın olduğu zaman çalışır. Seni varıp ulaşmak istediğin her yere, her şeyden önce çabuk ve sağlıklı bir şekilde götürüp getirir, demiştim. Tıpkı ihtiyacın olduğunda çalıştırıp kullandığın araba gibi bir şey deyip devam etmiştim. Akıl kafada, çalıştırıp kullanmadığın zaman evinin altındaki kapalı otoparka çekilmiş bir araba gibi boş durur demiştim.

Peki ağabey akıl dediğin şeyi sen hiç kullandın mı? Kullanmak için ehliyet falan gibi bir şey de gerekli mi? Bu güne kadar sen kullanıp ta hiç faydasını gördüğün oldu mu? Sen gördünse ben de senden öğrenip kullanayım be abi. Belki, faydasını ben de görürüm demişti.

O kadar işten konuşuyordu ki, onun o saflığı karşısında şaşkına dönmüştüm. Yine de Allah’a şükretmekten kendimi alıkoyamadım. Çünkü iyi ki, bu kadar çok saf insanın bir arada yaşadığı bir memlekette, hiç olmazsa her şeyimiz yarım yamalak ta olsa bu güne kadar iyi kötü sağlıklı kalıp yaşamayı başarmıştık diye düşünüp sevinirken sanki asırlar önce bir kıyıya atılmış, adeta orada paslanıp kalmış bir metal yığınına dönmüştüm. Kabus gibi üzerime çöken bu sözlerden oluşan kara cehalet içindeki sis dumanı karşısında benden de umut kesilmiş gibiydi.

Bu umutsuzluk içinde derin bir düşünceye dalmıştım ki, Memiş’in, Gözünün yağını fener yapayım. Ne olur anlat bana, şu akıl işini, dediğini yıllarca kapalı kalmış bir esirin yalvarışı gibi algılıyordu kulaklarım. Sesteki titreyiş ve ürkeklik umutsuz bir adamın adeta yalvarışı gibiydi. Onun bu içten attığı bu cılız çığlığı zor duyup zor algılamıştım.

Onun için ben de ona Allah’ın tüm insanlığa bir lütuf olarak vermiş olduğu aklı, sen hiç kullanmadığın için demokrasilerde benim de kullanmamın hiçbir yararının olmayacağını söylemiştim…

Bizim Memiş, bir gün dedi ki, ya ağabey bu dünyada kim çok akıllıysa, onun aklı hep şeytanlığa çalışıyor. Kim de az akıllıysa o da hep melek olmaya uğraşıyor.
Bu dünyada hiç mi insan olmaya çalışan yok dedi.

Ne yapacaksın dedim.

Onlardan birisini, kendime örnek alıp, bende onun gibi yaşamak istiyorum da onun için sormuştum dedi.

Arkasından da bu kadar çok insan var. Bunlar arasında, bu gün bana örnek olabilecek hiç insan örneği yok mu? demişti.

Bende neden olmasın Memiş, istemediğin kadar çok var dedim. Hani dedi. Bende ona her anne baba kendi çocuğuna güzel birer örnektir dedim.

Onun için sen her şeyden önce kendine, kendi ananı babanı örnek al. Dedim. Demesine de daha sözüm bitmeden aman ağabey sen ne yapıyorsun dedi. Yok yok.. Onlar olmaz, dedi. Neden dedim. Çünkü bizleri bu gün bu hale getiren zaten onlar değil mi? dedi.

O an ben de çok şaşırmıştım. Çünkü bu gün yaşayanlar arasından topluma doğru dürüst örnek olabilecek birisini açıkçası bende bilmiyordum.

Onun için hemen, daha o uyanmadan, tez davranıp, madem öyle. O zaman sen kendine, Hz. Muhammed’i örnek al, dedim. Daha lafım biter bitmez, yok yok… abi, O, da olmaz, dedi.

Neden dedim. Çünkü onu görmüyorum ki, kendime örnek alayım dedi. Bende onu görmen gerekmez. Onun yaptıklarını yapman yeterli dedim.

O zaman da ağabey ben Okuyup yazma bilmiyorum. Cahil adamın biriyim. Birkaç bilen arkadaşım var. Onlarda okumayı sevmiyorlar. Onun için bizler hayatı yaşarken ciddiye almıyoruz. Onun içinde hiçbir şeyi düşünüp dert etmeden yaşayıp gidiyoruz.

