Şehirler genelde işlek yollar, su rezervleri ve verimli topraklar üzerinde konumlanır ve genişler. Bu durum “Bir yağ lekesi gibi büyümek” tasviri ile literatürde yer bulur. Şehirlerin etrafını saran iklim, toprak kalitesi, sanayileşme vb gibi nitelikler önemlidir. Çünkü ileride gerçekleşebilecek sorunları öngörebilmeyi sağlar. Örneğin tahmin edilemeyen bir sorunla karşılaşan Hindistan’ın Agra Kenti gibi. Babür İmparatorluğu’nun eski başkenti Agra 2 milyona yaklaşan nüfusu ile büyük bir şehirdir ve öngörülemeyen bir problem yaşamaktadır. “Taç Mahal’in bulunduğu yerden takriben 80 km ötede bir demir çelik sanayisi kurulmuş. Demir çelik sanayisinin kükürtlü dumanları Taç Mahal’in mermerlerini zedeliyor. Agra şehrinde, Jodha Bai Ka Rauza Sarayı var, o sarayı tehdit ediyor.” (Bir Şehir Kurmak syf: 59)
Benzer bir örneği Amerika’dan verebiliriz. Ancak bu örnekteki şehrin kurulumu Agra Kenti’nin aksine dantel gibi ince ince hesaplanan detaylarla bezenmiş durumda: “Washington’a takriben 40-50 km kadar ötede Reston diye yeni, 25-30 bin kişilik bir yatakhane şehir yapıldı. Çok güzel hoş bir vadi, bir suni göl etrafında parklar, yamaçlarda evler… Reston ve Washington arasındaki bütün köylerin ve yerleşmelerin onayını almışlar. Özellikle Karakolları buna ihtiyaç hissetmişler ve bazı yerleşmelere itiraz etmişler: “Burada 30-35 bin kişilik bir yerleşme olursa oradan her gün Washington’a şu kadar araba gidecektir, yol üzerinde şöyle bir trafik artışı olacak, bu da bizim bu yolu daha rahat kullanmamızı imkânsızlaştıracak.” demişlerdir.” (Bir Şehir Kurmak syf: 59)
Birkaç ay önce Yalova’nın verimli ovası üzerindeki verimli topraklarından birinin üzerine kurulmuş bir köyüne kısa bir seyahat gerçekleştirdik. Bizi ağırlayan güler yüzlü aile yılın büyük bölümünü köyde 2-3 ay gibi bir bölümünü İstanbul’da geçirdiklerini söylediler. Biz gittiğimizde Kış kapıdaydı haliyle narlar da dallardaydı. Nar toplarken köyde yetişen diğer sebze meyvelerden konuştuk. Dedikleri tam olarak şöyleydi: “Biz buraya verimli toprağı temiz havası için geleli 20 yıldan fazla oldu. Geldiğimiz ilk yıllarda yediğimiz domatesin kokusuna tadına rengine hayranlıkla bakar ve severek tüketirdik. Hatta bazen yıkamaya bile ihtiyaç duymazdık. Şimdi, toprak aynı, fide aynı, bakım-itina aynı, her ne kadar yaşlanmış olsak da biz aynıyız ama domatesler bir değişik. Ektiğimiz öbeklerin üst kısmında kalan domatesler simsiyah çürük gibi. Sabah kırağısı ile sanayiden havaya saklanan şeyler her ne ise ürünlerimizi yenilme hale getiriyor, emeklerimize/masraflarımıza yazık oluyor. Şu ileriki köyün yanın yapılan fabrikadan sonra toprağımız da bize küstü.”
Evet, bilgiye ve teknolojiye başvurmalıyız, çağ ilerliyor hem de büyük bir hızla. Ancak tarım faaliyetleri insanlık tarihi kadar eski ve dinamikleri belli. İyi tohum, temiz hava, temiz su ve bakım. Ancak toprak ve hava kirlenmişse o bilgi ve teknoloji ile doğa dostu üretim yapılamıyor ise nerede kaldı çağın hızı? Süreç çok yavaş ilerlese de, çokça yorgunluk verse de çiftçi ahırındaki öküzünü çifte vurur ekinini yine büyütür. Ancak çiftçinin küstürülmesi de başka bir yazının konusu olsun.
Kaynak: Bir Şehir Kurmak – Turgut Cansever’le Konuşmalar
Hazırlayan: Aynur Can – Mahmut Doğan
Klasik Yayınları, İlk Baskı: 2015, Okuduğum Baskı sayısı: Dördüncü Baskı – Ağustos 2019





















