-2-
Atilla’nın babası kızını niçin vermez bir Alevi’ye? Alevilerden bir kötülük mü görmüş?
Hayır, yok öyle bir şey! Ama onun kafasına nedeni, niçini olmayan saçma mı saçma böyle bir önyargı yerleşmiş ve o bunu hiç sorgulamadan kabul etmiş.
Milyonlarca insanımız gibi Atilla’nın babası da Aleviliğin ne olduğunu bilmeden düşmandır; Alevilere. Böyle olunca, biricik kızını niçin versin düşmana, değil mi ya? Suç onun değil ama! Sorgulamayı öğretmedik ki biz ona. Evde ezber, okulda ezber, camide ezber…
Evde korku, okulda korku, camide korku…
“Babadan, anneden, abiden, abladan korkacaksın! Öğretmenden, imamdan, hocadan… Tanrıdan, peygamberden, cehennemden, şeytandan, zebaniden korkacaksın! Boş ver sen düşünmeyi. Söyleneni düşünmeden kabul et!” saçmalığı.
Doğup büyüdüğüm köyde mezhep çatışması da yoktu; ırk ve soy çatışması da… Birimiz neysek hepimiz oyduk. Türk’tük ve Müslüman’dık. İşte o kadar!..
Gelelim; biz yine ilkokul sınıf arkadaşlarım İsmail ve Emine’ye:
İlkokul bitip de birkaç yıl geçtikten sonra bu iki arkadaş birbirlerini sever. Evlenmeye karar verince ailesine söyler durumu İsmail. Geleneğe göre oğlan tarafının kızı ailesinden istemesi gerekir; değil mi ya! İsmail’in annesi, babası Emine’nin ailesini bu amaçla ziyaret eder. Ancak herhangi bir neden söylenmeden kesinlikle reddedilir bu istek. Belki zamanla yumuşarlar ve karar değiştirirler diye bir süre beklenirse de sonuç değişmez. Nuh der, peygamber demez kızın ailesi.
Emine ve İsmail bakarlar ki, beklemekle bu iş hallolmayacak. “En iyisi biz kaçalım. Bir süre kızıp darılırlar ama sonunda kabul ederler gerçeği.” deyip el ele tutuşarak gözden kaybolurlar. Birkaç gün kavga gürültü olsa da sağduyu galip gelir; barışırlar sonunda.
Mutlu bir evliliğin temelini işte böyle cesur bir kararla atar; benim sevgili sınıf arkadaşlarım. Bu yüzden onları ayrı bir sevgi ve takdirle anarım hep.
Emine kardeşim birkaç yıl önce öteki dünyaya göçüp gitti. Akseki Tapu Dairesinde işe başlayıp oradan emekli olan İsmail arkadaşımla haberleşiriz hâlâ.
Yazar Esat Yavuztürk’ün öykü kahramanı Atilla’nın ablası ve eniştesi ile sınıf arkadaşım İsmail ve Emine gibi cesur bir karar veremeyip ailelerinin baskısına boyun eğenler, bir ömür pişmanlıkla acı çekerler hep. Anne babalarını suçlarlar sürekli. Oysa asıl suçlu kendileridir. Korkmuşlar, dolayısıyla cesaret edememişlerdir; inandıkları yolda yürümeye.
Erkek olsun, kadın olsun; genç dediğin cesur olmalı.
Mesleğini de kendi seçmeli, bir ömür birlikte olacağı eşini de…
Herkes bilmelidir ki, annenin de söz hakkı yoktur; bu iki konuda, babanın da…
“Aman annem kırılmasın, aman babam darılmasın!” diyenler çok pişman olurlar sonra.
——————————————————————
(*) Hocanın Düdüğü (Öyküler), Esat Yavuztürk, Dorlion Yayınları, 2024
Hüseyin ERKAN
0535 371 74 83