Yaşlandıkça çocuklaşıyordu. Hanımının ikazına rağmen, çocuklara yaptığı şaklabanlıklara yenilerini ekliyordu. Böylelikle kendini eğlendirdiğini söylüyordu. Bu davranışından dolayı iki çocuğu da yanına gelmiyordu.
Evinin önündeki meyve bahçesinin görünen yerine; “Yemek serbest, dal kırmak yasak,” tabela asmıştı.
“Yetmişi devirdim ve devrildim,” diyordu.
Köşküm dediği evi, dedesinden kalmaydı. Altı ayda bir tıraş olurdu. Saç sakal karışmıştı. Köyde O’na, gençler “korkuluk” diyordu. Korkuluk aşağı, korkuluk yukarı…
Yalnız korkuluk adı tutmuştu. Çünkü baktığında ayıya benzer bir surat ve fıçı gibi vücut ile gerçek bir korkuluktu. Köşkten dışarıya çıkmazdı. Gece kimin önüne çıksa ormandan gelen ayı zannedilirdi. Askerde bakıcılık yaptığını söylerdi.
Çocukları çeşitli numaralarla korkutmak hoşuna gidiyordu. Boya maddeleri, kokan bitkisel meyve ve salgıları kullanırdı. Kokudan da yanına yaklaşılmaz, diyorlardı.
Konağın girişindeki kulübede sabahlar ve kimin ne yaptığını gözlerdi. Gömleğini değiştireceği yerde üzerine başka birini giyerdi. Bahçedeki toprak yığınına yaslanır uyurdu. Sivri, böcek ve sürüngen türü bir canlı ona kokudan yaklaşamazdı.
Boya maddelerini karıştırır ve paltosunu boyardı. Başına salça gibi bir şeyler koyar, bir tarafı kopmuş zannederdin.
Korkuluğun esas numarası, çocukları korkutmaktı.
Meyve ağacına kazıklarla korkuluk yapar. Korkuluğa kasaptan aldığı, inek bacakları, kafa tasını ve göğüs kafesini uyarlardı. Boya maddeleriyle de boyardı. Ağız kısmından kanlar akmış halini görmek mümkündü.
Sonuçta korkuluğa elbiselerini giydirirdi. Çocuklar meyve yemeye geldiğinde ağaçtan düşüp parçalanan korkuluğu, teybin ah oh inlemeleriyle görürlerdi. Bu durumda çocukların bağırması yeri göğü tutardı.
Korkuluğun her tarafı kan içindeydi. Kırmızı boya aynen kan gibiydi.
Korkulukla ilgili malzemelerini köşkün arka tarafındaki kulübeye koyardı. Aradan üç gün geçer ve çocuklara bir numara daha hazırlardı. Kendini meyve ağacına aşağı asardı. Gerçekte asılan korkuluktu. Korkuluğa kırmızı boyayı döker. Ayrıca yaptığı her türlü maddeleri korkuluğa yapıştırırdı. Bacağı ve kolu kopmuş olarak, dalda asılıyor. Hepsi boyalı durumda. Çocuklardan birinin babası, bu nasıl korkuluk. Ben de gelip göreceğim demiş ve çocukların arkasından bahçeye yaklaşmış.
Korkuluk imdat çığlıkları atmaya başlamış. Çocuklar parçalanmış korkuluğu görünce bağırıp kaçmaya başlamış. Baba korkudan kıpırdayamamış ve sonra geri kaçmış.
İki gün sonra, korkuluk hazırlığını köpeğin kulübesine gerçekleştirmiş. Bu defa köpek korkuluğu parçalıyor. Göğüs kafesi ortaya çıkıyor. Köpek kulübesi kan içerisinde. Çocukların ikisinin babası geliyor. Meyve bahçesine girecekleri zaman inilti başlıyor. Tabii ki teybin sesi.
Çocuklar korkuluğu o halde görünce her zamanki gibi bağırma ile kaçmaları bir oluyor. Babanın biri silahını çıkarıyor ve korkuluğa ateş ediyor. Teyp daha sesli inliyor ve kesmeyin vurmayın diye bağırıyor. Adamlar da geldikleri gibi kaçıyorlar.
Aradan bir hafta geçiyor. Bu defa korkuluk hanımını kesiyor. Adeta baltayla parçalıyor. Teybin sesi, kesme yeter bir parçam kalsın, diyor. Korkuluk baltayı indirdiğinde çocuklardan birinin babası, silahını ateşliyor ve korkuluğu yere seriyor. Kaçıyorlar.
Korkuluk ve hanımı köşkten, bakıp gülüyorlar.
Hasan TANRIVERDİ