Ya ağabey hani sen bana güzel bir insanın canlı örneğini gösterecektin dedi. Cehaletimden her zaman ben her şeyi bilirim diye övünürdüm. O anda Memiş tarafından iyice köşeye sıkıştırıldığımdan kaçacak yerim kalmamıştı.

Bir ara, kendimi söyleyip kurtulayım diyecektim ki, birden yutkundum. Aklıma onca yediğim halt, onca pislik geldi. Bunları benden gayri bilen yoktu, ama vicdanım rahat değildi. Utancım yüzüme vurmadan, Ben de suskundum.

Daha sonra dedi ki, ağabey insan kendini, kendi gibi olanlara daha yakın hisseder. Onlara benzeyip onlar gibi yaşamak ister. İşte bu yüzden okuma alışkanlığım hiç olmadı. demişti.

Peki ne olacak şimdi senin halin dedim. O da, ne olmuş ki halime abi, böyle gelmiş böyle gider dedi.

Arkasından da, Hani eskiden tenekelerle su taşıyan eşekler varmış ya! Sahibi olmayınca suya boş gider, boş gelirlermiş. Bizlerde tıpkı onlar gibi boş gelip boş gideceğiz. Ama bazen de boş olduğumuzu gören uyanıklar olursa, onlarda çevirip üstümüze binerler dedi.

Peki senin güzel yaşamak için hiçbir gayretin, hiç bir çaban olmayacak mı? dedim. Ve ekledim. Allah sana akıl vermiş. Onu ne yapıyorsun. Dedim.

O da neymiş ağabey. Bu akıl dediğin şey yenir mi, içilir mi, bu yaşıma gelinceye kadar hala hiç yiyip içmedim onun için tatlı mı, acı mı hiç bilmem dedi. Ve ekledi, yalnız bir kere daha adını duymuştum her halde, o nasıl bir şeydi, ağabey.

Ben de ona o (akıl), ihtiyacın olduğu zaman çalışır. Seni varıp ulaşmak istediğin her yere, her şeyden önce çabuk ve sağlıklı bir şekilde götürüp getirir, demiştim. Tıpkı ihtiyacın olduğunda çalıştırıp kullandığın araba gibi bir şey deyip devam etmiştim. Akıl kafada, çalıştırıp kullanmadığın zaman evinin altındaki kapalı otoparka çekilmiş bir araba gibi boş durur demiştim.

Peki ağabey akıl dediğin şeyi sen hiç kullandın mı? Kullanmak için ehliyet falan gibi bir şey de gerekli mi? Bu güne kadar sen kullanıp ta hiç faydasını gördüğün oldu mu? Sen gördünse ben de senden öğrenip kullanayım be abi. Belki, faydasını ben de görürüm demişti.

O kadar işten konuşuyordu ki, onun o saflığı karşısında şaşkına dönmüştüm. Yine de Allah’a şükretmekten kendimi alıkoyamadım. Çünkü iyi ki, bu kadar çok saf insanın bir arada yaşadığı bir memlekette, hiç olmazsa her şeyimiz yarım yamalak ta olsa bu güne kadar iyi kötü sağlıklı kalıp yaşamayı başarmıştık diye düşünüp sevinirken sanki asırlar önce bir kıyıya atılmış, adeta orada paslanıp kalmış bir metal yığınına dönmüştüm. Kabus gibi üzerime çöken bu sözlerden oluşan kara cehalet içindeki sis dumanı karşısında benden de umut kesilmiş gibiydi.

Bu umutsuzluk içinde derin bir düşünceye dalmıştım ki, Memiş’in, Gözünün yağını fener yapayım. Ne olur anlat bana, şu akıl işini, dediğini yıllarca kapalı kalmış bir esirin yalvarışı gibi algılıyordu kulaklarım. Sesteki titreyiş ve ürkeklik umutsuz bir adamın adeta yalvarışı gibiydi. Onun bu içten attığı bu cılız çığlığı zor duyup zor algılamıştım.

Onun için ben de ona Allah’ın tüm insanlığa bir lütuf olarak vermiş olduğu aklı, sen hiç kullanmadığın için demokrasilerde benim de kullanmamın hiçbir yararının olmayacağını söylemiştim…

Bizim Memiş, bir gün dedi ki, ya ağabey bu dünyada kim çok akıllıysa, onun aklı hep şeytanlığa çalışıyor. Kim de az akıllıysa o da hep melek olmaya uğraşıyor.
Bu dünyada hiç mi insan olmaya çalışan yok dedi.

