Yazar Portal | Turkiye Interaktif Kose Yazarı Gazetesi
Cuma, Aralık 5, 2025
  • Giriş Yap
  • Ana Sayfa
  • Köşe Yazarları
  • Künye
  • Yayın İlkeleri
  • Yazar Müracaatı
  • Kurumsal
    • Misyon
    • Yayın Grubumuz
    • Logo
    • Reklam Tarifesi
  • Yazar Girişi
  • E-Posta
Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
  • Ana Sayfa
  • Köşe Yazarları
  • Künye
  • Yayın İlkeleri
  • Yazar Müracaatı
  • Kurumsal
    • Misyon
    • Yayın Grubumuz
    • Logo
    • Reklam Tarifesi
  • Yazar Girişi
  • E-Posta
Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
Yazar Portal | Turkiye Interaktif Kose Yazarı Gazetesi
Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
Anasayfa Yazarlar Cahit KARAÇ

Allah İle İnsanın Tanımı

Cahit KARAÇ Yazar Cahit KARAÇ
25 Ekim 2012
Cahit KARAÇ
0
400
Paylaşma
5k
Görüntülenme
Facebook'ta PaylaşTwitter'da Paylaş
Sevgili Milliyet Blog okurları, kendimi sizlere tanıtırken de belirttiğim üzere ilgi alanıma giren konulardan birisinin din olduğunu yazmıştım. Fakat kendimi bir din bilgini olarak görmediğimi de burada belirtmek zorundayım. Çünkü Arapça’yı bilmiyorum. Kur-an’ı Kerim’i de zar zor okuyorum. Onun için sizlerin bildiği klasik anlamda da Kur – an ‘ı Arapça okuyup, Türkçe tercüme edip anlam, ve mana vermesini bilen bir kişi asla değilim. Keşke anlayıp, mana vermesini bilseydim…

Ancak, kendimi övüp ukalalık etmeden hakkımdaki bir gerçeği de burada sizlerle paylaşmak istiyorum. O da şu; her konuda olduğu gibi, din konusunda da daha henüz ümmiyim.

Fakat bu ümmiliği, sakın ola! Sizler de bazı din adamlarımız gibi, zır cahillik anlamında anlamayasınız. Yazdıklarımı okuduğunuzda zaten ne demek istediğimi pek ala anlayacağınızı umarım. Çünkü ben, kendini tanıyıp bilmeyenin hiçbir şeyi bilmeyeceğini de bilirim. Onun için fazla söze gerek yok. Şimdilik ip uçlarını vereceğim. Daha sonra da inşallah çıkaracağım kitapta bildiğim her şeyi yazacağım.

Allah, yaratır, yaşatır, öğretir. Kulun gayreti ölçüsünde tekamüle erdirerek olgunlaştırır. Er geç sonunda da kendine döndürür.

Bu gün sizlere birkaç tanım ve tarif yapmak istiyorum. İlk tanımlayacağım varlık, yüce Allah’tır.

Bu konuda yanlış anlamaları önlemek için küçük bir açıklama yapmak istiyorum. O da şu; Allah’ın tarifi olmaz. Sevdirmek için tanımı olur. Çünkü tanımı Kur-an ifadesine göre yapılacağından sakıncası yoktur. Ama tarifi asla yapılamaz. Çünkü şirktir. Şirk olmasının sebebi de, tanımda benzetme yok. Halbuki tarifte bir şeye benzetme var. Çünkü her şey karşıtıyla (zıttıyla) kaimdir. Bir şeyin tarifi ancak karşıtıyla (zıttıyla) / karşıtına benzetmeyle yapılabilir. Onun için Allah’ın tarifi yapılmaz. Çünkü Allah, her şeyde sıfatlarıyla var olmasına karşın, hiçbir şeyde zatıyla asla yoktur. Onun için Allah, hem her şeye benzer, her şeyde var. Hem de hiçbir şeye benzemez, onun için hiçbir şeyde de yok. . Dolayısıyla Allah’ın karşıtı ve benzeri asla yoktur. Olamaz da. O nedenle de Allah’ın tarifi yapılamaz. Yapılırsa da şirktir. Ama sevdirme amaçlı, yapılan tanımda bir sakınca yoktur. Onun için bu ayrıma dikkat etmek gerekir.

Biliyorsunuz, insan bir varlığı ne kadar iyi tanırsa, o kadar da çok sever. Çünkü tanınıp bilinmeyen varlıklar pek sevilmezler. Sevilmek istenilse de korkulup ürkülünülür.

Hele bir de din adamlarımız, kendilerinin yaptıramadıklarını bizlere Allah korkusuyla yaptırabilmek için haşa Allah’ı öyle bir anlatıyorlar ki, korkup ürkmemek elde değil.

Peki, korkulup ürkülen bir varlık, sizce hiç sevilir mi? Elbette sevilmez. Fakat insanlarımız düşüncesiz davranarak kaş yapayım derken göz çıkarmışlar.

Onun için insanımızın bu gün dini bilgisi az, inancı zayıf. İnandığını söyleyenlerin bir çoğu da bana göre neye nasıl inandığını tam manasıyla bilmiyor. “Lâ ilâhe illâllah” diyor. Gerisini bilmediği için de ne yapsın zavallı, teslim olup Allah kerim diyor…

Ondan sonrası vicdanlara kaldığından son durumumuz malum, hiç iç açıcı değil. Onun için her yerden bilen bilmeyen saldırıyor.

