Şairler arasında ayrım yapılırken, bir gurup şairin şiirleri farklı yorumlanır. Onlar, tasvir etmezler, sadece kendi üzerlerindeki tesiri ifade ederler.
Einstein’in meşhur bir sözü şöyledir: “Eğitim, okulda öğrendiklerini unuttunca, ondan geriye kalandır.” Benim eğitim ve öğrenme tarzım böyledir. O nedenle dünya tarihinde milletleri, hatta dinleri, felsefeleri ilgiyle okuduktan sonra Türk tarihine ilgi duydum.
Biz de Türk Tarihi Üzerine gelişi güzel ya da teorik bilgilerin kıskacında kalarak değil, gerçekten de milli bir tarih bilinci üzere, bir milliyetin zorlu aşamalardan geçerek yeryüzünde nasıl kesintisiz başarılar sağladığını anlamaya çalışacağız.
İrani halklar tarihlerini oluştururken, komşularını, tıpkı İbraniler gibi ve diğer milletler gibi anlatırlar. Hz. Nuh’un oğlu Yafes’ten Magog (Moğol) ve Tubal (Turan→Türk) türemiştir. Nuh’a karşılık Avesta’daki ve Şehname’deki kişi Feridun’dur. Keyumers (ilk insan) ile Feridun arasında dört baba vardır. Feridun ölünce mülkünü üç oğlu İrec, Selm ve Tur arasında pay edilir. Feridun oğlu Tur’dan Turani kavimler meydana gelir. Turan sözcüğü İrani bir terim olup bugünkü Ortaasya’ya verilen bir isimdir. Özbekistan, Kazakistan, Afganistan ve Pakistan coğrafyasını kapsayan bölge, klasik tarihte Turanikavimlerin anayurdu kabul edilmiştir. ***
Türk tarihinin avcı ve toplayıcı evresi Sibirya ormanları kabul edilir. Sibirya, onların ilk evresidir. Her milletin ilk evresi yokluktur, yokluktan varlığa geçiş tarım evresinde gerçekleşir, tarım evresi çiftleşme evresidir, bu evrede daha doğum gerçekleşmemiştir. Uygarlığa geçiş sürecinde, doğum gerçekleşir ki her milletin doğuş destanı farklıdır artık. Sibirya ormanlarında avcılık ve toplayıcılık ile uğraşan ilk insan gurupları, Neolitik çağda Altay Dağlarına doğru ilerlediklerinde muhtemelen artık yavaş yavaş ilk Türk kabileleri oluşmuştu. ***
Çin saray kayıtlarında “Türkler” ve onların kökeni hakkında bilgi verilirken, Türklerin doğuş destanları da yer alır bu kayıtlarda. Milletlerin doğumlarını, genelde başka milletler bir destan ya da hikeye ile bütünleştirmek isterler. Söz misali Demirci Kawa bir doğuş destanıdır. Farslar komşuları olan Kürtleri böyle tanımak istemişler. Çinliler de Türkleri Bozkurt Destanı ile anlatıyordular. Özetle destan şöyledir:
“Lin Krallığı ile Türkler arasında bir savaş olur. Bütün Türkler öldürülür, bu savaştan sadece bir Türk kurtulur. Ama Lin Kralı bu çocuğun da bulunup öldürülmesini, yeryüzünde Türk soyunun kurutulmasını emreder. Düşman gelmeden çocuğa bir Bozkurt sahip çıkarak onu Altay Dağlarına kaçırır. Çocuk büyür, evlenir, tekrar bir nesil meydana gelir. Bu nesilden Kök Türkler oluşurlar, birleşip bir devlet kurarlar ve öclerini alırlar.”
Doğuş destanı, Kök Türklerin doğuşunu, ilk Türk kimliğinin destan yoluyla aktarılmasıdır. Bu imparatorluk evresidir.
Türkçe ve Türk kimliğinin ortaya çıkması ve yazıya dökülme süreci, Orhun Abideleri esas alınarak başlatılır. Bu da MS 552 olması sebebiyle, günümüze kadar 1.5000 yıllık Türk devlet ve uygarlık geleneği ıspatlanmış durumdadır. Yanı sıra Köktürk ya da Göktürklerin soylarının Hunlara dayandığı bir nazariyedir: bu nazariye her kavim için geçerlidir. Arapların atası Akadlar, Kürtlerin Medler, Farsların atası Persler ise, Türklerin de atası Hunlar olarak teorize edilmiştir.
