Adı sanı olmayanlar, kuş uçmaz kervan geçmez bir yörede, yörenin vadisinde, kayalar arasında ve akarsu kenarında komlarda yaşıyorlardı. Bunlar, tarihin ve devletin tanımı kapsamına girerler miydi? Bilmiyorlardı.
Adı sanı olmayan bu doğa insanları, tüm acımasızlıklara karşı, canlarını koruma ve hayatta kalmanın peşindeydiler.
Beslenme, korunma ve barınmalarını deneme, yanılma yoluyla öğrendikleri bilgileri pratik hâle dökerek, geçinip gidiyorlardı.
Kar yağar, fazla kalmaz, bu sürede tepelere çıkılmaz. Yağmur yağar, vadinin dere yatağına inilmez, suyun gücüne yenik düşersin. Kaya mağaralarına sığın ki, korunabilesin.
Hayvanlarım varlığımın devamıdır. Çünkü, onlar sayesinde karnımı doyuruyorum. Adı sanı olmayan söylüyor, bildiği bu kadar. Başka konuşturamıyorsun.
İneğiyle, koyunuyla ve keçisiyle varlığını sürdürmenin peşinde. Ormanlar can kurtarıcısı. Ormanlar her şeyi. Yaşantımız ormanda geçer. Gece eve zor geliriz.
Teknik gelişme, iletişim ve sanayi ve teknolojiden habersizler. İnsana hizmet eden aletlerden habersizler. Aydınlanmadan habersizler.
Adı ve sanı olmayanların hayat hikâyeleri içerisinde acın tatlı ne kadar olaylar vardır fakat dillendirmezler.
İneklerinin kış yiyeceği olan çayırı kayadan, kom evine yuvarlarken, kendisi de çayırla beraber vadiye uçar. Çayır yükü önde o arkada kayar vaziyette vadiye inerler ve hiçbir şey olmaz. O şekilde korkunç bir olayı atlatır. Aksi hâlde, kırılan bir tarafını iyileştirmek için, doktor ilaç diye bir bilgiye sahip değiller.
Ailelerden birinin çocuğu korkuyor ve konuşamıyor. Bunun üzerine baba diyor ki, bir daha ki seferde korkar ve konuşur.
Adı yok ki, konuşsun, adı yok ki, dünyadan haberi olsun.





















