Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Erdoğan’ın sürekli gündeme getirdiği metal yorgunluğu aşılabilir mi? Zihniyet böyle devam ettiği ve fabrika ayarlarına dönülemediği sürece yenilenebilme ihtimali çok zordur. Bugün, teşkilatlara yeni kadro katabilme ihtimalinin de imkansız olduğunu belirtmek gerekir
AK Parti değişebilir mi? Metal yorgunluğunu atabilir mi? Yoksa 20 yılın sonunda, bir alt üst yaşayabilir mi?
Ve yerini, içinden çıkan bir siyasi hareket alabilir mi?
AK Parti, Erdoğancılar ya da Reisciler diyebileceğimiz kadrolarla yoluna devam edebilir mi?
Sözümüzü baştan söyleyelim.
AK Parti böyle giderse yenilenebilme şansı yoktur.
Yine kadroları yenilense bile (bugün için imkansız gibi gözüküyor) farklı bir yol alabilir mi?
Yanıtım hayırdır.
****
AK Parti tarih sahnesine ülkenin bir ve yaşadığımız coğrafyanın bir vicdanı yinelenme hareketi olarak çıktı.
100 yıllık otoriter devlete itiraz, resmi ideolijiyi inkar ederek ortaya çıktı.
Yani bürokratik ve otoriter cumhuriyetin yok saydığı, tüm toplumsal kesimlere seslendi.
Toplumun en az yüzde 80’ninin vicdanını oldu.
Ve 100 yıllık devlete tabi siyasetin dışında söyledikleriyle, yaptıklarıyla, kadrolarıyla, parti yapısıyla ortaya çıkarak, demokratik bir Türkiye iddiasıyla 2011 yılına kadar çok şeyi gerçekleştirdi.
****
Kurulduğu günden itibaren sadece Milli Görüş kadrolarıyla değil, toplumun değişim isteyen tüm kesimleriyle buluşarak, kadrolarına katarak, statükoya teslim olanlarla yollarını ayırarak 15 Temmuz darbe girişimine kadar geldi.
2013 yılında değişimin kodlarını Babuşçu söylemişti!
17/25 Aralık Fetöcü emniyet ve yargı darbesiyle karşılaştığında ise AK Parti bir yol ayrımına geldi.
Bunun ilk sinyalini, dönemin İstanbul İl Başkanı Aziz Babuşçu, 1 Nisan 2013 yılında vermişti.
”10 yıllık iktidar dönemimizde bizimle şu ya da bu şekilde bizimle paydaş olanlar, gelecek 10 yılda bizimle paydaş olmayacaklar. Çünkü bu geçtiğimiz 10 yıl içinde, bir tasfiye süreci ve bir tanımlama özgürlük, hukuk, adalet söylemi etrafında yaptıklarımıza paydaşlar vardı. Onlar da şu ya da bu şekilde her ne kadar bizi hazmedemeseler de; diyelim ki liberal kesimler, şu ya da bu şekilde bu süreçte bir şekilde paydaş oldular ancak gelecek inşa dönemidir. İnşa dönemi onların arzu ettiği gibi olmayacak. Dolayısıyla o paydaşlar bizimle beraber olmayacaklar. Dün bizimle beraber şu ya da bu şekilde yürüyenler, yarın bizim karşımızda olan güçlerle bu sefer paydaş olacaklar. Çünkü inşa edilecek Türkiye ve ihya edilecek gelecek onların kabulleneceği bir gelecek ve bir dönem olmayacak. Onun için işimiz çok daha zor.”
****
Sonradan söylediklerinin farklı anlaşıldığını söylese de, son 4 yıl kendisini haklı çıkardı.
Tam dört yıl öncesinden bugün İstanbul Milletvekili olan Aziz Babuşçu, şunun altını açık açık çizmişti.
