Yolculuğa davet edildiğimde, yıllar önce yaşadığım yöreyi görmeye kalbim zor dayanacaktı. Anılarımı anlatmaya kelimeler, yetersiz kalacaktı.
Yolculuk, hiç ummadığın bir zaman diliminde, düşlerimin renkli coğrafyasınaydı. Farkındalık yaratmasını istemediğim, hatta belleğimde, unutmaya çalıştığım, fotoğrafı, anılarıma çağrı olarak düşündüm. Geçen yıllara rağmen, “anılara yolculuk” olarak kabul ettiğim çağrıyı, turistik gezi diye algıladım.
Tarihi kapıya, tam bir turist gibi vardım. Dünya dönüyormuş ve ayaklarımız yere basmıyormuş, önemli değildi. Gençliğin algıladığı esinti, fotoğrafımın çekildiği yerde gizliydi. Gizlilik bana göreydi ama ağzım kulaklarımdaydı.
Anlatılmak istenen, fotoğraf karesine giren görüntülerdi. Bu görüntülerin tümünde yılların anıları saklıydı. Yıllar ve anılar. O gün, kale kapısının tokmağı ve tokmağın yankılanan sesi ve renkli görüntüleriyle birlikteydim.
Tarihi caddeler, sütunlar ve tiyatro sahnesi gibi, antik kalıntıları gezdik. Aynı yerde yine fotoğraf karelerimiz oldu. Hep aynı karede kalmak istedim. Aynı karede, bir daha fakat duygular çok eksik. Özlenen duygularla aynı karede kalmak.
Düşümde akarsuyun çağlamasını ve köprü üstünden suyun akışını izlemiştim. Yeni bir yolculuk, köprü üstünde mi bitecekti? Gitmek mi zor kalmak mı zordu?
Bisikletli gençlerin şarkılarla geçmesi hüzün vericiydi. Ben de çok geçmiştim köprüden, bunlar daha doğmamıştı. Durmadım üzerinde, akşam olmak üzereydi. Köprünün çıkışında fotoğraf çektiren arkadaşımın düşmesine güldük ve gördüğüm düşmüş, sevindim.
Akşam olmuş hüzünlenmiştik. Fakat “Gecenin rengi” eğlencemiz devam ediyordu.
Gecenin rengin akarsuyu izledik ve dönmeye karar verdik. Arkadaş, bir sevgi uğruna, mermerin üzerinde uzanalım, uzanalım rıhtıma ve sabahlayalım, dedi. Sözler uçmuştu ve çoğumuz arabaya dolmuştuk.
Anılara çağrımız, burada sonuçlandı ve yeniden tazelenen anılar başladı. Her fotoğrafa baktığımda, yıllar sonra rastladım, liseli sevgilime mi diyecektik.
Gençliğimde ziyaret ettiğim yerlere, aynı gözlerle bakıyor ve yeni sevgileri algılıyordum. Algımda yine aynı bir çift yeşil gözler vardı. Bu gözler her zamanki gibi gülümsüyordu…
Tarihi fotoğrafı, albümde de buldum. Saatlerce fotoğrafın başında kaldım. O yılları, konuşamadığımız o yıllara geri dönmek istedim.
Zaman birçok gerçeğe tanıktı. Tanıktı fakat geçip gitmişti…
Duygu yüklü hikayeleri, yeniden yaşamış olarak, geri dönüyorduk. Duygu yüklüydü, hepimizin hikayesi. Hayatı hikayelerde anlamlandırıyorduk.
Arkadaş, duygusal manzaralarım, dedi. Ona, sevmek, böyle bir olgu, dedim.
Düşüncemizin sınırını belirlemiştik. Birçok gereksiz sözlerde ağzımızdan çıktı ve sınır tanımadı. Bizi de bir tarafa savurdu. Okulun bahçesinde yalnız ve hayallerimle baş başaydım.
Hayallerimi süslediğim ve anılarımın geçtiği o yörelere, bir daha gitme fırsatı bulamadım.
Hasan TANRIVERDİ