Zaten savunma yapabilecek pek fazla din bilginimizde yok. Olmadığı içinde herkes oradan buran alıp yaptığı yarım yamalak tercüme şeklindeki çeviriyle işi bencil bir şekilde götürmeye çalışmaktadırlar. Çünkü alim olan mütevazı olur. Ben şu ana kadar alim vasfında sayıları üçe ulaşan din bilginini maalesef bir arada hiç görmedim. Kim ne derse desin bu konuda çok üzgünüm.

Öğrenmek isteyenlere de zaten pek fazla bir şey öğretilmiyor. Hep aynı şeyler söyleniyor. Aynı şeylerin etrafında dönüp dolaşılıyor. Çünkü her şey dünyalık, her şey Allah rızasından uzak. O nedene de aklı olan değil, (istisnalar elbette hariç) ağzı olan konuşuyor. Onun içinde her kes işine geldiği gibi anlatıp konuşuyor.

Belki bende onlardan biriyim. Kim bilir… Çünkü Allah’tan başka gaip olanı, geleceği kimse bilmez. Her şey ortaya dökülmeli ki, değerlendirip takdir edebilesiniz. Öyle değil mi? .

Din denilince insan aklına Allah, akıl, vahiy, ilim, düşünce, idrak ve iman (inanç) üzere ahireti unutmadan doğru yaşamak (takva sahibi olmak gerekir.) gelir.

Bir şeyi doğru anlayıp doğru kavrayabilmek için her şeyden önce o konu hakkındaki bazı kavramları bilmek gerekir diye düşünüyorum.

Çünkü “ Hiçbir mahlukat ne boşuna yaratılmıştır. Ne de başı boş bırakılmıştır.

O nedenle de bu gün sizleri fazla sıkıp yormadan Allah ile insanın tanımını yapmaya çalışacağım. Fakat sizlerden de düşünüp yorum belirtmenizi istirham edeceğim. Lütfedip duygu ve düşüncelerinizi yazarsanız sevinirim. Elbette bilginin daha fazlası kitapta olacaktır.

Allah’ı ; Esma – Ül Hüsna isimlerinin yanı sıra bir de; Verip – alan, kendinden öncesi ve sonrası olmayan, alemleri ve içindekilere ait tüm varlıkları kendine layık has özellikte, buyruğuna uygun her hareketi yapıp edici, hüner ve marifete sahip, evvelde kendi varlığı ile yaratıp var ettiği, katındaki öz’den, çokluk denilen dünya alem içindeki her bir parçayı, bu öz ile olgun sonda birlenip bir edilecek bütünün parçaları olarak yaratıp, sonra bütün bu yarattıklarını zaman ve mekana bağlı tekamül evreleri içinde, kendi ilahi iradesine bağlı hüküm gereğince, başlangıçta murat edip koyduğu ilahi kader prensibine uygun, sınıfsal olgunlaşmalarını sağlamak için bu büyük oluşun ve oluşumun başı ile sonunu birleyip bir edecek olan, yaratılmış (çokluktan sayılan) bütünün içindeki (bütün alemlerdeki tüm varlıkları) her bir parçayı sebeplere bağlı, birbiri içinde halden hale sokup terbiye ederek, sonunda birleştirilmiş bir bütünü oluşturmaya yönelik oluşturulmuş bu büyük sirkülasyon içindeki oluşumu sağlayarak, olgun son denilen başlangıçtaki başa, bütün yaratılmışların geri dönüşlerini sağlayacak olan ilahi yüce gücün, akli ve ilmi kudret ve kuvvetin adı diye tanımlamanın doğru olduğunu düşünüyorum.

İnsanı da; bedenini oluşturan cisminin özü, mayası topraktan olup, zamanla halden hale girerek, kendi içinde ileriye dönük, uygun kıvama gelen, sperm ve kromozomlardan zigot şeklinde oluşurken ruhla tanışarak şekil biçim alan, kalıba giren, büyümeye, gelişmeye, olgunlaşmaya, çürüyüp kokarak yok olmaya meyilli, fıtri sözleşme ile kendine emanet edilecek olan canın koruyup kollayıcısı olan bu dış kabuğa beden; Beden denilen bu kabuk içine Allah tarafından “Ahsen-i Takvim” e uygun canı oluşturacak olan hayat iksiri özelliği taşıyan ruh denilen enerjiyle buluşup şereflendirilen, yaptıklarından sorumlu, dünya gibi düzülüp- bozulan, fizik ötesi (gaip) alem gibi gizemleri olan, kendi ilmiyle cüzi kudret ve kuvvet bulan, insan bedeni denilen dış kabuğa bürünmüş ruh denilen enerjinin oluşturduğu canlı varlığa insan denir. Diye düşünüyorum.

Saygı ve sevgilerimle hoşça kalınız…

Sevgili Milliyet Blog okurları, kendimi sizlere tanıtırken de belirttiğim üzere ilgi alanıma giren konulardan birisinin din olduğunu yazmıştım. Fakat kendimi bir din bilgini olarak görmediğimi de burada belirtmek zorundayım. Çünkü Arapça’yı bilmiyorum. Kur-an’ı Kerim’i de zar zor okuyorum. Onun için sizlerin bildiği klasik anlamda da Kur – an ‘ı Arapça okuyup, Türkçe tercüme edip anlam, ve mana vermesini bilen bir kişi asla değilim. Keşke anlayıp, mana vermesini bilseydim…

Ancak, kendimi övüp ukalalık etmeden hakkımdaki bir gerçeği de burada sizlerle paylaşmak istiyorum. O da şu; her konuda olduğu gibi, din konusunda da daha henüz ümmiyim.

