Komutan, sabah uğurlanır ve akşam törenle karşılanırdı. Başında kalpağı, üniformalı ceketi ve çizmeleriyle askere emirler yağdırıyor gibiydi. Yardımcısı peşinden ayrılmaz ve atının etrafında dört dönerdi. Döndüğü için, ona “fırıldak” derdik.
Fırıldak, komutanı gönderdikten sonra, çiçekleri düzenler, bahçeye geçerdi. Bahçedeki sebzeleri ayıklar ve atıklarını yol kenarına dökerdi.
Top oynamak için, yola atılan çöp ve taşları, fırıldağa inat, sebzeliğine atardık. Fırıldak bir şey diyemezdi. Yalnız komutan geldiğinde, kükreme nöbeti başlardı. Akşam kükremesi, mahalleliyi usandırmıştı.
Komutanı gördüğümüzde, sessizce kaçardık. O da fırıldağa kükrerdi. Bizim de fırıldağa kükremesi, hoşumuza giderdi. Kimse ses çıkartmaz ve eve kapanırdık.
Topumuz, bahçeye kaçsa da alırdık. Fırıldak bir şey söylemezdi. Komutan bizi okula şikâyet edecekmiş, diye duymuştuk. Fırıldağa arkadaş, böyle bir şey duyarız, bahçenizi yok bilin diye tehdit ederdik.
Ertesi günü, yol taşlarla dolmuştu. Komutanın başka işi kalmamış gibi, taşı yola döktürmüştü. Bizde o taşları, bahçeye atmaya çalışırdık. Yolu temizleyip oynayacaktık.
Haftanın ilk günü, komutanı uğurlama merasimi düzenlenmedi. Atı da görünmüyordu. Mahalleli için normal bir durum değildi. Çünkü komutanın kükremesi kesildi. İki gün komutana ne olduğunu öğrenememiştik.
Okul günü, fırıldağı önümüze doğru yürürken gördük. Yaklaştık ve ona komutanın sesini duymuyoruz, ne oldu? Diye sorduk.
Fırıldağın üzgün olduğu belliydi. Önüne baktı ve atından düştüğünü kemiklerinin kırıldığını söyledi. Nasıl olduğunu sorunca; arabadan ürken hayvan komutanı sırtından atmış. Şimdi hastanede yatıyor, dedi.
Fırıldak pes etmişti. Biz de onu hesaba katmıyorduk. Fakat yolun taşlarını kenara diziyor ve bahçeye atmıyorduk. Mahallenin çocuklarıyla, fırıldağın aşık atması olağan dışıydı. Bizim de yaramazlığımızın bir sınırı vardı.
Bir haftadır, neşe içerisinde, bize oynamak kalmıştı. Sabah okula giderken, yine fırıldağa rastladık. Elinde poşetiyle kasabaya gidiyordu. Yaklaştık ve komutanı sorduk. Çok memnun oldu. Bağırması kendi sıkıntısı, dedi.
Komutanın bir oğlu ve kızı trafik kazasında vefat etmişler. Ondan sonra kafayı toparlayıp da biriyle konuşamıyor, dedi. Bir yıla yakın aynı elbiseleri giyiyor. Başka bir şey giydiremiyorsun. Çocukları onu üniformasıyla görmüşler, öyle tanımışlar. Onun için formalı giyinmesi gerekiyormuş.
Geçmiş olsun, inşallah iyileşir, dedik.
Fırıldak, inşallah, dedi.
Oyun için, okul sahasına gidiyorduk. Komutan iyileşmiş ama dışarıya çıkmıyordu.
Pencereden bakmak ona bir eğlence oluyormuş.
Hasan TANRIVERDİ























