Bağını katırıyla şehre taşırdı. Sebzesini, meyvesini hatta çiçek için gerekli toprağı. Sabah ışımadan kalkar, güneş ısıtmadan pazara varırdı.
Katırı da kendisi gibi ufak tefekti. Saçlarının kırlaşması da katırına benzemişti. Katırı hırslı, atak ve de cinsti. Yük altında pazara varmadan durmazdı. Sepetler ancak Pazar yerinde sırtından indirilirdi.
Toprakla uğraşmaktan, bağı yabani otlardan arındırmaktan ve odun kırmaktan, elleri sertleşmiş, kırışmış ve kaşağıyı aratmıyordu. Yıl boyu yüzünün güneş yanığı düzelmiyordu. Onun için mahallede ona “Yanık” diyorlardı. Yaz, kış başını sarar ve yalnız gözleri görülürdü. Buna rağmen derisini yanmaktan kurtaramazdı.
Damının çatısını ikinci defa çinko ile örtmüş, tavana muşamba serdirmişti. Bu şekilde damını garanti altına almıştı. Bağlar, Yanık amcanın kamburunu çıkartmış, sakalını ağartmış ve yorgun düşürmüştü.
Yanık amcanın ayağında kara lastikleri, tiftik çorapları ve keçe pantolon ile soğuğa meydan okuyordu. Çoğu zaman lastiklerini ayağına bağlıyordu.
Damı iki bölümdü. Öndeki bölümde oturuyorlardı. Arkadaki bölümde ise hayvanları kalıyordu. Kendi bölümünü düzenlese de hayvanların bölümü derme çatmaydı. Eli başına değdikçe düzeltecekti. Dışardan böyle bir damda nasıl barınılır diye şaşıyordu. Fakat kara taş dolma duvarın içi tahta ile sarılıydı. Kışın sıcak, yazın serin oluyordu.
Hayvanlar için, çayır ve yonca bağından temin edilirdi. Yetmediğinde komşu bağlardan veya satanlardan alırdı. Pazardan yem de aldığı oluyordu. Çocuklarına yaşantımızı görüyorsunuz. Yoklukla mücadele ediyoruz. Onun için çok okuyun ve kendinizi kurtarın. Gece ve gündüz sizi okutmak için çalışacağım. Onun için siz de çok okuyun, tekrarlayın. Ne demek istediğini anlayın. Öğretmenlerinizi iyi dinleyin anlamadığınızı sorun öğrenmeye çalışın.
Sınıflarınızın en iyisi olacaksınız. Bu arada da sağlığınıza dikkat edeceksiniz. Sütümüz, tere yağımız, balımız, sebze ve meyvemiz de eksik olmuyor. Yiyemediğimiz, fazlasını pazara götürüyorum. Katırımız da olmasa ne yaparız bilemem. Pazara saksılar için, keçi gübreli toprak bile götürüyorum.
Baharla birlikte, kekik, ısırgan otu, ıhlamur ve ıtır da satıyorum. Pekmezin de fazlasını satıyorum. Katırımız ailenin omurgasıdır. Katır olmazsa bu kadar yükü pazara taşımak mümkün değil. İki semer parası verdim ve şahane bir semer yaptırdım. Çünkü katır demek semer demektir. Yağmur, soğuk ve karda çocukları katıra taktığın araba ile götürüp getiriyorum.
Yağmurlu bir bahar sabahı, damın önünde, semeri görünce beynimden vurulmuşa döndü. Ne yapacağını bilemedi. Damda yoktu, arka tarafa koştu. Dışarı çıktı, çevreyi dolaştı. Hanımına seslendi. Katır! Katırı çalmışlar dedi.
Katırı çalmalarına aklı ermiyordu. Çünkü, katır yabancıya direnir, gitmezdi. Belli ki arabaya mı attılar. Çocuklar kalktı geldiler. Anne, dam başıma yıkıldı diyerek göz yaşlarına hâkim olamadı. Çocuklar da annelerine sarılıp ağladı. Katır onların eli ayağıydı.
Yanık amca; baharda elimizi ayağımızı kaybettik. Baharda omurgamız kırıldı, bu durumda toparlanamayız. Mahalleyi dolaştı ve katırının çalındığını anlattı. Duyan, gören haber versin diye inledi. Şikayetini karakola yaptı. Şehre koştu, dost bildiklerine derdini anlattı. Kaymakamlığa gitti. Dilekçesini verdi. Katırını anlattı, onun sayesinde geçiniyorduk, çocukların okuması ona bağlıydı dedi.
Bağa döndü. Bitkindi, hiçbir haber yoktu. Bir bilgi geldiğinde hükümet gereğini yapacaktı. Her tarafta aramalar başladı. Bir ay geçtiği hâlde yer yarılmış katır içerisine girmişti.
Hafta sonu, damın önünde tomrukları yararken, bir minibüsün yaklaştığını gördü. Baltayı bıraktı ve minibüsü gözlemeye başladı. Minibüsten iki kişi indi. Selam verdiler ve kendilerini tanıttılar. Bahçıvan Ahmet ile mi görüşüyoruz dediler. Yanık amca da benim dedi.
Yarın saat 10 da hükümette bekliyoruz, dediler. Kaymakam yardımcısına geleceksin dediler. Yanık amcadan izin istediler. Gelenlere taze ayran verdi. Ayran çok hoşlarına gitti ve teşekkür edip ayrıldılar.
Yanık amca, umutlansa da moralinin düzeleceği yoktu. Dün pazara sırtında yağ ve peyniri taşımış, eve sürünerek gelmişti. Yolda oturmuş ve dinlenmek zorunda kalmıştı. Sığırtmacı görünce irkildi. Hayırdır burada ne arıyorsun dedi. Sığırtmaç ise göz yaşlarını tutamadı. Akşam oyuna daldık ve sığırları geç evlere götürdük. Herkes kızdı ve muhtar da beni kovdu.
İlçeye gidiyorum, yarın iş arayacağım. Köyün birinde sığırtmaç olurum. Yanık amca kalk bize gidiyoruz, seni burada bırakamam. Yarın beraber gideriz. Sana bir iş bulurum.
Yanık amca, kaymakam yardımcısının odasına ayaklarını çıkartarak girdi. Kaymakam yardımcısı ayaklarını giydirdi ve oturttu. Biraz sonra içeriye kaymakam da geldi ve Yanık amca ile konuştular.
Kaymakam, alışkanlıklar başka alışkanlıklara dönüşür. Yenileri daha güzel olacağına inanıyorum. Dünün insanı bugünün insanı değildir. Yeniliklere açık olacağız, çalışacağız. Önemsediğin bir davranışı çok iyi değerlendirmen gerekir. İnsan zorluklarla karşılaşır, yenik düşer fakat ayağa kalkmasını bilmesi gerekir. Çok yönlü mücadele bir başka anlam kazanır.
Kaymakam konuştuktan sonra; açıklamayı yaptı. Ahmet amca sana yük taşıyan minibüs hediye ediyoruz. Bunun için, senden gerekli evraklar istenecektir. Yardımcıyla gidecek ve arabanı alacaksın. Yanık amca öyle mutlu oldu ki, araba düşünmek aklının ucundan bile geçmezdi.
Yanık amcanın uğradığı felaket, çok büyük bir yenikliğe neden olmuştu.
Arabayla bağına geldiğinde, muhtar ve mahalle hayırlı olsun dediler ve tören düzenlediler.





















