Bu yazımda biraz sistemi anlatıp birde birkaç kavram üzerinde duracağım. Sistemden bahsederken kastım yalnızca Türkiye değil. Türkiye de yaşanan olayların benzeri üç aşağı beş yukarı her ülkede yaşanıyor, çünkü sistemin arkasındaki güçler aynıdır.
Başlığın “analiz“ olması bu yazının “analiz“ olacağı anlamına gelmez, “analizin“ başında “Anal“ var, devamını siz düşünün. Bu kavram öyle tesadüf olarak ortaya çıkmamıştır. Af edersiniz masonların ahırından yetişen yazarlar veya yorumcular hep “analiz“ kavramından bahsediyorlar, bu bilgisizler ordusunu açık adlandırdığım için rahatsız oluyorlar. Olabilirler, onları da anlıyorum, bu konunun daha iyi anlaşılması bakımından açmak gerek.
Bu adaletsiz sistem bize yüzlerce ve hatta binlerce yıldır hiçbir konuda doğru söylememiştir, insanları manupüle etmek için ellerinden ne geldiyse yapmışlar ve halende yapmaya devam ediyorlar. En somut örnek 1859 da Charles Darwin’in ortaya atmış olduğu evrim teorisidir. Bu konuya başka bir yazımda detaylı değineceğim, sistemi bir bütün olarak sorguladığımızda korkunç manzaralarla karşılaşırız, bütün dünyada yapılan savaşlar ve devrimler yalan dolan üzerine yapılmıştır. Sistemin batıdaki adı demokrasidir, fakat faşizmi o kadar gizli ve sinsi uyguluyorlar ki hiç kimsenin sesi çıkmıyor, geri kalan kıtalara ve devletlere çeşitli adlandırmalar bulmuşlar, sistemi elinde tutan güçlerin hepsi batıda yaşıyorlar, bunların bütün dünyada taşeronları var.
Bugünkü tıbbı bize sağlık sistemi diye yutturmuşlar, devlet, özgürlüğü garanti eder diye yargı sistemini de bize adalet diye yutturmuşlar; sistem, maneviyatı yok etmek için ellerinden ne geliyorsa yapıyorlar. En büyük sorun insanlar konulara hakim olmadığı için inanıyorlar. Ayrıca teknik kavramlarla dili çok mükemmel manupüle etmişler. Örnek vermek gerekirse; bugün bütün dillerde ”normal” sözcüğü kullanılır “normal“ kelimesinin İbranice karşılığı HASTA demektir. Artık gerisini siz düşünün, bu kelimenin gerçek anlamını Googlede aramayın, bulamazsınız. Eğer Friedrich Weinreb “Leiblichkeit – Unser Körper und seine Organe als Ausdruck des ewigen Menschen.“ (tr. Vücudumuz ve organları ebedi insanların ifadesidir) kitabını okumasaydım bende “Normal“ kelimesinin ne anlama geldiğini bilmezdim.
Sistem bize yararlı olan hiçbirşeyi öğretmez kendimizi iyi yetiştirmek ve insanlık için yol bulma yeteneğinizi felç etmiştir, sistem bizim başarılı olmamızı engellemiştir, onun yanında çok iyi köleler haline getirmiştir. Bu bağlamda alfabe adlı belgesel filminin bütün anne baba ve çocuklarıyla seyretmelerini öneririm, bu filmde çocuklar ve gerçek bilim adamları konuşuyor.
Kaynak: http://www.alphabet-film.com/
Türk kızı Yakamoz Karakurt okul sistemini yerdenyere vuruyor:
“Lisede, kendi düşüncemizi oluşturmamız öğretilir, ancak onu nasıl ifade ettiğimiz ve fark yaratacağımızdan değil. Birşey sizi rahatsız ediyorsa, başkası için ne kadar küçük olursa olsun, ona karşı durmamız gerek. Bazılarına abartılı gelebilir ama okul sahip olduğum en önemli şeyi benden alıyor: çocukluğumu…“
Yakamoz Karakurt okul için yazdığ bu mektup Almanya’nın en önemli gazetesinde yer alır. Kaynak: Die Zeit Gazetesi.
http://www.zeit.de/2011/34/P-Schule
http://www.zeit.de/2011/34/P-Schule/seite-2
Alman bilim adamı nörobiyolog ve beyin araştırmacısı Prof. Dr. Gerald Hüther aynen şöyle diyor; “çocukların %98’i çok yetenekli okulu bitirdikten sonra sadece %2 kalıyor“
Bu korkunç bilanço sistemin verdiği çarpık eğitimden kaynaklanıyor, sistemi sorgulayın, A partisiyniş B partisiyniş üzerinde durmayın, bunlar sistemin suni tasarımlarıdır.
