Tanyerinin kızarmış olduğunu görünce, yarın havanın iyi olacağına karar verdik. “Arıların göçü” başlayabilirdi.
Kovanların yanına vardığımızda, şafak sökmemişti. Kardeşim “Çok mu erken geldik.” Arkadaş “Arı göçü yolunda gerek,” Dedi.
Arılar bir haftadır göç için beklerken, rutubetli havayı soluyorlardı. Deniz dalgalanmıştı, hava mı bozacak, diye kuşkulandık. Rüzgârının serin esintisiyle, kovanları yüklemeye başladık.
Arıları Karadeniz dağlarının arkasına, çiçekli ve de rutubetsiz bölgeye taşıyorduk.
Kovanların taşınması için gerekli kuralları uyguladık. Şafak sökmeden yola çıktık. Arıların rahatsız olmaması için, hava iyice ısınmadan bölgeye varmamız gerekiyordu. Güneş ışımak üzere iken dağı arkaya devirdik. Rüzgârın çıkmasıyla hava biraz daha serinlemişti.
Vadiye vardığımızda sıcak kendini hissettirdi. Konaklayacağımız yere de geldik. Arıları daha önceki gibi yerleştirdik. Kovanların ağzını açtık. Çevrede bir gürültü başladı. Gürültüyle birlikte, çiçeklerde bal özü arayışı gerçekleşecekti. Bal özüne çağrı, arıların dansı da yerine getirilecekti.
Arkadaşlar, yük kamyonu devrilmiş ve yolu kapatmış. Yolun açılmasını bekliyorlarmış. Kovanların üzerini açmışlar ve arıların ısınmasını önlemişler.
Altı saat gecikmeyle geldiler. Çadırımızı da kurduk. Onların kamyonuyla geri dönecekler de hazır olarak beklediler.
Arıların göçü hayırlısıyla tamamlanmış oldu. Yalnız burada bir ay kalıp daha yukarıya doğru çıkacaktık. Böylece bir sezonda iki yer değiştirmiş olacaktık. Mevsimin uygun olmasını dilemekten başka çaremiz de yoktu.
Akşama kadar arılar gayet iyi çalıştı. Kendilerini toparladılar. Zaten sahilden güçlü gelmişlerdi.
Kovanları tekrar gözden geçirdik. Rüzgârdan zarar görmesin diye, üzerlerine taş koyduk. Kovanların hepsini güneşin doğuşuna göre düzenledik.
Biri, arı malzemelerini koyacağımız çadır, olmak üzere, üç çadır kurduk.
Hasan TANRIVERDİ