Ne yapacaksın dedim.

Onlardan birisini, kendime örnek alıp, bende onun gibi yaşamak istiyorum da onun için sormuştum dedi.

Arkasından da bu kadar çok insan var. Bunlar arasında, bu gün bana örnek olabilecek hiç insan örneği yok mu? demişti.

Bende neden olmasın Memiş, istemediğin kadar çok var dedim. Hani dedi. Bende ona her anne baba kendi çocuğuna güzel birer örnektir dedim.

Onun için sen her şeyden önce kendine, kendi ananı babanı örnek al. Dedim. Demesine de daha sözüm bitmeden aman ağabey sen ne yapıyorsun dedi. Yok yok.. Onlar olmaz, dedi. Neden dedim. Çünkü bizleri bu gün bu hale getiren zaten onlar değil mi? dedi.

O an ben de çok şaşırmıştım. Çünkü bu gün yaşayanlar arasından topluma doğru dürüst örnek olabilecek birisini açıkçası bende bilmiyordum.

Onun için hemen, daha o uyanmadan, tez davranıp, madem öyle. O zaman sen kendine, Hz. Muhammed’i örnek al, dedim. Daha lafım biter bitmez, yok yok… abi, O, da olmaz, dedi.

Neden dedim. Çünkü onu görmüyorum ki, kendime örnek alayım dedi. Bende onu görmen gerekmez. Onun yaptıklarını yapman yeterli dedim.

O zaman da ağabey ben Okuyup yazma bilmiyorum. Cahil adamın biriyim. Birkaç bilen arkadaşım var. Onlarda okumayı sevmiyorlar. Onun için bizler hayatı yaşarken ciddiye almıyoruz. Onun içinde hiçbir şeyi düşünüp dert etmeden yaşayıp gidiyoruz.

Ya ağabey hani sen bana güzel bir insanın canlı örneğini gösterecektin dedi. Cehaletimden her zaman ben her şeyi bilirim diye övünürdüm. O anda Memiş tarafından iyice köşeye sıkıştırıldığımdan kaçacak yerim kalmamıştı.

Bir ara, kendimi söyleyip kurtulayım diyecektim ki, birden yutkundum. Aklıma onca yediğim halt, onca pislik geldi. Bunları benden gayri bilen yoktu, ama vicdanım rahat değildi. Utancım yüzüme vurmadan, Ben de suskundum.

Daha sonra dedi ki, ağabey insan kendini, kendi gibi olanlara daha yakın hisseder. Onlara benzeyip onlar gibi yaşamak ister. İşte bu yüzden okuma alışkanlığım hiç olmadı. demişti.

Peki ne olacak şimdi senin halin dedim. O da, ne olmuş ki halime abi, böyle gelmiş böyle gider dedi.

Arkasından da, Hani eskiden tenekelerle su taşıyan eşekler varmış ya! Sahibi olmayınca suya boş gider, boş gelirlermiş. Bizlerde tıpkı onlar gibi boş gelip boş gideceğiz. Ama bazen de boş olduğumuzu gören uyanıklar olursa, onlarda çevirip üstümüze binerler dedi.

Peki senin güzel yaşamak için hiçbir gayretin, hiç bir çaban olmayacak mı? dedim. Ve ekledim. Allah sana akıl vermiş. Onu ne yapıyorsun. Dedim.

O da neymiş ağabey. Bu akıl dediğin şey yenir mi, içilir mi, bu yaşıma gelinceye kadar hala hiç yiyip içmedim onun için tatlı mı, acı mı hiç bilmem dedi. Ve ekledi, yalnız bir kere daha adını duymuştum her halde, o nasıl bir şeydi, ağabey.

Ben de ona o (akıl), ihtiyacın olduğu zaman çalışır. Seni varıp ulaşmak istediğin her yere, her şeyden önce çabuk ve sağlıklı bir şekilde götürüp getirir, demiştim. Tıpkı ihtiyacın olduğunda çalıştırıp kullandığın araba gibi bir şey deyip devam etmiştim. Akıl kafada, çalıştırıp kullanmadığın zaman evinin altındaki kapalı otoparka çekilmiş bir araba gibi boş durur demiştim.

