Dinledim dinlemedim diye, seviyordum sevmiyordum diye kestirip atmaya hiç gerek yok.
En azından bindiği otobüste, gittiği çay bahçesinde dinlemiştir Ferdi Tayfur’u atmışlı yaşlardaki herkes.
Hele böyle kalabalık insan yığınlarının dinlediği konserleri ve şarkıları, filmleri varken koskoca bir realite ortadayken.
Lise öğrenciliğim bitene dek bal gibi de dinledim ben de.
Cılız bir fidan gibi gelişip dururken bir Anadolu kasabasında önce dedemin masal türkü ve deyişleri, marşları sonra annemin söylediği türkü, şarkı ve ilahilerini dinleyerek büyüdüm
Sonra’Dağlar Dağlar’ diyerek dağlara baş eğdiren şarkısıyla Barış Manço, en sonunda da ‘Dünya Dönüyor’ şarkısıyla Nilüfer girmişti hayatıma.
Eli gitarlı Nilüfer’in Saklambaç gazetesindeki tüm resimlerini kesip yapıştırdığım, şarkı sözlerini de yanına yazdığım ansiklopedi gibi bir defterim vardı ortaokulda. Bir gün dünyam çok hızlı döndü ki herhalde, annem bu defterimi elimden kaptı ve tınal sobamıza attı, yaktı.
Çok üzülmüştüm annemin bu davranışına ama annem şiir düşkünlüğümü yakamamıştı işte.
Hâlâ uğraşımdır şiir, tadım tuzumdur hem de.
Sıra lise eğitimine geldiğinde o gençlik günlerinin duygu yoğunluğunda Ferdi Tayfur şarkılarıydı her genç gibi benim de sığınağımdı. (Şu Allah’ın kasabasında o yıllada Bach mı Vivaldi mi dinlenecekti sanki?) Çünkü artık her genç gibi aşk, sevgi, ayrılık imgeleriyle tanışıp iklimine de girilmişse ucun ucun.
Devam edecek.























