Bir son bahar günü, görev aşkıyla Anadolu’nun bağrında yer alan şehre gidiyordu. Yıllarını verdiği büyük şehirden, kopmak kolay değildi. Kolay değildi, sorumlu davranmak. Hayatın içinde kalıp çocukluğunu ve gençliğini yaşamadan, kollarını açıp mezun olmanın sevinciyle, geldim diyebilmek.
Otogarda indiğinde gülen gözleri hüzün yüklenirken, iç dünyasından iyi haberler vermemeye başlamıştı. Gülmek ile ağlamak gibi aynı derecede üzgündü. Hocaları görev yeriniz büyük bir değişimi yansıtır fakat sakin olacak ve zorluklara karşı duracaksınız, demişti.
Bavulunu eline alana kadar sakindi. Fakat içinden, değişime yenildim, herhalde, dedi. Otele vardı, dinlendi ve şehre gezintiye çıktı. Kanaati, bu şartlar zor, uzmanlığa hazırlan, diye yolunu caddenin ıssız köşesinde belirledi.
Ayakkabı boyacısını gördü ve boyacının verdiği tabureye oturdu. Yüreğinde kabaran hüzün, neşesini örtmüştü. Neşe kaynağıydım, ne değişti, dedi. Boyacı bir şey mi sordun, dedi. İlk defa geliyorum da dedi.
Boyacı, vilayetimiz küçüktür ama iyidir. Yabancıyı dost bilir, yardımını esirgemez. Soğuklar yakında başlar, hayırdır gelişin, dedi. Yeni mezun doktorum. Boyacı maşallah genç yaşta doktor olmuşsun. Şimdiden başarılar dilerim. Memleketimizin doktora ihtiyacı var, dedi. Eskisi gibi değil hastalıklar arttı.
Eskiden her şey doğaldı. Şimdi ise ilaçlı yiyecek ve giyeceklerle hastalıkları üzerimize saldılar. Ne yapalım doktorum, çekeceğiz. Doktor irkildi ilk defa “Doktorum” ifadesini duyuyordu. Boyacıdan temiz düzenli lokanta diye sordu. Boyacı tarif etti. Boyacıya iyi günler, deyip ayrıldı.
Lokantaya girdi, boyacıya yarım ekmek dönerini gönderdi. Kendisi de yemeğini yedi. Tekrar boyacıya uğradı. Boyacı ekmeğe teşekkür etti. Sana bu defa hastanenin yerini soracağım.
Dinlenmiş ve karnı tok olarak hastanenin yolunu tuttu. Hastanede kapıcının ziyaret saati geçti sözüyle karşılaştı. Başka bir görevliye baş hekimi sordu. İsmini verdi ve kapıda bekliyorum. Az sonra hızlı adımlarla baş hekim geldi ve doktoru aldı.
Baş hekim doktoru çok iyi karşıladı. Gerekli evrakları aldı ve yerine iletti. Yarın başlarsın, kalacağın lojmanı konuşuruz, dedi.
Doktor neşe ve hüzün karışımı kaldırımı adımladı. Küçük çaplı da olsa kütüphane ve müzeye gitti. Kütüphanenin sevimli yapısı hoşuna gitti. Müdüre uğradı ve doktor olarak atandığını söyledi. Kitap bağışı yapma ve bilgisayar sistemini kurma istediğini söyledi. Samimi bir atmosferde sohbet ettiler. Müdür çok memnun oldu. Atatürk kütüphanesi olarak daha büyük ve geniş yere ihtiyacımız var, dedi. Oradan müzeye gitti, her geçişte boyacıya uğradı.
Doktor Atatürk’ün şehre girişini canlandıran parkı gezdi. İnsanlar geziyor ve oturuyorlardı. Oradan otele gitti. Otelde mahalleden arkadaşıyla karşılaştı. Arkadaşı kitap pazarlıyordu. Doktor da yarın başlıyorum, dedi.
Geldiğimde uğrarım, dedi. Pazarlamacı arkadaşı oralıydı. Yarın öğleden sonra buluşmak üzere ayrıldı.
Doktor sabahtan hastanenin yolunu tuttuğunda neşeli mi? hüzünlü mü? Olduğuna karar veremedi. Hastanenin kapısına vardığında kendine geldi.
Baş hekimin kapısına kadar, yine de nerede olduğunu düşünemedi.
Hasan TANRIVERDİ