‘İzinin üstüne git, gel’ derlerdi eskiden. Anneler bu konuda bir level daha atlar, bak şuraya tükürüyom, kurumadan gel, çabuk gel, derlerdi.
Tükürmezlerdi belki de ama biz çok saf ve salak çocuklarmışız ki belki buna inanır izimizin üstünde döner gelirdik sağa sola sapmadan, oyalanmadan, geç kalırsam annem bacaklarımı kırar, diye. Kaç anne kaç bacak kırdıysa? Çok dayak demekti ama, uuuu kim göze alır ki koş koş eve.
Tembihi dinleyip giden herkes de çarçabuk işlerini halledip dönerdi.
Şimdi kimsenin tembih dinlemeye niyeti de yok, hali de. Herkes kendi sazını çalıyor.
Neyse nasıl izinin üstüne dönsün insanlar şimdi? Yolunun üstünde envai çeşit objelerle, öteberiyle dolu mağazalar, dükkanlar, lokantalar kafeteryalar ve yeme içme yerleri var.
Hangi birine bakmasın, içine dalmasın öylesine albenili ki her yer. Tamamını gezmeye zaman yetmez akşam oluverir.
Madam Coco, DeFacto English Home isimlere bakar mısınız, bankalar, kitapçılar, telefon ve hat satan yerler, insanın ağzını ayırmadan, mağazalara dalmadan evine dönmesi mümkün mü?
Mümkün, eksiğini, ihtiyacını alır dönerse olur bu iş. Yok eğer isteklerine dalarsa çıkamaz işin içinden.
Bir yakınımız vardı, eşimin halası, gelini de kendi de şimdi rahmetli olan.
Bir gün yemeklik malzeme alması için göndermiş gelini para verip bizim halayı çarşıya. O zaman öyle denirdi, çarşı. Alış verişe giderken, türlü dükkanlarla dolu sokaklara çarşı denir, alışverişe gidecek olanlar giderken rastlaşan da çarşıya gidiyorum, derdi birbirine.
Şimdiki gibi alış veriş merkezleri yoktu, insanı çarpan üç harfli mahalle marketleri de.
Çarşı vardı, çarşıya gidilirdi. Akşama kas gücüyle çalışan üç toruna ve oğluna yemek yapılacak alınacak zerzevatla. Bizim hala çıkmış yola, Sungurlu çarşısını dolaşmış dolaşmış elindeki para ile yeni açılan petşhop mu diyorlar şimdilerde, kuş satan bir dükkandan iki muhabbet kuşu alıp dönmüş.
Gelini yemeklik malzeme beklesin dursun.
Biz de olayın üstüne gidivermiştik onların bahçe içindeki evlerine o gün.
Gelin gülerek anlatıyor annem böyle böyle etti, yemeklik paraya kuş almış, gelmiş, dedi.
Rahmetli hala ise Sungurlu şivesiyle
‘nörüyüm heri çok güzel ötüyolardı alıverdim, bi kilo da tereyağı aldım, bi bulgur pilavı şakırdatıver akşama turşunan yoğurdunan bekmezinen yeyiversinler, nörüyüm, diyordu, maviş gözlerini kısıp gevrek gevrek gülerek.
Çarşılar kapandı, hala ve gelini rahmetli oldu, muhabbet kuşları ötmüyor şimdi evlerinde.
Rahmet canlarına bizden evvel gidenlerin.
Ama şimdi bizde bir deyimleri var, bırakıp gittikleri, alışverişe gidene gülerek söylediğimiz.
Çabuk git gel, muhabbet kuşu alma haaa.
Gökten üç elma düşmüş, üçü de sizin olsun insana dair öyküler de benim.
Şükran Uçkaç Yargı Sazsızozan
15 Şubat 2024 Ankara