“… Çünkü bu geçtiğimiz 10 yıl içinde, bir tasfiye süreci ve bir tanımlama özgürlük, hukuk, adalet söylemi etrafında yaptıklarımıza paydaşlar vardı” sözü özgürlük, hukuk, adalet çercevesinde siyaset yapmayacaklarının ipuçlarını veriyordu.
****
Babuşçu, 10 yıllık iktidar dönemlerinde yani, 2002 ve 2012 dönemi arasında iktidarı ve parti yönetimini ve kuruluş zihniyetini ve demokratik Türkiye idealini paylaştıklarıyla, yeni dönemde inşa edilecek Türkiye’de yan yana olamayacaklarını söylüyordu.
Ve bunun neden öyle olacağını şöyle ifade ediyordu: “… çünkü inşa edilecek Türkiye ve ihya edilecek gelecek onların kabulleneceği bir gelecek ve dönem olmayacak. Onun için işimiz çok daha zor.”
Davutoğlu’nun tasfiye edilmesiyle eski zihniyet tamamen terk edilmişti
Tam dört yıldır AK Parti özellikle Davutoğlu’nun resmen parti içi bir darbeyle tasfiye edilmesiyle beraber, özgürlükçü liberallerin, 10 yıllık AK Parti iktidarının hedeflerini paylaşan demokratlarla yollarını ayırdı.
Bu yol ayrımını ve yeni dönemin haberini Babuşçu, 10 yıllık paydaşlarının kabul edebileceği bir dönem olmayacağının altını tam 4 yıl öncesinden çizmişti.
Yorgunluk zihniyet ile ilgilidir metal yorgunluğu kaçınılmazdır
Anlayacağınız AK Parti’deki yorgunluk sadece metal yorgunluğu değil aynı zamanda mentalite yani bir zihniyet yorgunluğudur.
Yani AK Parti’de ki, “anlayış- düşünme yapısı-akıl gücü” yorgunluğudur.
AK Parti metal yorgunluğunu aşabilir ancak mentalite yorgunluğu bugün için aşabilme ihtimali gözükmemektedir.
Kuruluşunda ne söylemişse, iktidar olduğu tarihten 2013 yılına kadar ne yapmışsa; özellikle 17/25 Aralık, Gezi olayları ve 15 Temmuz darbesi sonrasında ortaya koyduğu zihniyetle tam tersini söylemekte ve yapmakta, vede var olanı değiştirme şansı bugün için imkansız gibi gözükmektedir.
****
Ülkedeki tüm teşkilatlar, tüm belediye başkanları bir gecede değiştirilse, yerine gelecek olanlar ne söyleyeceklerdir? Ne yapacaklardır?
Bugünkü zihniyetin dışında, otoriter devlet uygulamalarının yerine ne koyacaklardır?
Yeni teşkilatlar ne söyleyecekler?
Daha demokratik bir Türkiye iddiası mı?
Daha özgürlükçü ve insan haklarına saygılı bir Türkiye mi?
Daha çok devletçi bir söylem yerine daha çok hizmetçi bir devlet söylemi mi?
Daha merkezci bir devlet yerine yetkilerini yerelle paylaşıldığı, merkezi devlet yapısının zayıfladığı, yerel demokrasinin güçlendiği 2001 idealleri mi?
Bunları bugün yeniden söyleme ihtimali yok gibidir.
Çünkü, kullanılan dil tam da bürokratik cumhuriyetin ve otoriter devletin dilidir.
****
Gırtlağına kadar bürokratik bir teşkilat yapılanmasına, ihale ve daha çok zenginleşme beklentisine girmiş, herkesin birbirine mecbur olduğu, ekonomik ilişkilerin ancak siyasal güç merkezi ile korunabileceğine inanan kadroların hakim olduğu, oluşturulan dairesel yönetim modelleri ile kayırmayacılığa meil etmiş; milletten uzaklaşmış, bırakın milleti kendi teşkilatlarına yabancılaşmış, kibir hastalığına tutulmuş yöneticiler yerine vazgeçilen değerleri seslendirmeyecek olanların, teşkilatları ayağa kaldırması mümkün olabilir mi?