Fakat bu ümmiliği, sakın ola! Sizler de bazı din adamlarımız gibi, zır cahillik anlamında anlamayasınız. Yazdıklarımı okuduğunuzda zaten ne demek istediğimi pek ala anlayacağınızı umarım. Çünkü ben, kendini tanıyıp bilmeyenin hiçbir şeyi bilmeyeceğini de bilirim. Onun için fazla söze gerek yok. Şimdilik ip uçlarını vereceğim. Daha sonra da inşallah çıkaracağım kitapta bildiğim her şeyi yazacağım.

Allah, yaratır, yaşatır, öğretir. Kulun gayreti ölçüsünde tekamüle erdirerek olgunlaştırır. Er geç sonunda da kendine döndürür.

Bu gün sizlere birkaç tanım ve tarif yapmak istiyorum. İlk tanımlayacağım varlık, yüce Allah’tır.

Bu konuda yanlış anlamaları önlemek için küçük bir açıklama yapmak istiyorum. O da şu; Allah’ın tarifi olmaz. Sevdirmek için tanımı olur. Çünkü tanımı Kur-an ifadesine göre yapılacağından sakıncası yoktur. Ama tarifi asla yapılamaz. Çünkü şirktir. Şirk olmasının sebebi de, tanımda benzetme yok. Halbuki tarifte bir şeye benzetme var. Çünkü her şey karşıtıyla (zıttıyla) kaimdir. Bir şeyin tarifi ancak karşıtıyla (zıttıyla) / karşıtına benzetmeyle yapılabilir. Onun için Allah’ın tarifi yapılmaz. Çünkü Allah, her şeyde sıfatlarıyla var olmasına karşın, hiçbir şeyde zatıyla asla yoktur. Onun için Allah, hem her şeye benzer, her şeyde var. Hem de hiçbir şeye benzemez, onun için hiçbir şeyde de yok. . Dolayısıyla Allah’ın karşıtı ve benzeri asla yoktur. Olamaz da. O nedenle de Allah’ın tarifi yapılamaz. Yapılırsa da şirktir. Ama sevdirme amaçlı, yapılan tanımda bir sakınca yoktur. Onun için bu ayrıma dikkat etmek gerekir.

Biliyorsunuz, insan bir varlığı ne kadar iyi tanırsa, o kadar da çok sever. Çünkü tanınıp bilinmeyen varlıklar pek sevilmezler. Sevilmek istenilse de korkulup ürkülünülür.

Hele bir de din adamlarımız, kendilerinin yaptıramadıklarını bizlere Allah korkusuyla yaptırabilmek için haşa Allah’ı öyle bir anlatıyorlar ki, korkup ürkmemek elde değil.

Peki, korkulup ürkülen bir varlık, sizce hiç sevilir mi? Elbette sevilmez. Fakat insanlarımız düşüncesiz davranarak kaş yapayım derken göz çıkarmışlar.

Onun için insanımızın bu gün dini bilgisi az, inancı zayıf. İnandığını söyleyenlerin bir çoğu da bana göre neye nasıl inandığını tam manasıyla bilmiyor. “Lâ ilâhe illâllah” diyor. Gerisini bilmediği için de ne yapsın zavallı, teslim olup Allah kerim diyor…

Ondan sonrası vicdanlara kaldığından son durumumuz malum, hiç iç açıcı değil. Onun için her yerden bilen bilmeyen saldırıyor.

Zaten savunma yapabilecek pek fazla din bilginimizde yok. Olmadığı içinde herkes oradan buran alıp yaptığı yarım yamalak tercüme şeklindeki çeviriyle işi bencil bir şekilde götürmeye çalışmaktadırlar. Çünkü alim olan mütevazı olur. Ben şu ana kadar alim vasfında sayıları üçe ulaşan din bilginini maalesef bir arada hiç görmedim. Kim ne derse desin bu konuda çok üzgünüm.

Öğrenmek isteyenlere de zaten pek fazla bir şey öğretilmiyor. Hep aynı şeyler söyleniyor. Aynı şeylerin etrafında dönüp dolaşılıyor. Çünkü her şey dünyalık, her şey Allah rızasından uzak. O nedene de aklı olan değil, (istisnalar elbette hariç) ağzı olan konuşuyor. Onun içinde her kes işine geldiği gibi anlatıp konuşuyor.

Belki bende onlardan biriyim. Kim bilir… Çünkü Allah’tan başka gaip olanı, geleceği kimse bilmez. Her şey ortaya dökülmeli ki, değerlendirip takdir edebilesiniz. Öyle değil mi? .

Din denilince insan aklına Allah, akıl, vahiy, ilim, düşünce, idrak ve iman (inanç) üzere ahireti unutmadan doğru yaşamak (takva sahibi olmak gerekir.) gelir.

Bir şeyi doğru anlayıp doğru kavrayabilmek için her şeyden önce o konu hakkındaki bazı kavramları bilmek gerekir diye düşünüyorum.

Çünkü “ Hiçbir mahlukat ne boşuna yaratılmıştır. Ne de başı boş bırakılmıştır.

O nedenle de bu gün sizleri fazla sıkıp yormadan Allah ile insanın tanımını yapmaya çalışacağım. Fakat sizlerden de düşünüp yorum belirtmenizi istirham edeceğim. Lütfedip duygu ve düşüncelerinizi yazarsanız sevinirim. Elbette bilginin daha fazlası kitapta olacaktır.

