Şiir kitaplarının günümüzde çok rağbet görmediği üzücü bir gerçek. Bu gerçeğe rağmen bir şiir kitabı önerim olacak. Üsküp’lü şair Leyla Şerif Emin’in “Bir Üsküp Masalı” isimli şiir kitabı.
Kitabını okurken “Balkanlardan gelen soğuk hava dalgası” deyişinin üşütmekten çok beni nasıl yaktığını gördüm. Hayatını sürdürdüğü, ekmeğini yiyip suyunu içtiği şehre borcu olduğunu düşünüyor ve bu kitapla ilk taksitini ödediğini söylüyordu kitabına yazdığı önsöz de…
Şehirlerin konuşup konuşmadığını sorgulayan mısralar şairle aynı fikirde olduğum bir konuya atıfta bulunuyor. Ben şehirlerin ruhu olduğuna, konuşabildiklerine, sadece yaşanan yer değil anlam barındıran bir yer olduğuna inanıyorum. Tıpkı üzerinde yaşadığımız yeri kara parçası olarak adlandırmayıp ”vatan” bildiğimiz gibi. Üsküp şair için bazen sırdaş olur, bazen arkadaş, bazen de çocukluğu oluverir. Türk çarşısına olan sevgisi, tarihi kaleden bahsedişi, camilere olan ilgisi, hanların ayakta kalması ve tanınması için verdiği çaba…
Gönlünün sığınağı Üsküp’ü çok sever Leyla Şerif Emin. Köprü kurar şehirle arasında. Türkoloji bölümünde öğrenci olduğu yıllarda arkadaşlarıyla el ele vererek “Köprü” dergisini çıkartmaya başlaması en büyük köprüsüdür. Ha bir de gömleğin iki yakasını birleştiren bir ilik gibi Vardar’ın iki yakasını birleştiren Taşköprü… Fatih Sultan Mehmet Köprüsü olarak bilinen bu köprü şehrin sembol yapılarındandır. Birkaç yıl önce şehre dikilen devasa heykellerle ihtişamına gölge düşse de (bir anlamda) şair için metafor niteliğindendir. “Bizi birbirimize bağlasın diye “Köprü” dedik. Hem geçmişi hem de bu günü geleceğe bağlasın, sımsıkı tutunsun diye. Yazdığımız denemeler. Şiirler o kadar yakındı ki birbirine, milli ve manevi değerlerimiz hep ön plandaydı. Çünkü eskiye nazaran bu gibi konularda yazmak biraz daha kolaydı. Artık komünist rejim yoktu, demokrasi vardı. Bizler bu gibi konularda yazmaya ne kadar açmışız meğer onu anlamıştık. En basiti Yahya Kemal Beyatlı’nın “Kaybolan Şehir” şiirini yayınlayabilmek bile mutluluk vericiydi. Eskiden bu şiiri her yerde okuyamazdınız. “Üsküp ki Yıldırım Beyazıt Han diyarıdır…” demek öyle kolay değildi. İlk yazdığım deneme de “Kaybolmayan Şehir” başlığı altında oldu. Çünkü kaybolmamalıydı, farkındaydık.” dediği bir yazısında Köprü’nün O’nun için ne anlam ifade ettiğini tarif etmektedir.
Balkan harbi sonrası yaşanan göçler sonucunda kendine yeni bir yol bulmaya çalışan Makedonya’da kalan Türk’leri günümüze taşıyan en büyük faktör Türkçe’dir. Dil, din ve milliyet gibi bir toplumun varoluş ögeleri savaş ve üzüntülerle bezenmiş zaman akışında ihmale uğramış, zedelenmiş hatta kısmi olarak yok olmuştur. Büyük acıların yaşandığı bu coğrafyada “evald-ı fatihan” olarak anılan hatta benim çok da kullanmayı tercih etmediğim çünkü kalbimi sızlatan “misafirlikte unutulan çocuklar” dandır Leyla Şerif Emin. O Türkçe’mizin yılmaz bekçilerindendir. O’nun gibiler oldukça umut hep var demektir.
Ve benim en sevdiğim duygu: “umut” …