Biz De Uyanacağız Elbet
İyi ki, 1958’de öğrencisi olduğum Aksu Öğretmen Okulu, son sınıfa geçtiğim mayıs ayı sonunda, beni ve sınıf arkadaşlarımı köylerimize göndermemiş de “yaz çalışmaları” için bırakmış okulda bizi. Öyle olmasa Ziya Gökalp’in Türkçülüğün Esasları’nı da okuyamayacaktım belki, Grigoriy Petrov’un Beyaz Zambaklar Ülkesi Finlandiya kitabını da.
Belki dediğime bakmayın siz. Öyle olacaktı yüzde yüz. Köyümüzde nerede bulup da okuyacaktım; bu dev eserleri ben!
Dev sözü aldatmasın sizi. Öyle tuğla gibi kalın kitaplar değildi bunlar. Aksine ince, küçük cep kitapları… Ama içindekiler!.. Ya anlattıkları?.. Ders kitaplarımızdan hiçbirinin yapamadığını yapıp beynimi açtı; yüreğimi açtı; hacim olarak küçücük bu iki kitap.
Rus yazarı Petrov, Finlandiya’yı anlatıyordu. Her bakımdan geri mi geri, yoksul mu yoksul bir bataklıklar ülkesinin kısa zamanda nasıl ileri, çağdaş, zengin ve aydınlık bir ülke hâline geldiğini… İçim nasıl da kaynayıp coşmuştu; okurken onu.
Doğal kaynaklardan yoksun, küçücük, kayalık ve bataklık bir ülke, aydınlarının özverili çalışmalarıyla gelişir, büyür, yükselir, zenginleşir de birçok doğal olanaklara sahip bizim ülkemiz niçin zenginleşmesin? Neden sonra öğrendim; İkinci Dünya Savaşının o güç koşulları içinde Köy Enstitülerini kuran yurtseverlerin böyle bir inanç ve ülküyle yola çıkıp gece gündüz çalıştıklarını.
65 yıl önce okuduğum o kitapta, yazar Petrov hakkında hiçbir bilgi yoktu. Bugünlerde yeniden alıp okuduğum 2023’te Koridor Yayıncılık’ın yayımladığı eser, 42 sayfa ayırmış; yazarın yaşam öyküsüne. Siz deyin öykü, ben diyeyim roman… Gerçekten de yaşamı bir roman bu yazarın.
Vaiz bir papaz olan Petrov, uzun süre kalır Finlandiya’da. Ülkeyi tanımak amacıyla baştanbaşa dolaşır. Ama yüzeysel değil… Gözünü dört açıp bakarak, düşünerek… Halkıyla, aydınlarıyla konuşarak… Bu ülkenin aydınlığına, düzenine, yaşanabilirliğine, temizliğine, halkının dürüstlüğüne hayran kalır.
Yalnızca hayran kalmakla yetinmez ama. “Benim ülkem Rusya niçin böyle değil” diye düşünür hep. Belki önek alınır diye gördüğü güzellikleri gazetelerde yazar, vaazlarında anlatır. Finlandiya’yı över, över, över de kendi ülkesinin içler acısı durumunu da söyleyip yazmaktan çekinmez:
“Finlandiya’nın bu kıskanılacak düzeninin yanında terkedilmiş bir hasta gibi çelimsiz, yoksul, kirli, darmadağınık, üstü başı yırtık, eğitimsiz, kırbaçlanmış, zihni bastırılmış, iradesi ezilmiş Rusyamız!..” diye üzülür de üzülür. Petrov’un yukarıdaki cümlesini bugün bizim ülkemizde bizim için yazıp söyleyecek biri çıksa, sanırım; ertesi gün hapishanede bulur kendini.
İyi de Finlandiya bu duruma nasıl gelmiş? İşte bu sorunun yanıtını araştırır Petrov. Ve her ciddi araştırmacı gibi o da bulur sonunda. Nedir mi bulduğu?
19. yüzyıl başlarındaki karanlıklar içinde olan geri ve yoksul Finlandiya’yı o günkü ileri ve zengin bir ülke hâline getirenin Snellman önderliğinde el ele, gönül gönüle veren aydınların çabası… Kötü örnekler pıtrak gibi yayılır da iyi örnekler kaplumbağa gibi ağır ilerler nedense. Oysa özellikle aydınların görevi, iyi örnekleri yaymak olmalı; değil mi ya!
Petrov da böyle düşünüp bu yola baş koyar işte! “Kiliselerde, törenlerde yaklaşık iki bin yıldır yinelenen dinsel dualardan bana ne! Halkımızın hiçbir işine yaramayan bu boş sözlerin kime ne yararı var ki? Gerçekleri görüp söylemeliyim ben. Halkın sorunlarına eğilmeliyim. İnsanlarımızın her gün boğuştukları dertlerle ilgilenmeliyim. Onlara çözümler önermeliyim. İnanmadığım, hele hele hiçbir yararı olmadığını çok iyi bildiğim boş sözlerle avutmamalı, aldatmamalıyım onları” diye düşünür.
Kim olursa olsun böyle düşünen… Kim olursa olsun böyle güzel düşünceleri eyleme geçiren… Ne olursa olsun! İster papaz, ister haham, ister imam… İsterse inanmasın hiçbir dine. Başımın üstünde yeri var onun.
Snellman ve arkadaşlarının yaptıkları nedir; bilir misiniz? Bir bakıma Ziya Gökalp’in Türkçülüğün Esasları kitabında yazdıkları… Değerli düşünürümüz, “Dil çok önemli bir ulus için. Dil olmadan hiçbir şey olmaz” diyordu ya… Finli Arwidson da aynı şeyi söylüyor: “Öncelikle anadilimizi onurlandırmamız ve korumamız gerekir. Biz İsveçli değiliz. Rus olmak da istemiyoruz. O yüzden gelin, Fin olalım.” Ve dahi:
“Halkın ayağına gitmeden, onun destanlarını, masallarını, atasözlerini, türkülerini, şarkılarını, gelenek ve göreneklerini bilmeden hiçbir şey öğretemeyiz yurttaşlarımıza” diye düşünerek doktoru, mühendisi, avukatı, öğretmeni, papazı, yazarı, şairi, sanatçısı, memuru, müdürü bir olup uyandırırlar uyuyan Fin halkını.
65 yıldır unutamadığım Beyaz Zambaklar Ülkesinde(*) adlı bu kitap, o kutsal destanı anlatır işte bize. “Pekiyi, biz ne zaman uyanacağız?” diye mi soruyorsunuz?
Ne zaman bir Snellman yetiştirebilirsek!..
———————————————————————————————– (*) Beyaz Zambaklar Ülkesinde, (Eksiksiz Tam Metin) “Atatürk’ün okulların müfredatına konulmasını istediği kitap”, Grigoriy Petrov, Koridor Yayıncılık, İstanbul, 2023, www.koridoryayincilik.com.tr
Hüseyin Erkan






