Allah’ı ; Esma – Ül Hüsna isimlerinin yanı sıra bir de; Verip – alan, kendinden öncesi ve sonrası olmayan, alemleri ve içindekilere ait tüm varlıkları kendine layık has özellikte, buyruğuna uygun her hareketi yapıp edici, hüner ve marifete sahip, evvelde kendi varlığı ile yaratıp var ettiği, katındaki öz’den, çokluk denilen dünya alem içindeki her bir parçayı, bu öz ile olgun sonda birlenip bir edilecek bütünün parçaları olarak yaratıp, sonra bütün bu yarattıklarını zaman ve mekana bağlı tekamül evreleri içinde, kendi ilahi iradesine bağlı hüküm gereğince, başlangıçta murat edip koyduğu ilahi kader prensibine uygun, sınıfsal olgunlaşmalarını sağlamak için bu büyük oluşun ve oluşumun başı ile sonunu birleyip bir edecek olan, yaratılmış (çokluktan sayılan) bütünün içindeki (bütün alemlerdeki tüm varlıkları) her bir parçayı sebeplere bağlı, birbiri içinde halden hale sokup terbiye ederek, sonunda birleştirilmiş bir bütünü oluşturmaya yönelik oluşturulmuş bu büyük sirkülasyon içindeki oluşumu sağlayarak, olgun son denilen başlangıçtaki başa, bütün yaratılmışların geri dönüşlerini sağlayacak olan ilahi yüce gücün, akli ve ilmi kudret ve kuvvetin adı diye tanımlamanın doğru olduğunu düşünüyorum.

İnsanı da; bedenini oluşturan cisminin özü, mayası topraktan olup, zamanla halden hale girerek, kendi içinde ileriye dönük, uygun kıvama gelen, sperm ve kromozomlardan zigot şeklinde oluşurken ruhla tanışarak şekil biçim alan, kalıba giren, büyümeye, gelişmeye, olgunlaşmaya, çürüyüp kokarak yok olmaya meyilli, fıtri sözleşme ile kendine emanet edilecek olan canın koruyup kollayıcısı olan bu dış kabuğa beden; Beden denilen bu kabuk içine Allah tarafından “Ahsen-i Takvim” e uygun canı oluşturacak olan hayat iksiri özelliği taşıyan ruh denilen enerjiyle buluşup şereflendirilen, yaptıklarından sorumlu, dünya gibi düzülüp- bozulan, fizik ötesi (gaip) alem gibi gizemleri olan, kendi ilmiyle cüzi kudret ve kuvvet bulan, insan bedeni denilen dış kabuğa bürünmüş ruh denilen enerjinin oluşturduğu canlı varlığa insan denir. Diye düşünüyorum.

Saygı ve sevgilerimle hoşça kalınız…

Sevgili Milliyet Blog okurları, kendimi sizlere tanıtırken de belirttiğim üzere ilgi alanıma giren konulardan birisinin din olduğunu yazmıştım. Fakat kendimi bir din bilgini olarak görmediğimi de burada belirtmek zorundayım. Çünkü Arapça’yı bilmiyorum. Kur-an’ı Kerim’i de zar zor okuyorum. Onun için sizlerin bildiği klasik anlamda da Kur – an ‘ı Arapça okuyup, Türkçe tercüme edip anlam, ve mana vermesini bilen bir kişi asla değilim. Keşke anlayıp, mana vermesini bilseydim…

Ancak, kendimi övüp ukalalık etmeden hakkımdaki bir gerçeği de burada sizlerle paylaşmak istiyorum. O da şu; her konuda olduğu gibi, din konusunda da daha henüz ümmiyim.

Fakat bu ümmiliği, sakın ola! Sizler de bazı din adamlarımız gibi, zır cahillik anlamında anlamayasınız. Yazdıklarımı okuduğunuzda zaten ne demek istediğimi pek ala anlayacağınızı umarım. Çünkü ben, kendini tanıyıp bilmeyenin hiçbir şeyi bilmeyeceğini de bilirim. Onun için fazla söze gerek yok. Şimdilik ip uçlarını vereceğim. Daha sonra da inşallah çıkaracağım kitapta bildiğim her şeyi yazacağım.

Allah, yaratır, yaşatır, öğretir. Kulun gayreti ölçüsünde tekamüle erdirerek olgunlaştırır. Er geç sonunda da kendine döndürür.

Bu gün sizlere birkaç tanım ve tarif yapmak istiyorum. İlk tanımlayacağım varlık, yüce Allah’tır.

Bu konuda yanlış anlamaları önlemek için küçük bir açıklama yapmak istiyorum. O da şu; Allah’ın tarifi olmaz. Sevdirmek için tanımı olur. Çünkü tanımı Kur-an ifadesine göre yapılacağından sakıncası yoktur. Ama tarifi asla yapılamaz. Çünkü şirktir. Şirk olmasının sebebi de, tanımda benzetme yok. Halbuki tarifte bir şeye benzetme var. Çünkü her şey karşıtıyla (zıttıyla) kaimdir. Bir şeyin tarifi ancak karşıtıyla (zıttıyla) / karşıtına benzetmeyle yapılabilir. Onun için Allah’ın tarifi yapılmaz. Çünkü Allah, her şeyde sıfatlarıyla var olmasına karşın, hiçbir şeyde zatıyla asla yoktur. Onun için Allah, hem her şeye benzer, her şeyde var. Hem de hiçbir şeye benzemez, onun için hiçbir şeyde de yok. . Dolayısıyla Allah’ın karşıtı ve benzeri asla yoktur. Olamaz da. O nedenle de Allah’ın tarifi yapılamaz. Yapılırsa da şirktir. Ama sevdirme amaçlı, yapılan tanımda bir sakınca yoktur. Onun için bu ayrıma dikkat etmek gerekir.

