AKSU ÖĞRETMEN OKULU /TEVFİK FİKRET, LAİKLİK VE SİYASAL İSLAM
Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak!
Yarın bakarsınız söner, bugün çıtırdayan ocak!
Bugünkü mîdelerkavî, bugünkü çorbalar sıcak,
Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak…
Yiyin efendiler yiyin, bu hân-ı iştihâsizin;
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!
TEVFİK FİKRET
Yukarıdaki alıntı, T. Fikret’in ünlü Hân-ı Yağma(Yağma Hanı)şiirinin son dizeleridir. Şair, apaçık görüldüğü gibi yaşadığı dönemde yoksul halktan alınan vergilerle doldurulan devlet hazinesini helal-haram demeden kendi çıkarları için yiyip bitiren yöneticileri yüreklice eleştirir.
II. Abdülhamit’in 33 yıl süren keyfi yönetimine karşıdır o. Bu düşüncesini de yansıtır şiirlerinde. Ve İkinci Meşrutiyetin ilanını (1908) memnuniyetle destekler. Ne yazıktır ki, yeni gelenlerin de pek fazla farkı yoktur öncekilerden.
Yine de kaptırmaz kendini karamsarlığa. Gecenin en karanlık zamanı, güneş doğmadan az öncedir çünkü. Bu gerçeğin bilincindedir şairimiz. Bunun için şiirlerinde umut aşılar hep halka.
Millet Şarkısı adlı ünlü şiirinde şöyle der:
Vaktiyle baban kimseye minnet mi ederdi?
Yok, kalmadı; hâşâ sana zillet pederinden.
Dünyâda şereftir yaşatan milleti, ferdi;
Silkin, şu mezellet tozu uçsun üzerinden.
İnsanlığı pâ-mâl eden alçaklığı yık, ez;
Billâh yaşamak yerde sürüklenmeye değmez.
Aslında bu şiir, ikinci meşrutiyet ilan edilmeden kısa bir süre önce, o harekete önder olanların isteği üzerine “marş” olarak yazılmıştır.
Bu bölümde geçen “mezellet” sözcüğü, “alçaklık”;“pâ-mâl” de “ayaklar altına almak”demek.
Günümüzden yaklaşık 115 yıl önce yazıldığı halde, sanki bugün yazılmış gibi taze değil mi?
Var mı bugün böyle bir şairimiz?
Fikret’in ünlü şiirlerinden bir de “Tarih-i Kadim”(Eski Tarih)’tir. Şair, oldukça uzun olan bu şiirinde, özellikle din, tanrı, tarih hakkındaki düşüncelerini, eleştirilerini açıklar.
Her millet tarihten söz ederken, “şanlı tarihimiz” deyip döktürür değil mi?
Fikret, gerçek tarihin zaferlerle değil, felaketlerle dolu olduğunu gösterir bize. “Ne zaman etrafına kan saçan şanlı bir ordu geçse, arkasından ağır bir bulutun gölgesi çöker.” der. Ona göre:
“Efsanelerle dolu bu köhne tarih, savaş ve katliamların tarihidir. Savaş demek ölüm demek, zülüm demek, tutsaklık demektir. Tarihin kuralı şudur: Ezmeyen ezilir.”
Fikret’e göre tarih, “Dişlek ağzından kanlar köpüren bir iskelettir.”
“Kahramanlık denilen şey kan ve vahşetten başka bir şey değildir. Onun geçtiği yerlerde ölüm, zülüm, kan ve vahşet vardır.”
İnsancıl düşünür şairimiz:
“İnsanlar nerede ve kim olurlarsa olsunlar, birbirine üstünlük sağlamaya çalışmadan yaşamalıdırlar.”
Gerçek özgürlüğün şöyle sağlanabileceğini düşünür:“Savaş da olmamalı, savaşçı da… Saltanat, sultanlık, diktatörlük, hatta tapınak ve tapınmanın da olmadığı bir dünya”dır özlediği.
“İyi, güzel de Tanrı dediğimiz kutsalın, inancımıza göre her şeye gücü yettiğine göre neden suçsuz günahsız insanlardan yana değil de, halkları sömüren, ezen, kanını emen, zulmedenlerden yana olur hep?
Kutsal kitapların yazdıkları gibi hem her şeyi görür, işitir; hem rızıkları yayar, istekleri gerçekleştirir; hem her yerde hazır ve nâzır; hem yalvaranlara yardım eder ve üstelik başka bir ortağı da yoksa, dünya denilen bu bataklıkta ne kadar çok ortağı olduğunu görmüyor mu?” diye sorar.
“Bu ortakların hepsinin vardan yok etme, yoktan var etme güçleri var. Hepsinin saygın bir peygamberi, cennette hûrileri var.”
Ben 1958’de Aksu Öğretmen Okulu 5. sınıf öğrencisi olarak, edebiyat öğretmenim İsmail Gürkaynak’ın verdiği ödev üzerine Tevfik Fikret’i anlatırken arkadaşlarıma, bunların hiçbirini söyleyemedim elbet. Bu şiirin dili oldukça ağırdır çünkü. Anlatabilmek için, anlamam gerekirdi önce.
Bugünlerde “Laiklik ve Siyasal İslam” adlı güzel bir kitap okuyorum. Daha önce de birçok kitabını okuduğum değerli yazar Ertuğrul Taylan’ın eseri.(*)
Laiklik ve Sekülerlik, Osmanlı’da Din ve Laiklik, Türk Laikliği, Laiklik Yorum ve Eleştirileri, Siyasal İslam ve Gelişim Seyri, Siyasal İslam Eleştirileri genel başlıkları altında A’dan Z’ye inceleyip araştırmış bu konuyu.
Şiirleriyle Atatürk’e ilham veren Fikret, devrimleri de görememiş ne yazık ki, laikliğin anayasamızda yer aldığını da… 1915’te, henüz 48 yaşındayken göçüp gitmiş erken erken.
Laikliğin bugünkü anayasamızda şöyle yer aldığını yazıyor; Ertuğrul Taylan:
“Kimse devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukûki temel düzenini, kısmen olsa da din kurallarına dayandırmaya veya siyasi ve kişisel çıkarı veya nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veyadini duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.”
Pekiyi, siz söyleyin; uygulanıyor mu bu kural?
Uygulanmayacaksa niçin yazarız?
Ele güne karşı ayıp olmasın diye mi?
———————————————————————————————–
(*) Laiklik ve Siyasal İslam, Ertuğrul Taylan, Dorlion yayınları 2023, 245 sayfa
Sipariş: 0530 307 10 93, www.insancilkitap.com






















