Siz bu satırları okuduğunuz sırada seçim sonuçları belli olmuş olacak. Şu anda hangi parti ne kadar milletvekilliği kazanırsa ne olur? Ülkem hangi istikamette yoluna devam eder?
Sorusunun cevabını vermek ne satırları yazdığım ne de sizin okuduğunuz sıralarda belli değil. Ve daha uzun süre de belli olamayacaktır.
Zira artık normal bir toplum, homojen ve aynı zamanda bilinen bir toplum olmaktan çıktık.
Normal, homojen ve bilinen bir toplum ne demektir?
Normal bir toplum sorunlarını halletmiş, var olan veya ileride gelebilecek sorunları nasıl çözümleyeceğini bilen bir toplumdur. Kuralları ve gelenekleri olan, bu kurallardan taviz vermeyen ve aynı zamanda toplumun her kesimi tarafından kabullenilen kuralları olan bir toplum demektir.
Aynı zamanda sosyal sınıfları oluşmuş, yerli yerine oturmuş… Bu sınıfların ülke içinde içindeki vazifeleri bilinen ve her sınıf tarafından kabullenilmiş olmasıdır.
Homojen bir toplum;
Ülkenin her kesiminin aynı ırktan, dinden veya mezhepten gelen toplum demek değildir. Çağlar boyunca oluşturulmuş ortak bir kültürü olan;(farklı din, mezhep ve ırklarının) uyduğu, günlük yaşamında olmazsa olmaz kabul ettiği alışkanlıkları ve değerlerinin olduğu bir toplumdur.
Bir ülkede farklı dini unsurların birbirlerinin haklarına kanunlarla değil de; öncelikle yaşam anlayışından dolayı saygı ile yanaştığı bir toplum demektir…
Bir de bilinen bir toplum olmak vardır;
Aslında bilinen toplum normal ve homojen toplumların bileşkesidir. Yukarıda saydığımız iki unsuru başarabilmiş toplumlar zaten bilinen toplumlardır.
Bilinen toplum ne zaman, hangi olaylar karşısında nasıl tepki vereceğini bildiğimiz toplumlardır.
Ve yukarıda saydığım unsurlara haiz toplumlar her zaman huzurludurlar. Dar zamanlarında nasıl çözüm üreteceklerini bildikleri gibi; zorluğu kısa zamanda yenerler.
Yirminci yüzyıl ne yazık ki toplumların genetik kodları ile oynandığı bir yüzyıl olmuştur. Mesela yüzyıllardan beri hiçbir sorun olmadan yan yana yaşadığımız gayri Müslimler en büyük düşmanlarımız olmuştur.
Yine mesela;
Yüzyılların tecrübesinden geçerek oluşmuş kültürler modernleşme adına ters yüz edilmiştir. Burada çağın gelişme çağı olduğu ve eski yaşam biçiminin artık savunulamayacağı iddia edilebilir.
Ama şunu da unutmamak gerekir,
Bir kişi veya grubun iddia ettiği ve “bilimsel” olarak ortaya koydukları ideolojiler ya da kurallar manzumelerine toplumlara birkaç on yılda benimsetemezsiniz. Ve toplumların deneme, yanılma yöntemleri ile oluşturdukları kültürlerini bir çırpıda kenara koyup “en uygunu bu” diye dayatamazsınız
Benimsetmeye kalktığınızda da (neredeyse bir asır geçmesine rağmen) ülkemizde olduğu gibi hala yarınlarından emin olmayan, kesimlerin birbirine düşman olduğu bir toplum yaratır ya da SSCB gibi tarihin sayfalarına gömülürsünüz.
Peki… Bundan sonra ne olur?
Ne yazık ki bozulanı tamir etmek hele genetiği ile oynanmış bir şeyi aslına ruju ettirmek yeniden yapmaktan zordur.
Dolayısıyla günlük olaylardan ziyade bunun için kafa yormak gerekir.
Bu konudaki kaygılarımı söylediğimde dostlarımın bıyık altından güldüklerini; hayallere ve komplo teorilerine fazla bulaştığımı ifade ederler.
Bunu diyen dostlarıma da şunu diyorum,
Öyleyse ülkemizde yapılan operasyonları, mevzi ele geçirmeleri, hain ilan etmeleri, mevki sahibi kişilerin olmadık hakaretleri ve olmadık hakaretlere müstahak olmalarını nelere bağlıyorsunuz?
Eğer ülkemiz normal, homojen bir toplum ise,
Ülkemin kurumları ve onu temsil edenler neden bu denli ayağa düşüyor? Ve neden külhanbeylik prim yapar hale geliyor? Ve neden bir kesim diğer bir kesimi düşman belliyor? Ve benim devletimi idare edenler subaşlarını daha iyi tutabilmek ve kaybetmemek için her devirde mutlaka bir düşman yaratıyor? Hukuku ayaklar altına alan hukukçuları normal karşılıyorsak…
Bana bunların cevabını verebilirseniz size haklısınız diyeceğim…
Ve en önemlisi;
Doksan küsur yıl sonra “al ananı git” diyen bir başbakanı normal karşılamış ve kendimize yakıştırmışsak… Üstelik yetinmeyip makamını artırmışsak!
Özür dilerim…Halısınız diyeceğim…