Biliyorsunuz, insan bir varlığı ne kadar iyi tanırsa, o kadar da çok sever. Çünkü tanınıp bilinmeyen varlıklar pek sevilmezler. Sevilmek istenilse de korkulup ürkülünülür.

Hele bir de din adamlarımız, kendilerinin yaptıramadıklarını bizlere Allah korkusuyla yaptırabilmek için haşa Allah’ı öyle bir anlatıyorlar ki, korkup ürkmemek elde değil.

Peki, korkulup ürkülen bir varlık, sizce hiç sevilir mi? Elbette sevilmez. Fakat insanlarımız düşüncesiz davranarak kaş yapayım derken göz çıkarmışlar.

Onun için insanımızın bu gün dini bilgisi az, inancı zayıf. İnandığını söyleyenlerin bir çoğu da bana göre neye nasıl inandığını tam manasıyla bilmiyor. “Lâ ilâhe illâllah” diyor. Gerisini bilmediği için de ne yapsın zavallı, teslim olup Allah kerim diyor…

Ondan sonrası vicdanlara kaldığından son durumumuz malum, hiç iç açıcı değil. Onun için her yerden bilen bilmeyen saldırıyor.

Zaten savunma yapabilecek pek fazla din bilginimizde yok. Olmadığı içinde herkes oradan buran alıp yaptığı yarım yamalak tercüme şeklindeki çeviriyle işi bencil bir şekilde götürmeye çalışmaktadırlar. Çünkü alim olan mütevazı olur. Ben şu ana kadar alim vasfında sayıları üçe ulaşan din bilginini maalesef bir arada hiç görmedim. Kim ne derse desin bu konuda çok üzgünüm.

Öğrenmek isteyenlere de zaten pek fazla bir şey öğretilmiyor. Hep aynı şeyler söyleniyor. Aynı şeylerin etrafında dönüp dolaşılıyor. Çünkü her şey dünyalık, her şey Allah rızasından uzak. O nedene de aklı olan değil, (istisnalar elbette hariç) ağzı olan konuşuyor. Onun içinde her kes işine geldiği gibi anlatıp konuşuyor.

Belki bende onlardan biriyim. Kim bilir… Çünkü Allah’tan başka gaip olanı, geleceği kimse bilmez. Her şey ortaya dökülmeli ki, değerlendirip takdir edebilesiniz. Öyle değil mi? .

Din denilince insan aklına Allah, akıl, vahiy, ilim, düşünce, idrak ve iman (inanç) üzere ahireti unutmadan doğru yaşamak (takva sahibi olmak gerekir.) gelir.

Bir şeyi doğru anlayıp doğru kavrayabilmek için her şeyden önce o konu hakkındaki bazı kavramları bilmek gerekir diye düşünüyorum.

Çünkü “ Hiçbir mahlukat ne boşuna yaratılmıştır. Ne de başı boş bırakılmıştır.

O nedenle de bu gün sizleri fazla sıkıp yormadan Allah ile insanın tanımını yapmaya çalışacağım. Fakat sizlerden de düşünüp yorum belirtmenizi istirham edeceğim. Lütfedip duygu ve düşüncelerinizi yazarsanız sevinirim. Elbette bilginin daha fazlası kitapta olacaktır.

Allah’ı ; Esma – Ül Hüsna isimlerinin yanı sıra bir de; Verip – alan, kendinden öncesi ve sonrası olmayan, alemleri ve içindekilere ait tüm varlıkları kendine layık has özellikte, buyruğuna uygun her hareketi yapıp edici, hüner ve marifete sahip, evvelde kendi varlığı ile yaratıp var ettiği, katındaki öz’den, çokluk denilen dünya alem içindeki her bir parçayı, bu öz ile olgun sonda birlenip bir edilecek bütünün parçaları olarak yaratıp, sonra bütün bu yarattıklarını zaman ve mekana bağlı tekamül evreleri içinde, kendi ilahi iradesine bağlı hüküm gereğince, başlangıçta murat edip koyduğu ilahi kader prensibine uygun, sınıfsal olgunlaşmalarını sağlamak için bu büyük oluşun ve oluşumun başı ile sonunu birleyip bir edecek olan, yaratılmış (çokluktan sayılan) bütünün içindeki (bütün alemlerdeki tüm varlıkları) her bir parçayı sebeplere bağlı, birbiri içinde halden hale sokup terbiye ederek, sonunda birleştirilmiş bir bütünü oluşturmaya yönelik oluşturulmuş bu büyük sirkülasyon içindeki oluşumu sağlayarak, olgun son denilen başlangıçtaki başa, bütün yaratılmışların geri dönüşlerini sağlayacak olan ilahi yüce gücün, akli ve ilmi kudret ve kuvvetin adı diye tanımlamanın doğru olduğunu düşünüyorum.

