Haber alma fırsatı için, pencereyi araladım. Yalnız, kapıyı açma, şansını kullanmadım.
Pencereyi araladığım gibi, kapıyı da devrede tutmaya çalıştım. İki gün aynı duygularla kapıyla mücadeleye giriştim. Bu süre zarfında alternatif yollar denediysem de kapıyı ırgalama şansını dahi bulamadım.
Bulamazdım, çünkü yönetim kapının aralanmamasını istiyordu!
Kapıyı akıldan sil, pencereyle yetin. El salla, merhaba de çok konuşma. İçeriye gir, salgın gelir yapışır. Akciğerin; öksürük, bronşit, zatürre ve entübe…
Salgına karşı güvenlik önlemlerimizi aldık. Kendimizi iyi hissettiğimiz günleri yaşamaya başladık. Güvenli günlere pencereden baktık ve aşımızı olduk. Yalnız aşıdan sonra, “şaşı kalktık” gibi bir atmosfer yaşamaya başladık. Çünkü hedef kitle olduğumuzu geç de olsa algıladık.
Adamların “A” planından kurtarıyorsun, “B” planı tuzağına düşüyorsun. “A” kötü fakat “B” planını savunma durumuna düşüyorsun. Demek ki “A” ve “B” diye uygulamalar, hedef kitlinin aleyhine işliyor.
Bu projeleri topluma açıklamayan yetkililer, acaba ihmalkâr mı? Davranıyor diyerek bir yorum getiremiyoruz. Kapıyı açamıyoruz, aşıyı yetkililere güvenerek, pencerenin bilgisinin, içeriğini uygulamaya koyduk.
Yaşantımızı her şeye rağmen moral açısından sürdürmeye çalışıyoruz.
Serbest hareket adına, kapıyı açmak zorunda olduğumuzu biliyoruz. Hayalde olsa, bir yerlere gitmek istiyoruz. Rüya aleminde de olsak, umudumuz kapının aralanmasıdır. Kapıya yüklendik, kapı esnemiyor bile çünkü menteşeler yirmi yılın pasını taşıyamaz olmuş.
Bu yıl, kapıyı aralamadan vazgeçtim. Bulduğum yöntemi uygulamaya koydum. Şöyle ki pencerenin aralığından istediğim yere uçma planı. Uçuyorum önce İtalya. “Yüreğinin götürdüğü yere git,” seminerine. Oradan, Macaristan. “Haçsız haçlılar,” toplantısına. Roma’ya “yükümlülük üzerine” adlı kitabını masamda okuyorum. Böylece dünyayı dolaşıyorum.
Pencereden kitaplarla uçuyorum, kapıya gerek kalmıyor.
Hasan TANRIVERDİ
























