Yaşlılıkla ilgili, yürüme sıkıntısı çekiyordu. Sıkıntının kaynağı dizleriydi. “O dizler yok mu o dizler?” Diyordu.
Soğukla özdeşleştirilen dizler, sıcakta açılır mıydı? Kendi kendine sormadan edemiyordu. Sabahın ayazında kıyma kuyruğuna girse, herhalde yürüyemezdi. Yaşlıya dışlanmışlık yaşatan dizlerin, ısınması için güneşin doğmasını mı beklemesi gerekirdi?
Sorumluluğunu yerine getiren teyzenin, eve kapanmasını kimse istemezdi. Teyze, ihtiyaçlarını karşılayabilmeyi istiyordu. Halbuki ağırlaşan adımları durma noktasına gelmişti.
Bu noktayı güneşin belirlediğini zannediyor ve ev soğuk, güneş de buluta gizlenirse, diyordu. Güneşi takip ediyordu, güneş saati gibi. Bu gidişle evde kalacaktı. Dizleri güneş görmeliydi. Çünkü pencereden bakmakla, yürüme hayali yerine gelmiyordu.
Katılaşan eklem sıvısı, yürüyememe sinyalini veriyordu. Buna rağmen, pencereden, hayalimi yaşıyordu. Odun alevi gibi küle dönmüş, adımlarını düşünememeye başlamıştı. Pencere önüne geçme vakti gelmişti. Komşuları hastaneye sürükledi ve doktor kontrolüne girdi.
İki gün sonucunda, dizler yürümeye yavaş da olsa izin vermişti. Sıcak adımlarım, diyordu. Sıcak adımlardı benimkisi. Doktorlar boşuna konuşmuyor. Hayatının anlamı yürümekti. Ona da şimdilik kavuşmuştu. Komşularına gelin sizi de gezdireyim, diyordu.
Yürüme sıkıntısını geride bıraktım. Sıvısı azalmış, su verdiler ve açıldı. Eşi dostu görmek ve yürümek mutluluğu yansıtıyor. Arkadaşlarla görüşüp havayı solumak, insanı ayakta tutuyor.
Eline küçük bir ağırlık da olsa almayacaktı. Yoksa dizler, yürümeye veda ederdi. Kaldırım taşlarını sayıyorum, ayağıma takılanların düzeltilmesini görevliye söylüyorum.
Su içmeliyim ki dizler susuz kalmasın. Suyunda ne kadar marifeti varmış. İnsanın başına gelmeden bilemiyorsun.
Sağlığını gençlikte koruyacaksın, yoksa pencere camına yapışırsın, diyordu.
Hasan TANRIVRDİ























