Kaynaklardan edinildiğine göre; Zahide, Çiçekdağı’nın Yukarı Hacıahmetli köyünde 1911 yılında doğmuş Hacı Mehmet Ağanın kızı… Köyde gençlerin dikkatini çeken, güzeller güzeli bir kızmış!
Arapoğlu Mustafa, 1901 yılında orta Hacıahmetli köyünde doğmuştur. Arapoğlu Mustafa, yakışıklı bir Anadolu genci. Ağanın yanında ırgat olarak çalışmaktadır. Bu arada Zahide ile aralarında karşılıklı aşk ateşinin yüreklere sıçradığı küçük aşk oyunları başlar. Gizli buluşmalar olurken birbirini sever, âşık olurlar! Ne ki bu aşk çok gizli tutulsa da ateşi iki aşığı da sarmış, çıkan dumanın ayrımında bile değiller.
Küçük bir köyde bu aşk ne kadar saklanabilir di ki? Bu konu baba Mehmet Ağa’ya buyrulur. Mehmet Ağa, kapısında çalışan ırgatı damat olarak kabul etmez ve kovar.
Arapoğlu Mustafa, çözümü gurbete gitmekte bulur ve gidebildiği kadar uzağa gider. İzmir’e gitmesinin nedeni, çalışıp para kazanmaktır. Tekrar dönüp ağanın kapısına, başlık parası verecek kadar güçlü olarak çıkmaktır.
Sevda insana neler yaptırmaz ki? Kırşehir’den İzmir’e gidebildiği kadar trenle öbür tarafına yaya günlerce yol yürüyerek ulaşır. Bunu yaptıran aşktır. Amaç para kazanıp, sevdiğini alabilmek… Arapoğlu Mustafa’nın yüce aşkı Zahide, babasından biraz tepki görse de ona karşı gelmesi olanaksız. Yazgısına razı olur bekler.
Aradan birkaç ay geçtikten sonra Zahide’yi aynı köyden Molla Hasan isminde birisi ister. Molla Hasan da bacaksız, Zahide’nin dengi olmayan birisidir. Fakat zengin oluşu her kusurunu kapatır. Sonunda babası, Zahide’yi bu bacaksız oğlana verir.
Zahide gelin olur ve iki kız çocuğu dünyaya getirir. Arapoğlu Mustafa’nın bunlardan haberi yoktur. Hâlâ çalışmakta. Gelip giden yok, telefon yok mektupla haber alacağı kimsesi de yok. Tek amacı; zengin olup köye dönmek ve Zahide’yi almak…
Aradan yıllar geçer ve bir köylüsü İzmir’e çalışmaya gelir. Mustafa bunu duyar, Zahide’den haber almak için hemşerisinin yanına gider. Hoş, beş ve sohbetten sonra Zahide’yi sorar. Hemşerisi, biraz üzgün ve mahcup bir şekilde “hiç sorma” der. Mustafa ısrar edince olup biten ne varsa söyler. Bir de “Zahide çok hasta, ince hastalığa tutuldu” der.
Zahide Mustafa’ya olan aşkından bir türlü kurtulamaz, ince hastalığa(vereme) yakalanır! Mustafa çok üzgün bir şekilde oradan ayrılır ve evine gelir. Başlar Zahide’ye destan yazmaya.
Birkaç gün sonra köye gitmeye karar verir. Mustafa’nın artık hiçbir amacı kalmamıştır. Zahide’yi ölmeden yakından bari olsun göreyim, der. Köyüne gelir. Zahide gün geçtikçe solar. Hastalığın pençesinden kurtulamaz ve 1965 yılında ölür!
Bu arada Arapoğlu Mustafa, Zahide’ye olan duygularını artık açıkça her yerde, türkülerle söylemeye başlar. Zahide’nin ardından ağıtlar yakar! Dayanamaz bu yüce aşka, 1966 yılında o da ölür!