İnsanı da; bedenini oluşturan cisminin özü, mayası topraktan olup, zamanla halden hale girerek, kendi içinde ileriye dönük, uygun kıvama gelen, sperm ve kromozomlardan zigot şeklinde oluşurken ruhla tanışarak şekil biçim alan, kalıba giren, büyümeye, gelişmeye, olgunlaşmaya, çürüyüp kokarak yok olmaya meyilli, fıtri sözleşme ile kendine emanet edilecek olan canın koruyup kollayıcısı olan bu dış kabuğa beden; Beden denilen bu kabuk içine Allah tarafından “Ahsen-i Takvim” e uygun canı oluşturacak olan hayat iksiri özelliği taşıyan ruh denilen enerjiyle buluşup şereflendirilen, yaptıklarından sorumlu, dünya gibi düzülüp- bozulan, fizik ötesi (gaip) alem gibi gizemleri olan, kendi ilmiyle cüzi kudret ve kuvvet bulan, insan bedeni denilen dış kabuğa bürünmüş ruh denilen enerjinin oluşturduğu canlı varlığa insan denir. Diye düşünüyorum.

Saygı ve sevgilerimle hoşça kalınız…

Sevgili Milliyet Blog okurları, kendimi sizlere tanıtırken de belirttiğim üzere ilgi alanıma giren konulardan birisinin din olduğunu yazmıştım. Fakat kendimi bir din bilgini olarak görmediğimi de burada belirtmek zorundayım. Çünkü Arapça’yı bilmiyorum. Kur-an’ı Kerim’i de zar zor okuyorum. Onun için sizlerin bildiği klasik anlamda da Kur – an ‘ı Arapça okuyup, Türkçe tercüme edip anlam, ve mana vermesini bilen bir kişi asla değilim. Keşke anlayıp, mana vermesini bilseydim…

Ancak, kendimi övüp ukalalık etmeden hakkımdaki bir gerçeği de burada sizlerle paylaşmak istiyorum. O da şu; her konuda olduğu gibi, din konusunda da daha henüz ümmiyim.

Fakat bu ümmiliği, sakın ola! Sizler de bazı din adamlarımız gibi, zır cahillik anlamında anlamayasınız. Yazdıklarımı okuduğunuzda zaten ne demek istediğimi pek ala anlayacağınızı umarım. Çünkü ben, kendini tanıyıp bilmeyenin hiçbir şeyi bilmeyeceğini de bilirim. Onun için fazla söze gerek yok. Şimdilik ip uçlarını vereceğim. Daha sonra da inşallah çıkaracağım kitapta bildiğim her şeyi yazacağım.

Allah, yaratır, yaşatır, öğretir. Kulun gayreti ölçüsünde tekamüle erdirerek olgunlaştırır. Er geç sonunda da kendine döndürür.

Bu gün sizlere birkaç tanım ve tarif yapmak istiyorum. İlk tanımlayacağım varlık, yüce Allah’tır.

Bu konuda yanlış anlamaları önlemek için küçük bir açıklama yapmak istiyorum. O da şu; Allah’ın tarifi olmaz. Sevdirmek için tanımı olur. Çünkü tanımı Kur-an ifadesine göre yapılacağından sakıncası yoktur. Ama tarifi asla yapılamaz. Çünkü şirktir. Şirk olmasının sebebi de, tanımda benzetme yok. Halbuki tarifte bir şeye benzetme var. Çünkü her şey karşıtıyla (zıttıyla) kaimdir. Bir şeyin tarifi ancak karşıtıyla (zıttıyla) / karşıtına benzetmeyle yapılabilir. Onun için Allah’ın tarifi yapılmaz. Çünkü Allah, her şeyde sıfatlarıyla var olmasına karşın, hiçbir şeyde zatıyla asla yoktur. Onun için Allah, hem her şeye benzer, her şeyde var. Hem de hiçbir şeye benzemez, onun için hiçbir şeyde de yok. . Dolayısıyla Allah’ın karşıtı ve benzeri asla yoktur. Olamaz da. O nedenle de Allah’ın tarifi yapılamaz. Yapılırsa da şirktir. Ama sevdirme amaçlı, yapılan tanımda bir sakınca yoktur. Onun için bu ayrıma dikkat etmek gerekir.

Biliyorsunuz, insan bir varlığı ne kadar iyi tanırsa, o kadar da çok sever. Çünkü tanınıp bilinmeyen varlıklar pek sevilmezler. Sevilmek istenilse de korkulup ürkülünülür.

Hele bir de din adamlarımız, kendilerinin yaptıramadıklarını bizlere Allah korkusuyla yaptırabilmek için haşa Allah’ı öyle bir anlatıyorlar ki, korkup ürkmemek elde değil.

Peki, korkulup ürkülen bir varlık, sizce hiç sevilir mi? Elbette sevilmez. Fakat insanlarımız düşüncesiz davranarak kaş yapayım derken göz çıkarmışlar.

Onun için insanımızın bu gün dini bilgisi az, inancı zayıf. İnandığını söyleyenlerin bir çoğu da bana göre neye nasıl inandığını tam manasıyla bilmiyor. “Lâ ilâhe illâllah” diyor. Gerisini bilmediği için de ne yapsın zavallı, teslim olup Allah kerim diyor…

Ondan sonrası vicdanlara kaldığından son durumumuz malum, hiç iç açıcı değil. Onun için her yerden bilen bilmeyen saldırıyor.

Zaten savunma yapabilecek pek fazla din bilginimizde yok. Olmadığı içinde herkes oradan buran alıp yaptığı yarım yamalak tercüme şeklindeki çeviriyle işi bencil bir şekilde götürmeye çalışmaktadırlar. Çünkü alim olan mütevazı olur. Ben şu ana kadar alim vasfında sayıları üçe ulaşan din bilginini maalesef bir arada hiç görmedim. Kim ne derse desin bu konuda çok üzgünüm.