Die Welt gazetesi 2013 de özelikle gençler üzerinden araştırmaları olan Viyanalı bilim adamı Bernhard Heinzlmaier soruyor: Bay Heinzlmaier “Gençliğimiz ne kadar aptal?“
Bernhard Heinzlmaier: “Gençliğimiz en iyi mutlak şekilde aptal olma yolundadır, eğitim ve öğretim sistemimiz yalnızca OECD ve Pisa‘nın ekonomik yönlerine göre çalışmak zorundaysa gençlerin iyi bir şansa sahip olmasını beklemiyorum.“ Kaynak die Weld gazetesi sayfası;
https://www.welt.de/vermischtes/article118147140/Auf-dem-besten-Wege-in-die-absolute-Verbloedung.html
Avrupada hal böyleyken Türkiye‘de durum dahada vahimdir. Okul sisteminin amacı itaatkâr insanları yetiştirmektir, üniversiteler artık ucu açık ilime dayalı değil ideolojik odaklıdır. Amerikalı filozof matematikçi ve aktivist Bertrand Russel okul sistemi ile ilgili şu tespiti yapıyor:
“Eğitim sistemleri gerçek bilgileri iletmek için değil halkı yönetenlerin iradesine uydurmak için geliştirmiştir, okullarda zekice bir aldatma sistemi olmadan demokrasinin belirsizliğini korumak imkansız olurdu, ortalama bir vatandaşın bağımsız düşünmesi arzu edilmez çünkü bağımsız düşünenlerle başa çıkmanın zor olduğuna inanılır, sadece seçkinler düşünmeli geri kalanlar koyun sürüsü gibi liderlere itaat etmeli veya onları takip etmelidir. Bu doktrin demokraside bile tüm devlet eğitim sistemini tamamen mahvetti“
Hayatta bazen acı veren deneyimler vardır ve umutsuzca çıkmak istediğiniz derin bir çukura düşersiniz fakat sağlıklı bir özgüvene sahip olmak herşeyin üstesinden gelmeyi kolaylaştırır.
Kendini sistemin sahibi gösteren sözde seçkin soylu ve elit diye adlandıran özde ne idüğü belirsiz soysuzlar, onlar için çalışanlara, bunlar bizim “Analistlerimiz“ ve bize “analiz“ yapar derler, yani kısacası kendileri için çalışanları “Anal” olarak görüyorlar. Tabi bu kelimenin gerçek anlamanı bilmeyenler çok hatta hiç yok desem daha iyi olur, onlar tamamen saf ve iyi niyetli bir şekilde “analizden“ bahsederler, ben bunu yazıp bilmenizi istedim, bundan sonra bu kavramı kullanır veya kullanmazsınız sizin bileceğiniz iştir.
Sistem hokkabazları evrenimizi şuana kadar korkunç bir hale getirdiler, bu zavallılar bile mutlu değiller; çünkü onlar onarılmaz bir şekilde hastalar.
Partileri ve ideolojileri olmayan evreni yaratmak daha güzel olacaktır, Dünyada bütün halklar bunun için mücadele etmeli, benim mücadeledeki kastım kavga gürültü patırtı değildir, hatta ben yürüyüş yapmayı bile doğru buluyorum. Yapılan her aktif eylem sistemin işine yarıyor. Eylem yapmadan iş yapmak lazım, bütün insanlar bir ay işe gitmediğinde veya bir kere seçime gitmediğinde sistem çöker. İnsanlar hiç birşey değiştiremeyeceğine inanır, ancak eğer korkunuzu yendiyseniz çok şey değiştirebilir, koşullara uyum sağlayarak çok şey yapabilirsiniz. Gerçeklere uyum sağlamak zorunda değiliz, gerçek bize uymak zorundadır. Ne zaman bunu kavrarsak o zaman başarılı oluruz.
Şimdi size iki kavramı daha anlatacağım.
