Baba iki yıldır Almanya’da çalışıyordu. Babanın çocuklarını da alma kararı, ateş çemberinin ailenin boğazına takılması gibiydi. Çünkü oğlu bir, kızı da iki yıl sonra okula başlayacaktı. Babaya göre her şey güllük gülistanlıktı. Yabancı elde çalışacak ve her şey çok iyi olacaktı.
Psikolojileri düzelmiş ve moralleri yerine gelmişti. Babanın bir yıl önce tuttuğu evde, hanımı ve iki çocuğuyla barınacaklardı. Eve yerleştiler ama annenin aklı rahat olacaklarını bir türlü kabullenemedi. Ayrıca çocukların okul işleri nasıl olacaktı.
Baba fabrikada çalışıyor ve ailenin geçimini zor da olsa sağlıyordu. Okula gittiklerinde durum değişecekti. Annenin sıkıntısı çocuklardı. Bir türlü rahat edemiyordu. Bir kişinin çalışmasıyla yürümeyecek bir yükü sırtlamış olan baba düşündüğünü açıklamıyordu.
Babanın işleri ters gitmeye başladı. Oğlunun okul yaşı gelmişti. Nasıl davranacaktı, kabın dolu ve boş tarafını kaçırmıştı. Anneye açılan baba, geldikleri gibi dönmeleri gerektiğini söyledi. Çünkü tek başına çeviremiyorum, dedi. Anne normal karşıladı ve bir an önce bizi gönder, burayı sevmedik, dedi.
Anne çocuklarıyla geri döndü. Oğlunu okula yazdıracaktı ve baba da aylıklarını gönderecekti. Çünkü çocukların paralarını alıyordu.
Anne oğluyla dertleşiyordu. Oğlum böyle gitmez, ateş çemberi daraldı bu gidişle bizi yakacak, dedi. Anne yüreğine taş bastı ve çocuklarını okutmanın çaresini aradı. Onun için uygun bir ev bulup şehre taşınalım, dedi.
Özel hastaneye temizlikçi olarak girdi. Oğlunu okula kayıt yaptırdı. Çünkü paraları geliyordu.
Anne çağın yaşantısına akıl erdiremiyordu. Babanın gönderdiği para on gün gitmiyordu. Anne kararlı hareket edeceğini oğluyla paylaşıyordu. Köyden az da olsa sebze ve meyve alıyordu. Oğlu da boş zamanlarında mendil gibi pratik şeyler satıyordu.
Günler acı vererek geçse de anne sevgisini katarak olayı dengeliyordu. Çocuklarına çok değer veriyor. Onların şahsiyetlerinin silik kalmasına asla müsaade etmiyordu. Onlarla gülüp eğleniyordu. Oğlu liseye kızı da orta okula geçmişti.
Anneye göre ateş çemberi genişlemiş hatta biraz daha gayret edersek, içinden bile çıkarız, diyordu. Çalıştığı kurumda seviliyordu. Çok düzenli çalışır, işini temiz yapardı. Müdür hastanemiz temizlik gördü, demişti.
Oğlu da pazarda satış işlerine başlamıştı. Ateş çemberindeyiz diyen annenin yüzü gülüyordu. Anne çocuklarından çok memnundu. Kızını dersleri iyi ve ev işlerin de üslenmişti. Paran geliyor mu? soranlara geldiğini söylüyordu. Anne hiç açık vermiyordu.
Anne oğluna ve kızına ateş çemberinden çıkacağız. İnşallah başımızı sokacak ve güvenli bir evimiz olursa, diyordu. Anne kurum ve komşularının yardımıyla evini aldığında, çocuklarına sarıldı ve ateş çemberinden çıktık diyerek ağladı.
Oğluyla Pazar yerinde çalışıyor ve birlikte olmalarının ateş çemberinden çıkma manasına geldiğini söylüyordu. Anne her şeyi hoş görür hiç kimseyi için söz etmez, yorum bile yapmazdı. Anneye göre yaşamın sözü, “sen de haklısın,” idi.
Oğlu mezun olduktan sonra Pazar işlerini ilerletti. Dükkân tuttu. Anne boş zamanlarında dükkânı düzenliyordu. Anne oğluna sarılır bizi ateşten kurtarıp sevgi çemberine attın, derdi.
Oğluna dikkat etmelisin, düşün ki baban bile size verilen parayı göndermiyor. Kızına seneye sınava girecek ve istediğin yeri kazanacaksın. Seni en iyi şartlarda okutacağım, diyordu. Bu arada oğlu beyaz eşya mağazasını devir aldı.
Anne insan dünyaya bir defa geliyor. Bizim de gülüp mutlu olmaya hakkımız var. Mahallede itibar görürlerdi. Kimseyi kırmazlar ve herkesle samimiydiler. Yalnız yardımcı olurlardı.
Anne oğluna dünyayı kendi açısından nasıl gördüğünü anlattı. Yalnız yüzündeki ifade değişmiyordu. Çünkü yaban elden gönderilirken, aldatıldığının farkındaydı. Bizi avutmak için bir süre para gönderdi. Kimseden bir şey beklemiyoruz. Kendimize yetiyoruz, dedi.
Oğluna işimize bakalım. Çünkü hayat bir sel gibi geçiyor, dedi.
Hasan TANRIVERDİ