Peki ağabey akıl dediğin şeyi sen hiç kullandın mı? Kullanmak için ehliyet falan gibi bir şey de gerekli mi? Bu güne kadar sen kullanıp ta hiç faydasını gördüğün oldu mu? Sen gördünse ben de senden öğrenip kullanayım be abi. Belki, faydasını ben de görürüm demişti.

O kadar işten konuşuyordu ki, onun o saflığı karşısında şaşkına dönmüştüm. Yine de Allah’a şükretmekten kendimi alıkoyamadım. Çünkü iyi ki, bu kadar çok saf insanın bir arada yaşadığı bir memlekette, hiç olmazsa her şeyimiz yarım yamalak ta olsa bu güne kadar iyi kötü sağlıklı kalıp yaşamayı başarmıştık diye düşünüp sevinirken sanki asırlar önce bir kıyıya atılmış, adeta orada paslanıp kalmış bir metal yığınına dönmüştüm. Kabus gibi üzerime çöken bu sözlerden oluşan kara cehalet içindeki sis dumanı karşısında benden de umut kesilmiş gibiydi.

Bu umutsuzluk içinde derin bir düşünceye dalmıştım ki, Memiş’in, Gözünün yağını fener yapayım. Ne olur anlat bana, şu akıl işini, dediğini yıllarca kapalı kalmış bir esirin yalvarışı gibi algılıyordu kulaklarım. Sesteki titreyiş ve ürkeklik umutsuz bir adamın adeta yalvarışı gibiydi. Onun bu içten attığı bu cılız çığlığı zor duyup zor algılamıştım.

Onun için ben de ona Allah’ın tüm insanlığa bir lütuf olarak vermiş olduğu aklı, sen hiç kullanmadığın için demokrasilerde benim de kullanmamın hiçbir yararının olmayacağını söylemiştim…

Paylaş
Etiketler: felsefe
Önceki Yazı

Grip Aşısı Gribi Daha da Ağırlaştırıyor

Sonraki Yazı

Biz Bu Beden ve Zihin Miyiz?

Cahit KARAÇ

Cahit KARAÇ

İlişkili Yazılar

Cahit KARAÇ

Barış

19 Nisan 2019
5k
Cahit KARAÇ

İnsan ve Ağaç

16 Nisan 2019
5k
Cahit KARAÇ

Cahit’ten Özlü Sözler

26 Şubat 2019
5k
Cahit KARAÇ

İnsan ve Ağaç

23 Şubat 2018
5k
Sonraki Yazı

Biz Bu Beden ve Zihin Miyiz?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Trendler
  • Yorumlar
  • En son
Aşık Veysel ve Kara Toprak Türküsü Hikayesi

Aşık Veysel ve Kara Toprak Türküsü Hikayesi

22 Mart 2019
Ayak Tabanına Veya Göğüse Vicks Sürmenin Faydası Yok

Ayak Tabanına Veya Göğüse Vicks Sürmenin Faydası Yok

24 Ocak 2016

Yok Saymak

28 Mart 2020

Yıldızname Baktırmak Günah mı…Günah…

09 Haziran 2022

Keltepen’in Taşları /Şu Akkuşun Gürgenleri

18 Nisan 2020
Göyçe Zengezur Türk Cumhuriyeti

Göyçe Zengezur Türk Cumhuriyeti

21 Eylül 2022

Tüketicilerin Süt Tozu Dilekçeleri!

97

Fethullah Gülen’e 19 Soru

72

Ayasofya Açılsın Zincirler Kırılsın

70

İslâm Dışı Bir Uygulama: Çocuk Sünneti…

45

Gıda Mühendislerinin Petek Ataman’a Çağrısı

40

Şarkı Sözü Alan Var mı?