Köylüler derler ki: “Bu âşıklar sağlıklarında bir araya gelemediler ölünce beri yan yana yatsınlar.” İki aşığı Yukarı Hacıahmetli köyünün camisinin avlusuna gömerler.
Şimdi Zahide’nin ve Mustafa’nın mezarları yan yana, köy camisinin avlusundadır. Günümüzde yaşayan âşıklar, gençler ve Çiçekdağı’na yolu düşen herkes, bu iki aşk anıtının karşısında ruhlarına bir Fatiha okurlar…
Türküyü Neşet Ertaş plağa okuyup tanıtmıştır.
Zahide Kurbanım n’olacak Halim
Gene bir laf duydum kırıldı belim
Gelenden gidenden haber sorarım
Zahide’m bu hafta oluyor gelin
Hezeli de deli gönül hezeli
Çiçekdağı döktü m’ola gazeli
Dolaştım âlemi gurbet gezeli
Bulamadım Zahide’m den güzeli
Ay ile doğar da gün ile aşar,
Zahide’mi görenin tebdili şaşar
İyinin kaderi kötüye düşer,
Diken arasında kalmış gül gibi.
Zahide’m kurbanım kurtar bu dardan
Baban anlamadı bizim bu haldan
Kekiline sürmüş kokulu yağdan,
Derdin beni del’ediyor Zahide’m.
Ziyaret’ten çıktım Cender’in özü
Kum gibi kaynıyor Zahide’m gözü
Aslını sorarsan asalet yerden
Hacı Bürolardan Mehmet’in kızı.
Gurbet ellerinde esinim esir
Zahide’m kurbanım hep bende kusur
Eğer baban seni bana verirse
Nemize yetmiyor el kadar hasır.
Çiçekdağı’nda da hiç gitmez duman
Zahide’rn kurbanım hallarım yaman
Yapamadım şu babayın gönlünü
Fakir diye bana vermedi baban.
Anamdan doğalı çok çektim cefa,
Şu yalan dünyada sürmedim sefa,
Adımı namımı soran olursa,
Orta Hacı Ahmetli Arap Mustafa.
Arapoğlu Mustafa’nın kendisine Mecnun gibi aşık olduğundan etkilenen Zahide, Mustafa için şiirler söylemiştir. Bu şiirin üç kıtasını H. Vahit Bulut, 1973 yılında Yukarı Hacı Ahmetli köyünden Zahide’nin yakın arkadaşı ve sırdaşı Fatik’ten derlemiştir. Baştaki iki kıta tarafımızdan derlenmiştir.
Bu nasıl sevdaymış geldi başıma
Felek ağu kattı tatlı aşıma
Sevda çekenlere zor gelir gurbet
Gece gündüz elim kalkmaz işime.
Aşağıda sap kağnısı geliyo
Derdin beni elik elik eliyo
Kurbanlar olayım gara Mustafam
Babam beni yad ellere veriyo.
Arapoğlu derler gayeten atik
Gözleri kara da, kaşları çatık
Git nazlı yâre bir haber getir
Bastığın yerlere kurbanım Fatik.
Ağlayarak yayığımı yayarım
Yârim gitti günlerini sayarım
Çıksa Büyüköz’e mendil sallasa
Islık çalsa ıslığını duyarım.
Coşkuna da deli gönül coşkuna
Aşkından Zahide döndü şaşkına
Sensiz edemiyom nazlı civanım
N’olur bir yol görün Allah aşkına.
KAYNAK:
– Doğuş Gazetesi, Sayı, 8,9-18 Ekim 1973.
– H. Vahit Bulut, Kırşehir Halk Ozanları, Filiz Yay. 1983, S. 109.
-Öyküleriyle Kırşehir Türküleri, Destanları, Ağıtları (sayfa: 206, 207, 208)
Baki Yaşa Altınok, Oba Kitabevi, Ankara, Mayıs 2003