Ahmet yerine Mehmet, Ali’nin yerine Veli gelse ne olur?
AK Parti bugün kü söylediklerinden vazgeçemediği sürece, eski statükocu devletin refleksleriyle ve zihniyetiyle davrandığı sürece teşkilatları değiştirmesinin önemi yoktur. Anlamsızdır.
Sadece olacak olan Ahmet’in yerine Mehmet, Ali’nin yerine Veli’dir.
****
Düşünün AK Parti 2011 yılına kadar kadrolarını yüzde 40 oranında değiştirmiş, yenilemiştir. Ve en önemlisi partiyle o güne bağı olmamış yeni isimleri yönetim kadrolarına katmış, belediye başkanı ve milletvekili yapabilmiştir.
****
Bugün AK Parti hem parti içersinde hem de devlette, milli görüşçü kadrolar hakimdir. Ve de en önemlisi kimi cemaatlere partinin kimi kadroları ve devletin kimi bakanlıkları teslim edilmiştir.
Bu gerçek toplumun değişik kesimleriyle AK Parti’nin beslenmesinin ve yenilenmesinin önüne tıkamaktadır.
****
Yeniden 2001 değerlerine, fabrika ayarlarına ve yeni bir demokratik zihniyete sahip olunamazsa ne yapılırsa yapılsın parti hızla bir sona doğru yaklaşmaktadır.
Bunu bugün partinin seçmenlerinin en az yüzde 20’si görmektedir.
Asıl olan partinin hala seçeneksiz olmasıdır.
Ancak bu da geçici bir süreçtir.
Sonuç olarak parti yenilenemezse hem zihniyetiyle hemde kadrolarıyla kendi içerisinde özellikle 2019 sonrasında yeni bir hareket çıkma ihtimali yüksektir. Ve böyle bir olasılık Türkiye’nin yumuşak bir geçişine de katkı sağlayacaktır.
AK Parti güçlü olmasının nedeni, kazanımları kaybetme korkusudur!
1991 yılından özellikle 2002’den beri muhafazakarların, islamcıların kazandıkları; demokratik, ekonomik, kültürel, psikolojik, sosyal kazanımlarını kaybetme korkusu bugün partinin ana merkezini koruyor gibi gözükse de, buna aldanmamak gerekir.
Millette asıl yorgunluğu tabi ki, millete ki mentalite yorgunluğunu görmeyenlerin ne yaparlarsa yapsınlar değişebilme ihtimali çok zordur. Ki, pragramatik olan Erdoğan çok radikal bir karar alarak fabrika ayarlarına da dönüş yapabilir. Bunu son 17 yıldır çok gördük.
****
Ve görünen odur ki, 2019 Türkiye için yeni bir dönemin başlangıcı olacaktır.
Son 26 yıldır muhafazakarların kazanımlarının garantisi olacak, geri alınmayacağına inandıkları bir siyasi yapıyı destekleyeceklerinin de altını çizmek gerekiyor.
Muhalefet bunun güvenini verebilir mi
AK Parti’nin teşkilatlarını değiştirmesinin de ne kadar zor olacağını, kendi içersinden bir değişim olacağı için beklenene yanıt vermesinin de zor olabileceğini tarihe not düşmek isterim.
Sonuç olarak şurada ne kaldı? İki yıl… Çabuk geçer. Bekleyip göreceğiz.
Son söz: AK Partinin yeni teşkilatları topluma hangi malı satacak? 2001 ideallerini mi? Yoksa bükratik devletini dilini ve zihniyetini mi? İkincinin karşılığının alıcısının boyutu bellidir. Bunun için de AK Parti’ye ihtiyaç yoktur. Bunun satıcıları CHP ve MHP hala siyasete devam etmektedir. Ve bunlar AK Parti’den bu işi daha iyi yaparlar. Bizden söylemesi…


















