Traktörü sayıklayarak beklediler. Bakkal, “bir tutam kara çay” sonra, bir tutam daha ekle ki dem tutsun, dedi.
Traktör gelene kadar, dem tuttu, keder tuttu. Yazık oldu yöreye ve kara toprak dem tuttu…
İç kara çayı, zinde kalasın. Kederlenmeyesin. Çarpmasın yüreğin ve sızlasın geçsin…
Kara çayın yanına kurabiye dağıtıldı. Batır çaya batır ki yiyebilesin.
Bakkal, tüp bitti ve kaynamadı kara çay. Bakkal, bizi kara çaysız koyma. Kaynat suyu, kaynat ki içimiz ısınsın. Yolumuz uzun, işimiz zahmetli ve tehlike arz ediyor. İçelim çayımızı kendimize gelelim.
Çaycılar ellerinde kâğıt bardak ve ikişer kurabiye bekleşirler. Çay geldi, sayıklama bitti ve gözler açıldı. Vadilerde de gün açıldı ve sisin kalkması beklendi.
Traktör geldi, herkes kasasına atladı, kimse kalmasın, dendi.
Bağlar tarafında toprağa verilen zehirli suyun vadiye sızdığı belirlenmiş, inanılır gibi değil. Desenize tehlike şimdiden büyük.
Gülüşüyorlar traktörün üzerinde, ellerinde kurabiye. Gülüşüyorlar. Zehirle alay edercesine. Çünkü dağıtılan para neyin nesiydi ki, konuşan yok.
Zehir altını ayrıştırıyor, zehir altın…
Gözün aldığı yerde bitki örtüsü kaldırılmış, soyulmuş soğana dönmüş. Her yer zehirli su, her yer zehir altın.
Zehir köylüye para, sus payı zehir altın.
Gözler önünde, dönen dolaplar, gözler önünde, entrika.
Traktör girdi, soyulmuş, zehirli su verilmiş ve yarılmış topraklara, traktör çalışıyor toprak yarıldı kayabilir diyorlar. Kayabilir.
İşçiler yarılmış alanlara, girmeyelim demiş, yarılmış yerlere gitmeyin. Para zehir altın zehir.
Bakkal bağırmış, atın tohumu, ayıklayın toprağı, yarılmasın, vermeyin suyu zehirlenmesin. Geçmeyin yarılmış tarafa geçmeyin.
Traktörün teknesinde uyukladılar, balık istifi gibi. Her biri bir kasa zehir atıcısı gibi. Zehir saçtılar toprağa, arkasına bakmadan, belki de utanmadan, altın adına.
Yol boyu sallandı mideleri, salandı bakkalın kurabiyeleri. Tutmadı onların içini bakkalın kurabiyeleri.
Gözler önünde:
Bir kamyon, kayan toprağın altına girdi.
Gevelerken kurabiyelerini karıştılar toprağa.
Dağ devrildi, tepeler düzlendi ve yollar kayboldu.
Fırat’ın suları bulandı mı bulandı. Zehir karıştı mı söylenmez.
Analar babalar ağladı, toprağa karışan yavrularına…
Kıydınız insanlara, kıydınız Erzincan İliç’e…
Yeşili yok ettiniz, toprak zehirli, inanılmaz, geleceği kararttınız.
Altın dediniz altın işittiniz. Altında boğulasınız.
Sorumlular geçti kameralar karşısına.
Sorumlu gülüyor. Sorumlu gülme ve altın peşinde.
Satılmıştı toprağı, satılmıştı beyinler ve yürekleri onların.
Hasan TANRIVERDİ























