Kaldırımda yakı yemiş balık gibi gezinirdi. Kendisine selam verenlere kafasını kaldırıp bakmazdı. Sözlü sataşmaya da aldırış etmezdi. Hayallerin peşinde korku dolu dakikalar geçirirdi. Paltosunun yakasını kaldırır ve çevresine bakardı. Toplumu hiçe sayar, kendi dünyasında adım atardı.
Gününü kaldırımda geçirirdi. Güneşten iyice kararmıştı. Kaldırım taşlarının renk uyumsuzluğuna uyuz oluyorum, derdi. Doğayla çıkmaz sokakta pazarlık yapmaya çalışırdı.
Bazıları ona; “yollar yürümek içindir durma,” diyorlardı.
Şeref, caddeyi geçip vitrinli mağazaya vardı. Vitrindeki mankene bakarken, belinin bağını düzeltti. Cama dayandı ve hikâyesini anlatmak için kapıya çıkan görevliye, Hakan’ı sordu.
Görevli, izinli olduğunu söyledi.
Şeref, onu görmek için buradayım, dedi.
Görevli üç gün izinli, söylemek istediğini ulaştırırım, dedi.
Şeref, teşekkür etti. Hatırını sormak için aradım, dedi.
Mesajı alan Hakan, Şeref için “Uzaya çıkacakmış. Kendine yardımcı gerekiyormuş ve ayın arka yüzünü keşfedeceğini,” söylüyormuş, dedi.
Sabah erkenden aya, gitmeyi düşünüyormuş. Bu düşünceye hayalinde akşam ayı izlerken sahip olmuş. Böylece sırtında çantasıyla, bulutları basamak yapıp aya geçecekmiş. Şeref, uzay gemisiyle gitmeyi kabul etmemiş. Çünkü gemi ayın arka yüzüne geç ulaşırmış.
“Uzay taksi” şirketini kuranların, teklifini düşünüyorum, demiş.
Şeref, ayın arka yüzeyinde çiftlik yeri açmayı planlarmış. Onun için çeşitli kuruluşlardan, milli ve de yerli “tohum” almak istemiş. Çiftlik sayesinde, milli ürünlerini yeryüzünde etkin hale getireceğini söylermiş. Bu durumda dünya Ülkeleri bağımsızlık ve adalet üzerine, düzenlerini kuracaktır, dermiş.
Şeref, helikopter böceklerinden hayalinin gerçekleşmesi için de yardım dilermiş. Hikâyesini bu şekilde anlatırmış. Helikopterle Marsa geçmeyi böcekler kabul etmemiş. Böcekler “geçişte rüzgâr çıkar,” demişler.
Aya, mısır ve Mars’a da buğday ekmeyi düşünürmüş. Sabahtan akşama kadar kaldırımda turlardı. Kendini yiyip bitirirdi, fakat mısır ve buğdayın ekileceği sahayı belirleyemedi. Kaldırımda çile çeker ve karanlıkta bırakıp giderdi.
Şeref, anormallik adına bir denekti. Karar verememe bozukluğu yaşıyorum, diyordu. Fakat anormalliği yalnız karar vermesinde değildi. Çünkü günümüz teknolojisi olayı açıklayamıyordu. Şerefin ay ve marsı köyün tepesinin arkasındaki yamaca verdiği admış.
O’nun düşüncesi, “umutsuz bir düştü.” İlgililer öyle diyordu.
Hasan TANRIVERDİ