Öğrenmek isteyenlere de zaten pek fazla bir şey öğretilmiyor. Hep aynı şeyler söyleniyor. Aynı şeylerin etrafında dönüp dolaşılıyor. Çünkü her şey dünyalık, her şey Allah rızasından uzak. O nedene de aklı olan değil, (istisnalar elbette hariç) ağzı olan konuşuyor. Onun içinde her kes işine geldiği gibi anlatıp konuşuyor.

Belki bende onlardan biriyim. Kim bilir… Çünkü Allah’tan başka gaip olanı, geleceği kimse bilmez. Her şey ortaya dökülmeli ki, değerlendirip takdir edebilesiniz. Öyle değil mi? .

Din denilince insan aklına Allah, akıl, vahiy, ilim, düşünce, idrak ve iman (inanç) üzere ahireti unutmadan doğru yaşamak (takva sahibi olmak gerekir.) gelir.

Bir şeyi doğru anlayıp doğru kavrayabilmek için her şeyden önce o konu hakkındaki bazı kavramları bilmek gerekir diye düşünüyorum.

Çünkü “ Hiçbir mahlukat ne boşuna yaratılmıştır. Ne de başı boş bırakılmıştır.

O nedenle de bu gün sizleri fazla sıkıp yormadan Allah ile insanın tanımını yapmaya çalışacağım. Fakat sizlerden de düşünüp yorum belirtmenizi istirham edeceğim. Lütfedip duygu ve düşüncelerinizi yazarsanız sevinirim. Elbette bilginin daha fazlası kitapta olacaktır.

Allah’ı ; Esma – Ül Hüsna isimlerinin yanı sıra bir de; Verip – alan, kendinden öncesi ve sonrası olmayan, alemleri ve içindekilere ait tüm varlıkları kendine layık has özellikte, buyruğuna uygun her hareketi yapıp edici, hüner ve marifete sahip, evvelde kendi varlığı ile yaratıp var ettiği, katındaki öz’den, çokluk denilen dünya alem içindeki her bir parçayı, bu öz ile olgun sonda birlenip bir edilecek bütünün parçaları olarak yaratıp, sonra bütün bu yarattıklarını zaman ve mekana bağlı tekamül evreleri içinde, kendi ilahi iradesine bağlı hüküm gereğince, başlangıçta murat edip koyduğu ilahi kader prensibine uygun, sınıfsal olgunlaşmalarını sağlamak için bu büyük oluşun ve oluşumun başı ile sonunu birleyip bir edecek olan, yaratılmış (çokluktan sayılan) bütünün içindeki (bütün alemlerdeki tüm varlıkları) her bir parçayı sebeplere bağlı, birbiri içinde halden hale sokup terbiye ederek, sonunda birleştirilmiş bir bütünü oluşturmaya yönelik oluşturulmuş bu büyük sirkülasyon içindeki oluşumu sağlayarak, olgun son denilen başlangıçtaki başa, bütün yaratılmışların geri dönüşlerini sağlayacak olan ilahi yüce gücün, akli ve ilmi kudret ve kuvvetin adı diye tanımlamanın doğru olduğunu düşünüyorum.

İnsanı da; bedenini oluşturan cisminin özü, mayası topraktan olup, zamanla halden hale girerek, kendi içinde ileriye dönük, uygun kıvama gelen, sperm ve kromozomlardan zigot şeklinde oluşurken ruhla tanışarak şekil biçim alan, kalıba giren, büyümeye, gelişmeye, olgunlaşmaya, çürüyüp kokarak yok olmaya meyilli, fıtri sözleşme ile kendine emanet edilecek olan canın koruyup kollayıcısı olan bu dış kabuğa beden; Beden denilen bu kabuk içine Allah tarafından “Ahsen-i Takvim” e uygun canı oluşturacak olan hayat iksiri özelliği taşıyan ruh denilen enerjiyle buluşup şereflendirilen, yaptıklarından sorumlu, dünya gibi düzülüp- bozulan, fizik ötesi (gaip) alem gibi gizemleri olan, kendi ilmiyle cüzi kudret ve kuvvet bulan, insan bedeni denilen dış kabuğa bürünmüş ruh denilen enerjinin oluşturduğu canlı varlığa insan denir. Diye düşünüyorum.

Saygı ve sevgilerimle hoşça kalınız…

Paylaş
Etiketler: Allahinsan
Önceki Yazı

Önce Hac, Sonra Kurban (I)

Sonraki Yazı

Önce Hac, Sonra Kurban…(II)

Cahit KARAÇ

Cahit KARAÇ

İlişkili Yazılar

Cahit KARAÇ

Barış

19 Nisan 2019
5k
Cahit KARAÇ

İnsan ve Ağaç

16 Nisan 2019
5k
Cahit KARAÇ

Cahit’ten Özlü Sözler

26 Şubat 2019
5k
Cahit KARAÇ

İnsan ve Ağaç

23 Şubat 2018
5k
Sonraki Yazı

Önce Hac, Sonra Kurban...(II)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Trendler
  • Yorumlar
  • En son
Aşık Veysel ve Kara Toprak Türküsü Hikayesi

Aşık Veysel ve Kara Toprak Türküsü Hikayesi

22 Mart 2019
Ayak Tabanına Veya Göğüse Vicks Sürmenin Faydası Yok

Ayak Tabanına Veya Göğüse Vicks Sürmenin Faydası Yok

24 Ocak 2016

Yok Saymak

28 Mart 2020

Yıldızname Baktırmak Günah mı…Günah…

09 Haziran 2022

Keltepen’in Taşları /Şu Akkuşun Gürgenleri

18 Nisan 2020
Göyçe Zengezur Türk Cumhuriyeti

Göyçe Zengezur Türk Cumhuriyeti

21 Eylül 2022

Tüketicilerin Süt Tozu Dilekçeleri!

