Memleketimden İnsan Manzaraları 452
Aldığım En Büyük Ders
yaşımı mı sordunuz
söyleyeyim:
gerçek şu ki
mevsim yaz değil güz
son kırk yılı saymazsanız
42’ye girdim henüz!
H.E.
1970’li yıllarda CHP’nin TBMM’de adını duyurmuş faal bir senatörü vardı. Pamukpınar Köy Enstitüsü ve Gazi Eğitim Enstitüsü mezunu Niyazi Ünsal… 1927 d0ğumlu bu değerli eğitimci ve politikacımız, çok sevdiği ülkesi ve halkı için özlediklerini göremeden 2010’da çekip gitti; öteki dünyaya.
Erzincan’ın Refahiye ilçesinin bir köyünde doğup büyüyen bu eğitimcimizin oğlu Sercan Ünsal, yoksul bir köylü çocuğu olan sığır çobanı babasından, ünlü bir senatör yaratan sırrı merak eder. Araştırınca karşısına Sivas’ın Yıldızeli ilçesinin 5 kilometre yakınındaki bir kırsalda 2. Dünya Savaşının ortaları sayılan 1941’de kurulan Pamukpınar Köy Enstitüsü çıkar.
“Nedir bu köy enstitüsünün sırrı?” diye sorar bu kez. Biraz eşeleyince “Köy Enstitüleri” gerçeğiyle karşılaşır. Kazmayı her vuruşta heyecan veren yepyeni manzaralar görmesin mi? Tutmayın artık onu. Vurdukça vurur. Kendisi bildiğimiz ortaokul, lise ve üniversitede okumuştur ama Pamukpınar Köy Enstitüsü gibi bir eğitim yuvası olabileceğini hayal bile etmemiştir.
Ve sonunda: “Bunu yalnızca benim bilip öğrenmem yetmez. Yazayım ki, başkaları da okuyup öğrensin.” diye düşünür. Alır eline kalemi. 5, 10 20 derken 100, 200, 300, dahası 488 sayfalık büyük boy bir kitap oluverir. Adı mı?.. “Bozkırda Bir Eğitim Pınarı PAMUKPINAR KÖY ENSTİTÜSÜ, 1941-1954”…
Yazar Sercan Ünsal, 1956 Erzincan doğumlu… Bankacılık sektöründe müfettiş ve müdür olarak çalışır yıllarca. Ama o, sığır çobanlığından Türkiye Büyük Millet Meclisine senatör olarak giden halkımızın “Muallim Beg” ya da “Öğretmen Beğ” olarak seslenip sevdiği Niyazi Ünsal’ın oğlu olduğunu unutmaz hiç. Ve o babayı sığır çobanlığından senatörlüğe yükselten Pamukpınar Köy Enstitüsü’ne olan borcunu…
488 sayfalık eserini tamamlayınca, “Babamın borcunu ödedim. Görevim bitti.” diyeceğine, “İyi de ya benim borcum?.. Pamukpınar olmasa, babamı o yoksul köyden kurtarmasa ben okuyabilir miydim? Benim de borcum var, o eğitim yuvasına.” diye düşünüp yeniden alır eline kalemi. Ve Pamukpınar Köy Enstitüsü mezunu öğretmenleri arayıp bulur tek tek. Onlardan gece gündüz çalışarak Pamukpınar bozkırını nasıl cennete çevirdiklerini dinler. Öğretmenlerini, müdür ve çalışanları anlatmalarını ister. İlk anda önemsiz gibi görünen hiçbir ayrıntıyı es geçmeyip not eder.
Böylece çok değerli bir belge olan eserinin 507 sayfalık 2. cildini de tamamlar. Her iki cilt de Ankara/Yenişehir’deki Barış Kitap tarafından 2022’de yayımlanır.
İki cildi de baştan sona coşkuyla okudum; yaklaşık altı ay önce. Kısaca söz ettim; haftalık bir söyleşimde ama doyurucu değil, duyurucuydu o. Hep aklımdaydı. Geçen hafta, “Bir Öğretmenin, Öğretmenine Mektubu” söyleşisini bitirince, sıra Pamukpınar’a geldi işte!
Raftan indirip yeniden açtım önüme yaklaşık bin sayfalık iki cilt kitabı. Verilecek öyle güzel örnekler var ki!.. Hangisini seçeyim diye düşündüm; uzun uzun. Ve beni en çok etkileyen birini sizinle paylaşmak istedim bugün:
Öğretmen Niyazi Ünsal, çocuklarının eğitimi için uygun bir yere naklini isteyince Bursa’nın
İnegöl ilçesine atanır. Burada halkın “Osman Emmi” olarak tanıyıp sevdiği Öğretmen Osman
Erdoğan’la tanışır. Kısa sürede iyi dost olurlar. Sevip sayarlar bir birlerini. Aynı ilçeden Eczacı Metin Tütüncü’yü dinleyelim. Bakalım, gerçekten iyi bir öğretmen miymiş, Osman Erdoğan?
“Osman Öğretmenim, 1964 yılında Şükrü Naili Paşa İlkokulunda teneffüs sonrası sınıfa girdiği bir gün, aynı sınıfta okuyan kızıyla olan tartışmamı öğrenmek istedi. Elimdeki kalemin benim olduğunu iddia ediyordum.
Öğretmenim kalemi benden istedi; ortadan kırarak çöpe attı. İlkokul mezuniyetimden sonra, vedalaşmak için yanına gittiğimde bana başarılar diledikten sonra, kalem hikâyesini hatırlatarak “o kalemin kendisine hediye olarak verildiğini” anlattı.
Bu olay benim yaşamımda, kendi çocuklarımı yetiştirmemde unutamadığım bir ders olmuştur. Eğer kalemin kızına ait olduğunu o gün söyleseydi, çok zor duruma düşecek, okulu terk edecektim. Belki de bugün mesleğim olan eczacılık eğitimi alamayacaktım. Üzerimizde emeği, örnek davranışları çoktur öğretmenimin.(*)
Yaa!.. Kimileri sanır ki, öğretmenlik sadece bir bilgi aktarmak sanatıdır. Hayır, hayır!.. O en basit, en kolay olanıdır. Ama az, ama çok başarılı, herkes yapabilir o işi. Ama Osman Erdoğan öğretmenin yaptığını herkes yapamaz.
Kızınızla kavga edecek bir erkek öğrenci… Tatlınıza verdiğiniz güzel bir hediye kalemi zorla alıp kendisinin olduğunu iddia edecek. Ne kadar ayıp! Ve o çocuğun öğretmeni olarak siz buna göz yumup azarlamayacak, kulağını çekmeyeceksiniz; öyle mi?
Kaç kişi yapabilir bunu?
Öfkesine yenilip öyle yapsaydı Osman Erdoğan öğretmen, kaç paralık değeri olurdu, Eczacı Metin Tütüncü’nün gözünde?
Gerçek öğretmenlik budur işte!
Yarının öğretmenlerini yetiştiren okullarımız, bu tür güzel örnekler verebiliyorlar mı dersiniz, öğretmen adayı öğrencilerine?
Daha ne unutulmaz dersler var, Sercan Ünsal’ın bu iki ciltlik değerli eserinde, bir bilseniz!
————————————————————————————————-
(*) Bozkırda Bir Eğitim Pınarı Pamukpınar Köy Enstitüsü (1941-1954), Sercan Ünsal, 2.Cilt Sa. 59
Ankara 2022, Barış Kitap, Telefon: 0312 435 29 69
Hüseyin Erkan