Aylar geçtiği halde, sahanın gizemi, insanları etkiliyordu. Etkilenmemek mümkün değildi, çünkü enkazdan dün de bir yaralı çıkarılmıştı. Birkaç günde olsa, sahada yaşamak ve yöreyi anlamlandırmak önemliydi.
Konu insandı. İnsan; her anı değişen, sevgiyle kucaklaşan, yaşam öyküsü ve hayata tutunmayı hiç aklından çıkartmayandı. Çevreye aldırmadan bugün de enkazın başındaydılar. İçlerindeki kabaran duygulara taraf olup katkıda bulunmayı bir meziyet belledik.
Bu noktanın, mana ve önemini takdir edilmeliydi. Umutlu olmalarını, sağlamak gerekirdi. Belki eski sevgiyi yakalayamayacaklar ama birer değer olduklarını yaşayarak görmeliydiler.
Başı omuzları arasına çökmüş ve ayaklarını duvara dayamış üç delikanlıyı uyandırdık. Ellerinden tuttuk ve birlikte yürüdük. Bu arada arkadaşlar şarkı söyleyip oynadılar. Onları da neşemize ortak ettik. Yörenin folkloru ile göz doldurdular. Çok güzel figürlerle olayı tamamladık.
Bu güzel folkloru nereden öğrendiklerini sorduk. Üniversite yıllarında yarışmalara katılmışlar. Geri döndük ve enkaza uğramadan geçtik, parka kadar gittik. Parkta güzel bir kahvaltıya hayır denmezdi.
Dertler yakalarını bırakmamış ve her şeylerini kaybetmişlerdi. Konuyu şarkı ve türküye getirdik. Fıkraya geçtik. Herkesin bir fıkra anlatmasını istedik. Gün görmemiş fıkralara çok güldük. Fıkralardan biri; Muavin tekeri ağzıyla şişiriyormuş. Dolmuşun sahibi gelmiş ve ne yapıyorsun, pencereler açık nasıl şişecek demiş.
Bir arkadaş taklit yaptı, ona da çok güldük. Hoş bir gün geçirdik.
Duygumuzu ve öz güvenimizi kaybetmeyelim. Üzülmek neye yarar. Gülelim oynayalım, gam alalım dünyadan, dedik.
Tepeler, ovalar ve akarsulardan yararlanmasını bilelim. Kır alanında, iyilikle yaşamak kadar güzellik yoktur. Kötülüğü dilimizden silelim.
İçinizdeki acı duyguları soluklarınızla dışarı salın. Göreceksiniz huzur bulacaksınız. Şarkı, türkü ve şiirler okuyalım.
Kahvaltıdan sonra yaralarının acısını biraz olsun dindirdik. Felekten bir gün çaldık.
Çevremizi saran hüzün duvarlarını yıktık.
Hasan TANRIVERDİ