Dün refakatçi olarak hastaneye gittim. İçeri girdiğimde danışmaya kardiyolojiyi sordum. Kırmızı şeritli yoldan devam edin dedi. Yere baktım gökkuşağı gibi. Hangi renk hangi bölüme gidiyor bilmem ama ben kırmızıya odaklandım. İşin tuhafı kırmızıyı öyle iyi takip ediyorum ki bir adım sağdan veya soldan yürüsem yolumu kaybedecekmişim gibi hissediyorum. Bi ara kendime geldim ve yalnızca gözlerimle takip etmeye başladım.
Ulaştığımda sıranın benim hastama geldiğini gördüm. Sistem şöyle, önce tansiyon ölçülüyor, sonra kalp grafiği, sonra doktor… Oradaki hemşire adaletli olmaya gayret ederek önce kimin geldiğini aklında tutmaya çalışıyor. Çok yorgun olduğu her halinden belli. Tansiyonu ölçülen her hasta bir şey soruyor. “Bu tansiyon iyi mi” “acaba neden bu kadar yüksek” “Evde yüksek çıkıyordu niye bu kadar düşük.”
Hemşire insan üstü bir sabır gösteriyor. Bu durumu fırsat bilen hasta sordukça soruyor. “Ben eve gidiyorum tansiyon 17, 18 oluyor burada 12 oluyor. Acaba neden oluyor. Daha önce yine geldim. Normal çıktı doktor bi şeyin yok dedi. Tansiyon benle oynuyor.”
Hemşire evdeki digitaldir diyor. Adam ikna olmuyor. Hemşire en sonunda onları ancak doktor bilir diye kesip atıyor.
Ben ilgiyle diyalogları dinlerken adam bana yöneliyor. Bu kez de benden medet umuyor. Şaşırıyorum, 40′ lı yaşlardaki adama “Kardeşim kendini bu kadar dinleme. Gayet sağlıklı görünüyorsun. Burada ölçüldüğünde tansiyonun yüksek çıksa ne olacak?Teşhis konulsa ilaç başlasan düzelsem diye bekleme. Belli ki durduk yere tansiyon ölçüp ölçüp durmuşsun. Git işinle gücünle uğraş.” diyemiyorum.
Bilemiyorum diye cevaplıyorum…
Ümmühan KÖROĞLU






















Evet bazı insanlar “hastalık hastası “, kendini çok dinliyor ve olur olmaz şeylerden “nem” kapıyor. Düşünsenize böyle bir aile ferdinin olduğunu! Hayat çekilmez olur.