Yağmur güneşi dinlemedi ve birden bastırdı. Sepetlerimizle ağaç altına geçsek de orada barınamadık. Yine de biraz oyalandık. Aradan yarım saat geçti. Toparlandık ve eve çıktık. Gündelikçiler bu tür havalara alışık olduğu için, fındığı sepetlere doldurmamız zor olmadı.
Akşama üç saat vardı, fındığın üzerini naylonla örttük. Sepetlerle sayvanın altına geçtik.
Gündelikçilerden gençler, giyinip şehre gittiler. Sayvanın altında yaşlı amcayla kaldık. Harmanın kenarlarına suyun girmemesine özen gösterdik. Yolun kenarlarındaki arkları açtık, temizledik. Suyun harmana girmesini önledik.
Sayvanın altında yaşlı amcayla sohbet ettik. Kardeşim, armut getirdi, yıkadı ve soymamız için bıçak verdi. Yaşlı amca köyünü ve geçim problemini anlattı. Köyde yalnız hayvandan gelir sağlarmışlar. İlçenin süt fabrikası her sabah gelir ve süt, yağ ve peynirlerini alırmış.
Fabrika biraz ucuza alıyor ama ne yaparsın, satılmadı diye bir şey olmuyor. Kış için sütümüz düşüyor. İneklerin birini satıyoruz. Bu şekilde bir döngüdür devam ediyor.
Çocuklarım iş bulmak amacıyla şehre göçtüler. Orada bir yıl kaldıktan sonra bir yolunu bulup yurt dışına çıktılar. Büyük oğlum Almanya’da çalışıyor. Küçük oğlum ise Hollanda’da iş buldu. Çalışsınlar, kendilerini tutsunlar, bana muhtaç olmasınlar da kendi bilecekleri.
İş bulmak zorlaştı. Eskisi gibi değil, herkes kendi işini yapmaya çalışıyor. Gündelikler yükseldi, paranın bir değeri kalmadı. Almanya’nın bir lirası nerde ise yedi lira. Daha buna can dayanır mı? Büyük oğlum iyi de küçüğü yaramaz. Gençler masraflı, yaban elde tutumlu hareket etmiyorlar. Elimden bir şey gelmiyor. Geçen yaz komşunun oğlu arabayla gelirken, kaza yaptı ve arabası hurda oldu. O kadar masraf, gerek var mıydı? Desen bir şey dinlemiyorlar. Komşu perişan oldu. Araba neyine gerek. Atla uçağa gel.
Üç ineğim var, onlar beni bakıyor. Genelde uğraşamadığımız için süt satıyoruz. Kış uzun sürdüğü için yakacak sıkıntısı çekiyoruz. İki aydır evin baş tarafında ark açıyoruz. Gelen sular, arktan, yandaki yalağa geçecek. Yoksa bahçe heyelana uğrayacak. Heyelan olmaması için iki aydır çalışıyoruz.
Önceki yıl, heyelan oldu. Kayan toprağı imece ile yukarı taşıdık. Her yağmurda korku yaşıyoruz. Yaşlı amca orta boylu, saç kalmamış, gözler çakır, uzun burunlu ve esmer derili. “Bu yaşıma geldim, bir gün görmedim” diyor.
Yaşlı amca gözlerini tepelere dikti ve sustu. Ona hükümet bakıyor mu? Diye sordum. Keşke sormaz olaydım, ne bakması, hiç uğradıkları yok. Dağ köyüsün göçmen kuşlar bile uğramıyor. Oy problemi olsa belki köye uğrarlar.
Dağ havası ve doğal beslenme sayesinde zinde kalıyorsunuz dedim. Doğal besleniyoruz ama bize kalmıyor. Örneğin tere yağı ve peynir. Üretiyoruz ve satıyoruz. Ormanda yabani mantar ve meyveler de çok değer verdiğimiz yiyeceklerdendir.
Mantarı her gün kavurur yeriz. Yabani meyvelerden ise; Çilek, armut, elma ve erik bol miktarda bulunuyor.
Yaşlı amcaya, sahilde oturabilir misin? Diye sorduk. Burada soluk almaya bile zorlanıyorum dedi. Nedenini rutubetli havaya bağladık. Yağmur kesilmiş ve sis tepelere çekilmişti.
Dolunay bulutların arasından sıyrılmış, ışığını yeryüzüne göndermeye başlamıştı. Hava karardıkça harmanımız biraz daha aydınlık oluyordu.
Gündelikçiler sabah erken kalktı ve fındığa indiler. Fındık olgunlaştığı için, dalları silkeliyor ve yerden topluyoruz. Yeri daha önceden temizlemiştik.
Gündelikçilerle eğlenceli günler geçirdik. Özellikle yaşlı amcaya gençlerin şakalarına çok güldük. Gençlerden biri amcanın sepetine taş koymuş ve o durumda sepeti eve taşımış. Sepeti zor ayağa kaldırdım diyor.
Amca yemekte iki sepet getirdim ki, yarı canım çıktı. Fındık o kadar ağır olur mu? Diye soruyor. Halbuki sepete taşı koydun, eve giderken at.
Bir fındık zamanı da böyle geçti. Seneye yaşlı amca bir hafta önceden gelecekti.