On sene önceydi. Alanya’da annemden kalan villamda oturan kiracımı çıkartmak adına aynı şehirden bir avukata vekalet vermiştim. İçinde oturan kiracı orta yaşlarda bir kadındı. Aynı kiracı annemi de oldukça üzmüştü. Bir ay ödüyorsa üç ay ödemiyordu.
Tuttuğum avukat, otuz yıllık bir dostumun aile dostuydu. ‘ İçini ferah tut, bu şehrin en sıkı hukukçularındandır. Kaybettiğine tanık olmadım. Sen vekaleti ver , yat kulağının üzerine…’
Dostun sözlerine güvendiğimden, avukata geniş vekalet vermiştim. Benim adıma daireyi satabilir, yeni daire alabilir, kısacası gayrimenkulümden elde ettiği gelirin her şekilde değerlendirebilirdi.
Önceleri mesaj veya telefonla davamın gidişatı hakkında bilgi veren avukatım; sonraları benimle iletişimi kesmişti. Onu tavsiye eden dostum ise kovit19 hastalığından kurtulamamış vefat etmişti.
İstanbul’dan ayrılamıyordum. Bir şirketin genel yayın yönetmeni oluşum gidişimi erteletmekteydi.
Nihayet bu belirsizlikten sıkılıp ani bir kararla uçağa atladığım gibi soluğu Antalya havaalanında almıştım. Bir saat sonra ulaştığım havaalanından bir taksiye atlayıp çocukluk anılarını saklı olduğu tek katlı evimize vardığımda; beni yeni bir sürpriz beklediğinden bihaberdim.
Kapıyı çaldığımda tanımadığım bir adamla karşılaşmıştım. Adamın meraklı bakışları ve sorusuna ne yanıt vereceğimi bilememiştim:
” Buyrun kimi aramıştınız?”
” Şeyy …Benn… İstanbul’dan geldim de…”
Adamın yüzünde ki ifade aynıydı.
” Hoşgeldiniz . Evet, kime bakmıştınız?”
Kendimi çok iyi ifade eden ben, o dakika duraksatarak konuşmam da öyle saçma sapan gelmişti ki bana. Yutkundum. Derin bir soluk aldıktan sonra nokta, virgül koymadan konuştum.
” Bakın beyefendi: Bu ev benim. Ev sahibiyim. Adım Sibel Karadağ. Sizi tanımıyorum. Herhalde kiracım Hülya hanımın bir yakını olmalısınız? ”
Adamın yüzünde ki şaşkınlık ifadesi yerini farklı bir duyguyla değişmişti. Kaşları çatılmış, öfkesi keskin bir jilet gibiydi…
” Benim adım da Ömer Kurşunlu, memnun oldum. Ama hanımefendi bu işte bir yanlışlık var . Siz sanırım yanlış adrese geldiniz. Ayrıca ben kiracı değil bu evin sahibiyim.”
Duyduğum sözler karşısında neredeyse dudağım uçuklayacaktı.
” Ama nasıl olur?!”
Der demez çantamın içinden tapumu çıkartıp adama uzatmıştım. Tapu kağıdını eline alıp inceleyen Ömer Beyin yüzü bir anda aydınlanmıştı. Bu kez yüz ifadesi daha yumuşak ve daha ılımlıydı. Sesi de sakinceneydi:
” Tamam tamam, şimdi anımsadım sizi. Siz bu evin bir önce ki sahibisiniz. Ama nasıl olur?! Bir sene önce sizin haberiniz olmadan mı, satın aldık bu evi?”
Hani insanın başına kaynar sular dökülür ya! İşte ben aynı ruh hallerindeydim. Öğrendiğim bilgi üzerine; az kalsın küçük dilimi yutacaktım!
Tam o esnada bir kadın sesi Ömer Bey’in arkadından duyuldu:
” Aşkım, haydi gel. Kahvaltı hazır, sen kimle konuşuyorsun öyle?”
Otuzlu yaşlarda sarışın bir kadın hemen yanı başında seyirtmişti…
Devam edecek 😊
Emine Pişiren/ Akçay























