Tezgâhında meyveler albeniliydi. Satıcı da yerini, değiştiriyor ve görüntülerini, ilgi çekici hale getiriyordu.
Meyveler, parlak renkleriyle, insana hoş duygular katıyordu. Elma, armut, mandalina ve portakallar. Dallarından yeni kopmuş gibiydiler.
Yeni isimlerle Ülkemize giren tropikal meyvelere de alışmıştık. Onların renkleri bizimkiler gibi içimi etkilemiyordu.
Emekli arkadaş meyveleri ve ederlerini sordu. Mandalina ve portakal üzerinde durdu. Zamanında yemeliyiz, dedi. Arkadaş emeklinin tüm özellikleri taşıyordu. Bir şeyi almadan kırk defa pazarcıya soruyordu.
Zamanın sormakla geçiyor, dediğimde ise öğrenmek için soracaksın, derdi.
Mandalina ve portakalı kaliteli üretiyorduk. Değerli ürünlerimiz yabancıya gidiyordu. Ülkede kalmıyor, onun için kalitesinden anlarım, dedi. Elma ağaçlarımız o kadar verimli değildi. Biz de mandalina, portakal ve limona değer veriyorduk.
Arkadaşa, dinçliğini onlara mı borçlusun? Dedim.
Biliyorsun vitamin olarak “C” diğerleri gibi değil, vücutta hemen kullanılır, depolanmaz. Bağışıklığı güçlendirir ve güçlü kalmayı sağlar. Yıl boyu C vitamini almalıyız, dedi.
Kırlaşmış saçları çok az dökülmüştü. Derisindeki kırışıklıklar, bir hayli ileri sevideydi. Uzun boyuna rağmen, kamburu çıkmamıştı.
Hangi meyveden almak istiyorsan, bir an önce gidelim. Soğuk çıktı. Nara göz gezdirdi, ayvaya da bak ki, gözün kalmasın, dedim. O zaman muza da bakarım, kötülüğünü görmedim, dedi. Muzu severim. Muz meyvesini ilk defa lisede iken yıkayıp soymadan yemiştim, dedi.
Soyulduktan sonra yeneceğini anlamadın mı? Elmayı soyuyorsun da dedim. Muza o kadar para verdim, onun için olduğu gibi yedim, dedi. Neyse, ben de fıstığı kabuğu ile yemiştim. Dışı saman gibi gelmişti, içi lezzetli, demiştim.
Meyve olarak gönlü mandalina ve portakaldaydı. Satıcıya “eşit oranda bir kilo, man-takal verir misin?” dedi. Mantakal kelimesine güldüm. Satıcıya baktı ve o da anladı, dedi. Peki satıcıdan, maydanoz ve marul almak istesen, “mama” deseniz size ne verecekti.
Baktı ve süt dedi. Peki ne sütü, keçi sütü dedi. Satıcıyla birlikte güldük.
Mantakalı aldı ve ayrıldık.
Hasan TANRIVERDİ