39
Türkiye’nin Ortak Geleceği: Birlik, Kimlik ve Toplumsal Dayanıklılık Üzerine Kapsamlı Bir Düşünüş

Türkiye’nin Ortak Geleceği: Birlik, Kimlik ve Toplumsal Dayanıklılık Üzerine Kapsamlı Bir Düşünüş

05 Aralık 2025
Nasıl Bir Toplum Olduk. Birinin Ak Dediğine Diğeri Kara Diyor

Nasıl Bir Toplum Olduk. Birinin Ak Dediğine Diğeri Kara Diyor

05 Aralık 2025
Ve Bilirsin

Ve Bilirsin

05 Aralık 2025
Yaşlı Adam Yanıyor

Yaşlı Adam Yanıyor

05 Aralık 2025
Yörüklerin Harika Öğütleri

Yörüklerin Harika Öğütleri

05 Aralık 2025
Sen veya Sizlere

Sen veya Sizlere

04 Aralık 2025

Köşe Yazarları

Türkiye Deprem Haritası

 

Ayın Sözü

Lütfen Duyarlı Olalım!

de, da vb. bağlaçlar ayrı yazılır.

Cümle bitişinde noktalama yapılır. Boşluk bırakılır, yeni cümleye büyük harfle başlanır.

Dilimiz kadar, edebiyatımıza da özen gösterelim.

Arşiv

Sosyal Medya’da Biz

  • Facebook
  • İnstagram
  • Twitter

Entelektüel Künyemiz!

Online Bilgi İletişim, Sanat ve Medya Hizmetleri, (ICAM | Information, Communication, Art and Media Network) Bilgiağı Yayın Grubu bileşeni YAZAR PORTAL, her gün yenilenen güncel yayınıyla birbirinden değerli köşe yazarlarının özgün makalelerini Türk ve dünya kültür mirasına sunmaktan gurur duyar.

Yazar Portal, günlük, çevrimiçi (interaktif) Köşe Yazarı Gazetesi, basın meslek ilkelerini ve genel yayın etik ilkelerini kabul eder.

Yayın Kurulu

Kent Akademisi Dergisi

Kent Akademisi | Kent Kültürü ve Yönetimi Dergisi
Urban Academy | Journal of Urban Culture and Management

Ayın Kitabı

Yazarlarımızdan, Nevin KILIÇ’ın,

Katilini Doğuran Aşklar söz akıntısını öz akıntısı haliyle şiire yansıtan güzel bir eser. Yazarımızı eserinden dolayı kutluyoruz.

Gazetemiz TİGAD Üyesidir

YAZAR PORTAL

JENAS

Journal of Environmental and Natural Search

Yayın Referans Lisansı

Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial-NoDerivatives 4.0 International License.

Bilim & Teknoloji

Eğitim & Kültür

Genel Eğitim

Kişisel Gelişim

Çocuk Gelişimi

Anı & Günce

Spor

Kitap İncelemesi

Film & Sinema Eleştirisi

Gezi Yazısı

Öykü Tefrikaları

Roman Tefrikaları

Röportaj

Medya

Edebiyat & Sanat

Sağlık & Beslenme

Ekonomi & Finans

Siyaset & Politika

Genç Kalemler

Magazin

Şiir

Künye

Köşe Yazarları

Yazar Müracatı

Yazar Girişi

Yazar Olma Dilekçesi

Yayın İlkeleri

Yayın Grubumuz

Misyon

Logo

Reklam Tarifesi

Gizlilik Politikası

İletişim

E-Posta

Üye Ol

BİLGİ, İLETİŞİM, SANAT ve MEDYA HİZMETLERİ YAYIN GRUBU

 INFORMATION, COMMUNICATION, ART and MEDIA PUBLISHING GROUP

© ICAM Publishing

Gazetemiz www.yazarportal.com, (Yazarportal) basın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir.
Yazıların tüm hukuksal hakları yazarlarına aittir. Yazarlarımızın izni olmaksızın, yazılar, hiç bir yerde kaynak gösterilmeksizin kısmen veya tamamen alıntı yapılamaz.

Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
  • Ana Sayfa
  • Köşe Yazarları
  • Künye
  • Yayın İlkeleri
  • Yazar Müracaatı
  • Kurumsal
    • Misyon
    • Yayın Grubumuz
    • Logo
    • Reklam Tarifesi
  • Yazar Girişi
  • E-Posta

© 2008 - 2021 Yazar Portal | Türkiye Interaktif Köşe Yazarı Gazetesi

Yeniden Hoşgeldin

Aşağıdan hesabınıza giriş yapın

Şifrenimi unuttun?

Parolanızı alın

Şifrenizi sıfırlamak için lütfen kullanıcı adınızı veya e-posta adresinizi girin.

Giriş yap