Arkadaşımızın yeğeni, gezideki gencimizdi. Stresi karşısındakini davranış bozukluğuna iteceğinin farkında değildi.
“Bugüne bakarım, yarın beni ilgilendirmez,” diyordu. Sürekli bir şeyler söylerken neyin nereye vardığını da bilmiyordu. Amcası uyarırken, birlikte olduğuna pişman oluyordu.
Komşu devletin sınırlarından geçtiğimizde, doğal olarak Ülkenin kurallarına uymaya özen göstermek gerekir diye gerekli ikazı müdürümüz yapıyordu. Genç, “kurallara uymam, kalenin tepesine de çıkarım,” dedi.
Kaleye izin için başvurduk, görevli kurallar yazılı, duvarlara tırmanmayın tehlikeli olabilir, dedi. Genç atıldı; istediğim gibi çıkarım, engel olamazlar,” dedi. Amcası mahcup oluyor ama susuyordu. Kale atalarımıza ait fakat rahatsız olduk. Çıkar da bir olaya neden olur diye çekindik. Ancak belirli yerleri gezebildik.
Gencin psikolojisi yerinde değildi. Agresif yapısı onu yerinde durdurmuyordu. Yanlış bir hareketinde seni götürürler, sözümüze cevap bile vermiyordu. Amcası koluna giriyor ve beraber yürümeye başlıyorlardı.
Tanımadığınla geziye çıkmayacaksın. Günümüz ve tarihi kaleyi gezmemiz haram oldu. Kalenin özelliklerine odaklanamadık.
Kaleden sonra müzeye girdik. Müze çok güzel düzenlenmiş, bina Osmanlı eseri. Taş mimarinin en güzel örneklerinden. Fakat genci kontrol altında tutamadık. Görevlinin dikkat çekmesine, “heykeli yemedik kelek,” diyor. Müdür bey, “Kale duvarına çivilerim,” dedi. Bir dakika sonra aynı hareketleri tekrarlıyor ve sinirlerimizi oynatıyordu. Amca ter içerisinde kaldı ama başaramadı. Onu alıp dışarı çıktı ve rahat gezdik.
Müzeden çıkıp sahilde büyük parka gittik. Güzel düzenlenmiş, çiçekler türüne göre ayrılmış, ağaçlar yol kenarlarına dizilmiş. Havuz ve fıskiyeler renkli. Dinlenme yerinde oturduk, zamanımız güzel geçti. Yalnız gencin davranışlarına aldırış etmiyoruz. Herhalde alıştık. Genç çiçekleri koparıyor, ağaçlara tekme atıyor ve çimlerden çıkmıyordu.
Müdür uzun boylu ve kumraldı. Sakin kararlı ve dürüst bir insandı. Gencin ruhsal durumunu biliyormuş, onun için sessiz kalıyordu. Görevlinin dikkatine olumlu cevap veriyordu.
Gencin davranışları boyutunu aşmıştı. Kararımızı verdik; “çatlak,” dedik. Arkadaşın biri, biz gençliğimizde öğretmenimizin yanında konuşamazdık. Derken arkadaşa gencin normal olmadığını fark ettim, dedim.
Tarihi taş bina da kütüphaneydi. Orayı ziyaretimiz, akşama kalmayı gerektirir anlayışıyla içeriye girmekten vazgeçtik. Yolumuz üzerindeki tarihi camiyi ziyaret ettik. Çok güzeldi ve iyi korunmuştu. İçeriye girdik, az da olsa kendimize geldik.
Arabaya vardık. Bir şeyler yedik. Sınırı geçtik ve çoğumuz uyuklamaya başladı. Genç hani dağlara çıkacaktık. İyi ki çıkmıyoruz yoksa geri gelmezdim, dedi. Kimse cevap vermedi.
Güneş peşimizi bıraktı. Bulutlu bir havaya girdik. Zaten akşam olmak üzereydi. Arkadaş gencin hikâyesini anlatacak ve yazacaktım. Mola yerinde, müdür, gencin ana ve babasını trafik kazasında kaybettiğini söyledi. Üzüldük, kaybetmekle olay bitmiyordu. Çünkü genç beyin tellerinde kopmalar vardı. Kız kardeşiyle, amcasının kontrolündeymişler.
Müdür uygun bir durumda onu psikoloğa götüreceğini ve tedavi ettireceğini söyledi.
Genç, sıkıntısını bize aynen yansıttı.
Hasan TANRIVERDİ























