Köpüren sular boyunu aşmak üzereydi ki, imdat diye bağırırken, dala takıldı. Suyun da etkisiyle kendini kenara attı.
Bir dal ve kurtuluş, “çaresiz değilim” diyebildi.
Balkonda derenin çamurlu suyunu izlerken, mucizevi kurtuluşuna, dalın katkısını düşündü. Hanımına baktı, gençliğindeki gibi, balık adına, dereye inmesine üzüldü. Gereksizdi.
Nerede hata yapmıştı ki, böyle bir olay başına gelmişti. Selin sesini duymamıştı, olacak iş değildi. Ürperdi, titredi ve “Allah korudu,” dedi.
İkinci darbeyi yemiştik. İlki; oğlunun lise birinci sınıfını bırakıp evi terk etmesiydi. İki kafadar uymuşlar ve şehre kaçmışlardı. Olaya ana yüreği dayanamıyordu.
Baban ne diyor; okulunu bitir, istediğin yere gönderelim, hatta yardımcı olalım. Hayatı tanımadın neyine özendin. Hiçbir güvencen olmadan, korumasızca deryaya kulaç attın. “Okumadın ve bizi hesaba katmadın,” diyordu.
Sabahın seherinde gel balkonda oturalım. Baban kahvaltımızı hazırlasın, biz dertleşelim. Aklını karıştıran, konuları ele alalım. Belki bir çıkış yolu buluruz, annen olarak, yardımcı olayım. Yapılanlara pişman olmayalım. Birlikte karar verelim ki, gözümüzden kaçan bir konu olmasın, dedi.
Çocukluk günleri gibi huzur içinde gülelim, eğlenelim. Böylece içimizde yangına neden olacak kıvılcımı beslemeyelim.
Anne; baban, turizmcilerle temas kurar ve seni tanıştırır. Böylece önünü daha iyi görürsün. Hayata tutunmanın yolu kaçmak veya büyükleri tanımamak değildir. Bu yol dikenlidir, sapanı doğduğuna pişman eder. Hayatın kuralları çerçevesinde büyüklerinde anlaşarak yola girmen başarman demektir.
Gurbet, sana fayda getirmez. Böyle bir yaşantı, sokaklardaki yersiz ve yurtsuzlara laiktir. Çaresizliğin girdabından bu gidişle çıkamazsın. Kurtuluşun her zaman, baba ocağındır, diyordu. Bir an önce doğru yola girmeyi denemelisin. Doğru yol, ahlaklı kişilerin yürüdüğü yoldur. Baban kızsa da düşündüklerini, ortamını da hesaba katarak tartışalım.
Hayat öyle veya böyle, geçiyor zannedersin. Fakat acı ve hüzün peşinden geliyorsa, balık kancası gibi takıldı mı bir daha bırakmaz. Alışkanlık yapar yine de seninledir. Kendini dinlemeye gör, kancayı hisseder, ağlayamaz hatta yutkunamazsın bile.
Anne, acıların yakanda keyif çatarken, sen dertlerinle boğuşmak durumunda kalırsın. Kötülüğe sürükleneceksin, farkında olsan da elin kolun kalkmayacaktır.
Sesini duyursak, yüreğimiz genişleyecek, göz yaşlarımız dinecek ve sevgi çemberinde soluklanacağız. Sesimizi duyarsan, kalbini dinleyerek yürümeye çalış. Sevgi köprüsünden geçip merdivene adım attığında, kara ateşin başında, saç üzerindeki çöreğine tereyağı sürmekte olduğumu göreceksin. Ana yüreği.
Hayatın kurallarına karşı direnmen, doğru değildir. Yanlışta ısrar ederek yaşamaya devam etme ki duygu dünyana kolaylıkla dönebilesin. Çünkü pazar alışverişi ve tatlı meyve seni bekliyor.
Önünde yürüyenleri görmüyor, arkandan gelenlerden habersizsin. Aile olarak yaşamalısın ki aldığın soluğun bir anlamı olsun.
“Çaresiz bir yabancı” durumundan kurtulmalısın. Kucaklaşalım, sevgi gücün artsın. Bizim de sevinç yaşlarımız aksın. Aldırma el aleme, söylem ve şakalarına. Birlikte şakalaşır ve güleriz, güleriz kahkahalar atarak.
Yaşadığın hikâyeyi benimsemiyoruz. Yanımızda olmanı istiyoruz, kalbimizin bir tanesi…
Annenin yazdığı yüzlerce mektuptan bir tanesi. Anne on yıldır yazıyor fakat haber alamıyor. Yalnız anne yüreği kararlı, anne yüreği canının peşinde, “doksan yaşıma gelsem de yazacağım,” diyor.
Hasan TANRIVERDİ