1- kavram partinin gerçek anlamıdır. ABD 1776 da kurulduktan bir süre sonra masonlar devleti sadece Cumhurbaşkanlığıyla uzun vadede yönetimeyeceklerini, ondan dolayı çok kıvrak bir zeka ile parti kavramını ortaya çıkartırlar. Parti terimi Latinceden “pars” tan geliyor. Pars bölmek anlamına gelir, Partis parçalama anlamına geliyor. Konunun daha iyi kavranması bakımından hatırlatmak için, Türkiye de kardeşler akrabalar arasında araziler bölüşüldüğünde bu senin parselin bu benim parselim diye bölüşürler, işte partide böl ve yönet demektir. Bu kadar açık ve net. Bundan dolayıdır ki partiler hiç bir dönem kamuoyu yararına çalışmazlar, siz onların yalanlarına bakmayın, zaten parti yasalarında yalan söylemek serbesttir, yapılan bütün çalışmalar da yüzeysel ve göstermeliktir. Örneğin hiç duydunuz mu bir parti vaadini yerine getirmediği için ceza almıştır diye? Öyle bir şey asla olmaz, eğer biz bu ülkeye faydalı olmak istiyorsak herşeyden önce gerçek anlamda ulusal Birliği sağlayıp partileri ortadan kaldırmak gerek.
2-kavram ise; faşizm kavramıdır, faşizm kelimesi İtalyanca “fascio” veya Latince “fascis” demektir. Çoğul olarak Fasces içine balta yerleştirilmiş bir çubuk demektir. Fasces roma imparatorluğunun en yüksek yöneticilerin resmi sembolü idi. Kısacası faşizm kelimesinin tam anlamı balta demektir. Şimdi siz okuyuculardan bir ricam var, kendiniz bakınız. ABD kongresinin genel Kurulunda sağında ve solunda birer büyük baltalı sembol vardır, ortada ise ABD bayrağı mevcuttur, işte o baltaların kelimenin tam anlamıyla ABD‘nin faşist bir devlet olduğunu kabul etmektir.
Bizdeki bilgisizler ordusu ABD deki demokrasisinden dem vururlar, şimdi çok merak ediyorum bundan sonra sözde batı demokrasisine hayran olanlar ne derler?
Medyamız çöp dolu bilgilerle donatılmıştır, sistem insanları neredeyse 24 saat boyunca doğal olmayan şeylerle meşgul tutmayı başarmıştır.
1888 Senesinde John Swinton New York Times Gazetesinin Eski Editörü, gazeteden ayrılmadan önce yaptığı konuşma bugünü de yansıtıyor:
“Hiç biriniz düşündüklerinizi olduğu gibi yazmaya cesaret edemezsiniz, bunu yapmaya kalktığınızda yazdıklarınızın basılmayacağını önceden bilirsiniz, çünkü çalıştığım gazetede bana düşüncelerimi açıkça yazmak için değil tersine yazmamam için haftalık bir ücret ödüyorlar, içinizde benzer biçimde benzer ücretler alan başkaları da vardır, düşüncelerini açıkça yazacak kadar salak olan herhangi biri sokaklarda başka bir iş arıyor olacaktır, gazetemin herhangi bir sayısında gerçek düşüncemi yayınlamaya kalksaydım 24 saat dolmadan işimden atılırdım.
Gazetecilerin işi gerçeği yok etmek düpedüz yalan söylemek saptırmak, kötülemek, servet sahiplerine dalkavukluk etmek, kendi günlük ekmeği uğruna yurdunu ve soyunu satmaktır, bunu sizde biliyorsunuz bende. Öyleyse şimdi burada ‘bağımsız özgür basının‘ şerefine kadeh kaldırmak saçmalığı da nereden çıktı? Bizler sahnenin arkasındaki zengin adamların oyuncakları kullarıyız, bizler ipleri çekilince zıplayan oyuncak kuklalarız, yeteneklerimiz olanaklarımız ve yaşamlarımız hepsi başkasının malı, bizler entelektüel fahişeleriz”
Tabi bu Jonh Swinto‘nun görüşü, ben Türkiye‘de hala sayısız namuslu dürüst gazetecilerin olduğuna inanıyorum. Bu adaletsiz sistem sadece nefret korku politikasından oluşur, bu sistem ekonomik gücün politik güce dönüştürüldüğü mekanizmalar yarattı, ayrıca sürekli toplumda başka düşüncede olan insanlara karşı nefret ve korku üretiliyor, esas tehlikeli olanda budur, insanların düşüncelerini bir sürü bahaneler üreterek bastırılıp engelleniyor. Demokrasi terimi bugüne kadar tüm düşünme olanaklarını ortadan kaldırdı, kara propaganda yoluyla insanların istekleri ve özgüvenleri bozuluyor, gerçekler ve düşünme olanakları görülmez hale getiriliyor. Endoktrinasyon sistematik olarak implante edildi. Televizyon haberlerine baktığınızda mahalle ve sokakların kavgasını göstermekten zevk alıyorlar, bu olacak iş değil.