Köktürklerin çıkışı ilginçtir… Altay Dağlarında demircilik yaptıkları söylenir. Bir Türk aşiret beyinin oğlu olan Bumin Kağan, Asyanik bir Hanedanlık olan Cücenlerin lideri Anahuan’ın kızıyla evlenmek istediğinde, şu cevabı alır: “Siz Altay Dağlarında demircilik yapan kölelerimiz, hangi cüretle kızımı istiyorsun?” Bumin, bu cevaba çok öfkelendi, Cücenlerin elçisini öldürüp onlara savaş ilan etti.
Cücenleri yenerek ve topraklarını genişleterek ilerleyen Bumin Kağan, Çin Hanedanlığı ile ilişkiler kurdu ve bir Çin prensiyle evlendi.
Türk tarihinde ilk defa Naram-Sin ya da Koreş ayarında olan bu Kağan, kendisini tüm insanlığın üzerinde görüyordu, dünya egemenliği hayalinin ilk tohumlarını Türkler için Bumin Kağan atmıştır. Ondan sonra gelen Kağanlar ki Köktürklerin dört Kağanı ardı sıra geldiler ve hepsi de şöyle diyordu: “Ben Tanrı gibi olan ve Tanrıdan olan Kağan…” Sonra gelenler Bumin’i insanlığın üzerinde evrensel ilk kral ve imparatorluk öncüsü görüyordular. Orhun Abidelerinde şöyle deniyor: “Üstte mavi gök, altta yağız yer kılındıkta, ikisi arasında insanoğlu kılınmış. İnsanoğlunun üzerine atamız Bumin Kağan ve İstemi Kağan oturmuşlar.”
Doğrusu gökte Tanrı, yerde Kral ideolojisinin kökenleri ta Sümer kent devletlerinde, İran’da, Hellas kültüründe vardı. Krallar Tanrı çocukları ya da ta kendisi görülürlerdi. Sirus kendisine “dört köşenin kralı” diyor. Naram-Sin (Nemrut) kendisine Tanrı demektedir.
İslam tarihinde ise bu ifadeler biraz yumuşatılarak Sultanlara “Zillullah” (Allah’ın Gölgesi) deniyordu.
İran ve Turan ilişkileri Köktürklerin ortaya çıkışıyla başlıyor. Öncesinde Türklerin milli karakteri Asyaniktir, ama gittikçe Aryanik renklere boyanıyorlar. İlginç olan şudur; Türk tarihçilerinin bir kısmının Kürtleri Türk saymaları bu espriye dayanır. Oysa aksine Türk tarihine Köktürklerden sonra yön veren, onları Moğol ve Çin politikasından koparan İran halkları olan Medler, Persler, Partlar ve Sasanilerdir. Dikkat edilirse Selçuklu Türk hükümdarlığı soy dışında her şeyiyle İrani bir renge boyanmıştır; hükümdar unvanları “Key” ile başlıyor. Oysa Key, Kava ve buna benzer ünvanlar Med beylerine dayanır. Firdevsi ve Avesta’yı gelişigüzel işleyerek koca İran tarihini, Medleri Turani bir kol olarak sunmaya çalışıyor. Tersine bugünkü Azerbaycan milletinin neredeyse tamamı Aryanik bir kültür ve hafızaya sahipler.
Müslüman Arapların Ortaasya’ya yönelmesi ve Türk-İslam döneminden sonra başlayan yeni dönemde bir süre İrani etki sürdü, ama özellikle Selçuklu Hanedanlığının sona ermesiyle, yükselişe geçen ve Türkleri yeniden Osmanlı Hanedanlığı altında birleştiren Osmanlı Ailesi, İrani etkiyi azaltarak Bizans teşkilatından etkilendi. Bu da Türklerin doğuyu bırakıp Batılılaşması demektir, Modern Türkiye’de mutlak anlamda bir Batı Uygarlığı kuruldu. Modern Türkiye’nin teşkilatı, Köktürkler ve Eski Türkçe esas alınarak kuruldu. Yanı sıra yönetim biçimi Hellas kültüründen kalma Demokrasiye uygun dizayn edilmiştir.
Modern Türkiye’nin bilgi hafızasında, Fransız teorisyenler ve tarihçilerin tezleri önemlidir. Ayrıca Anadolu ekseninde yeni bir Türk tarihinin ıspatı arzulanıyordu. Bir yanda Atlantis ve Mu kıtası üzerinden, diğer yanda Sümer üzerinden araştırılması istenen tarih teorileri, gelinen aşamada çok araştırıldı, didik didik edildi denilebilir. Ama seksen darbesiyle birlikte artık doğu bloğu etkilidir.
Selçuklu teşkilatının giderek gelecekte etkili olacağı alenidir. Tarihteki hiçbir Türk devleti diğerine benzemez, herbiri farklı bir yapıda olmuştur.