Cemal, düzene aldanmış ve emekli olmuştu. Söylenenlere göre; emekli olduğuna sevinsin mi yoksa üzülsün mü, çelişkide kalmıştı. Hafta boyunca, emekliler kahvesini ve arkadaşı olan, mali müşavirin kapısını aşındırmıştı.
Koşturmada: Yanlış yaptığını anladı. Kafasını duvara mı çarpsaydı. Çünkü, bu düzende geçinmesi, deveye hendek atlatmaktı. Büyük çocuk, kendini kurtarmaya iki yılı, küçüğü ise liseye yeni başlamıştı.
İki çocuk okuyor, kolay değildi. Bir şeyler yapıp çalışabileceği bir iş bulmalıydı. Şehirde oturmanın avantajı adına, yarın iş görüşmesine gitmeliydi. Yalnız iş bulabilecek miydi?
Her gittiği iş yeri; bir hafta deneyelim, diyordu.
Bir hafta deneme…
Elimden ağaç işleri gelir, özenle ahşabı işlerim, diyerek atölyeye gider.
Bir hafta kuralı burada da geçerlidir. İş yeri sahibi, bir hafta, demişti.
Bir hafta, boya ve zımparalama işinde çalıştırıldı. Koku ve toz burun yolunu ve soluk borusunu doldurdu. Belki de Cemale öyle geldi. Çünkü çalışanlar nasıl başarıyordu, diye düşündü.
Cemal, pazartesi ve cumartesi parantezinde, evet veya hayır demek zorundaydı.
Yatkın olduğu mobilya, içini dışını toz doldurdu ve bırakmak durumunda kaldı. Bir haftalık Cemal, komşusunun sözüyle, oto tamircisine gitti. Tamirci pazartesi ve süreyi başlattı. Yine bir hafta.
Cemal, boyaya hazırlık yapacaktı. Sabah sekiz, akşam dokuz çalışacak ve öğle bir saat yemek molası vardı. Cemal, emekli ve pişmanlık kelimelerini ağzına aldığında gözleri nemlenirdi.
Bir haftalık emekli son günde, akşam beşte ayrıldı.
Bir hafta deneme şartıyla koşmaya devam eden Cemal, şirketin getir götür işlerine talip oldu. O da tanıdıktan dolayı. Emekli bir hafta koşacaktı. Uzun değil, maratondu yaptığı. On yıldır giydiği spor ayakkabılarını yırttı.
Şirket yöneticisi; samimiyetine inanıyorum, fakat zamanlaman kısa kalıyor. Cumartesi parantezini kapatıyor ve evine gönderiyorum, diyor.
Cemalin can siper hane koşmasını ve gayretini kim takar. Spor ayakkabıları gitmiş kime ne!
Bir haftalık periyotla, koşusunu farklı bulvarlarda tekrarlayan emekli, kazandığı deneyim, yiyip içtiğiyle kalmaktaydı. İş hayatının acımasızlığını bizzat yaşıyordu. Cemal, haftalık zulümlerin acısını aileye hissettirmemiş ama yıkılmıştı.
Nasıl davranacağını bilemiyordu. On beş gün evden çıkmadı, bir haftalık Cemal.
Sabah evden istekli çıktı. Kahveye gitti. Kahveciye garson olarak çalışmak istiyorum, dedi. Kahveci emekliye bir garip baktı. Üstü başı düzgündü. Belli ki yeni emekli olmuş ve sıkıntısı, paranın alım gücüydü.
Kahveci açıkça iş sana göre değil. Çalışamazsın, zordur, sabah akşam koşturamazsın, dedi. Emekli teşekkür etti ve emekleyerek eve gidebildi.
Komşusunun ricasıyla, beyaz eşya satan mağazaya girdi. Bir haftalık kuralı kesindi. Bir hafta eşya taşıyanlarla evlere gitti. Onlara yardım etti. Taşıyıcılara Allah kolaylık versin, dedi. Moral olarak çökmüştü.
Cemal, demirci ustasına vardığında, arkadaşına rastladı. Biraz sohbet ettikten sonra birlikte parka gittiler. Emekli olduğunu fakat bu parayla geçinmek mümkün değil, iş arıyorum, hatta demirciye onun için gelmiştim, dedi.
Arkadaşı seninle giyim mağazasına gidelim. Yönetici tanıdıktır. Günündeyse çalışmaya başlarsın. Cemal, bir hafta denemeden sonra, dedi.
Giyim mağazasında getir götür işlerini yapacaktı. Üç ay sonra haftalık parantez kalkmıştı.
Çalışma direnci kırılsa da moralini yüksek tutmayı başardı.
Hasan TANRIVERDİ