97

Fethullah Gülen’e 19 Soru

72

Ayasofya Açılsın Zincirler Kırılsın

70

İslâm Dışı Bir Uygulama: Çocuk Sünneti…

45

Gıda Mühendislerinin Petek Ataman’a Çağrısı

40

Şarkı Sözü Alan Var mı?

39
Türkiye’nin Ortak Geleceği: Birlik, Kimlik ve Toplumsal Dayanıklılık Üzerine Kapsamlı Bir Düşünüş

Türkiye’nin Ortak Geleceği: Birlik, Kimlik ve Toplumsal Dayanıklılık Üzerine Kapsamlı Bir Düşünüş

05 Aralık 2025
Nasıl Bir Toplum Olduk. Birinin Ak Dediğine Diğeri Kara Diyor

Nasıl Bir Toplum Olduk. Birinin Ak Dediğine Diğeri Kara Diyor

05 Aralık 2025
Ve Bilirsin

Ve Bilirsin

05 Aralık 2025
Yaşlı Adam Yanıyor

Yaşlı Adam Yanıyor

05 Aralık 2025
Yörüklerin Harika Öğütleri

Yörüklerin Harika Öğütleri

05 Aralık 2025
Sen veya Sizlere

Sen veya Sizlere

04 Aralık 2025

Köşe Yazarları

Türkiye Deprem Haritası

 

Ayın Sözü

Lütfen Duyarlı Olalım!

de, da vb. bağlaçlar ayrı yazılır.

Cümle bitişinde noktalama yapılır. Boşluk bırakılır, yeni cümleye büyük harfle başlanır.

Dilimiz kadar, edebiyatımıza da özen gösterelim.

Arşiv

Sosyal Medya’da Biz

  • Facebook
  • İnstagram
  • Twitter

Entelektüel Künyemiz!

Online Bilgi İletişim, Sanat ve Medya Hizmetleri, (ICAM | Information, Communication, Art and Media Network) Bilgiağı Yayın Grubu bileşeni YAZAR PORTAL, her gün yenilenen güncel yayınıyla birbirinden değerli köşe yazarlarının özgün makalelerini Türk ve dünya kültür mirasına sunmaktan gurur duyar.

Yazar Portal, günlük, çevrimiçi (interaktif) Köşe Yazarı Gazetesi, basın meslek ilkelerini ve genel yayın etik ilkelerini kabul eder.

Yayın Kurulu

Kent Akademisi Dergisi

Kent Akademisi | Kent Kültürü ve Yönetimi Dergisi
Urban Academy | Journal of Urban Culture and Management

Ayın Kitabı

Yazarlarımızdan, Nevin KILIÇ’ın,

Katilini Doğuran Aşklar söz akıntısını öz akıntısı haliyle şiire yansıtan güzel bir eser. Yazarımızı eserinden dolayı kutluyoruz.

Gazetemiz TİGAD Üyesidir

YAZAR PORTAL

JENAS

Journal of Environmental and Natural Search

Yayın Referans Lisansı

Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial-NoDerivatives 4.0 International License.

Bilim & Teknoloji

Eğitim & Kültür

Genel Eğitim

Kişisel Gelişim

Çocuk Gelişimi

Anı & Günce

Spor

Kitap İncelemesi

Film & Sinema Eleştirisi

Gezi Yazısı

Öykü Tefrikaları

Roman Tefrikaları

Röportaj

Medya

Edebiyat & Sanat

Sağlık & Beslenme

Ekonomi & Finans

Siyaset & Politika

Genç Kalemler

Magazin

Şiir

Künye

Köşe Yazarları

Yazar Müracatı

Yazar Girişi

Yazar Olma Dilekçesi

Yayın İlkeleri

Yayın Grubumuz

Misyon

Logo

Reklam Tarifesi

Gizlilik Politikası

İletişim

E-Posta

Üye Ol

BİLGİ, İLETİŞİM, SANAT ve MEDYA HİZMETLERİ YAYIN GRUBU

 INFORMATION, COMMUNICATION, ART and MEDIA PUBLISHING GROUP

© ICAM Publishing

Gazetemiz www.yazarportal.com, (Yazarportal) basın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir.
Yazıların tüm hukuksal hakları yazarlarına aittir. Yazarlarımızın izni olmaksızın, yazılar, hiç bir yerde kaynak gösterilmeksizin kısmen veya tamamen alıntı yapılamaz.

Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
  • Ana Sayfa
  • Köşe Yazarları
  • Künye
  • Yayın İlkeleri
  • Yazar Müracaatı
  • Kurumsal
    • Misyon
    • Yayın Grubumuz
    • Logo
    • Reklam Tarifesi
  • Yazar Girişi
  • E-Posta

© 2008 - 2021 Yazar Portal | Türkiye Interaktif Köşe Yazarı Gazetesi

Yeniden Hoşgeldin

Aşağıdan hesabınıza giriş yapın

Şifrenimi unuttun?

Parolanızı alın

Şifrenizi sıfırlamak için lütfen kullanıcı adınızı veya e-posta adresinizi girin.

Giriş yap